The Latest

roportaj etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
roportaj etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İçeriye adım attığım andan itibaren çocukların neden buraya bayıldığını anlıyorum. Harika bir enerji beni de sarıyor, kuş cennetindeymişim  gibi cıvıltılar geliyor kulağıma, gülüyorum. Ne güzel şey şu çocukların kahkahaları! Bütün çocuklar hep gülsün dileğim...

OYUN DEYİP GEÇME...

"Çocukların karınlarını ve zihinlerini doyurduğumuz kadar ruhlarını da beslemek gerekir" . Bu noktada oyun oynamanın çocuklar için ne kadar önemli bir eylem olduğu devreye giriyor. Oyun oynamayı boş bir zaman geçirme olarak düşünen varsa oldukça yanılıyor diyebilirim çünkü oyun oynamanın çocuklar üzerinde bilimsel verilerle ispatlanmış olumlu etkileri var. Oyun oynayan çocuğun kendisine olan güveni artıyor, problem çözme yeteneği gelişiyor. Hareket ve el becerileriyle birlikte hayalgücünün de tavan yaptığı oyun zamanları çocuğun ayrıca kas ve iskelet sistemi gelişimini de olumlu yönde etkiliyor...

Bu etkileri en iyi ve eğlenceli bir şekilde yaşayabilecekleri bir yerdeyim. Başta Amerika olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde oldukça popüler olan Bahçeşehir Prestige Mall içinde bulunan Discovery Museum' dayım. Yöneticileri de mekan kadar cıvıl cıvıl :) Sanki yıllardır tanıyorum öyle sıcak bir karşılama ve içtenlik. Aynı semtte yani Bahçeşehir' de yaşıyor olmamızdan değil tamamen kendi enerjileri böyle hissettiriyor insana. Çocuk deyince akan sular duruyor bende o yüzden bu konuyu oldukça önemsiyorum ve başlıyorum bir çocuk merakıyla sormaya, çocuklar ve ebeveynler adına mekanın sahiplerinden Oya İşcan Cengiz' e....

PINAR: Gerçekten çok keyifli ve faydalı bir mekan, burayı çocuklarla buluşturduğunuz için sizi tebrik ediyorum. Her türlü ayrıntı düşünülmüş, biraz sizden dinleyelim mi, Discovery Museum nasıl bir yer?

OYA: Teşekkür ediyorum, hoşgeldiniz Pınar Hanım. Discovery museum açıldığı Aralık 2014' ten bugüne İstanbul' un en çok tercih edilen , çocuk merkezli öğrenme ve  eğlence mekanı oldu. Konseptinin özgünlüğü sebebiyle Türkiye' de eşi bulunmayan bir yer Discovery Museum. Özellikle etkinlikleri ile çocukların ve ailelerin ilk tercih ettiği mekanlardan biri haline geldi.


PINAR: Burada "Hem öğren , hem oyna! Hem de istediğin kadar...." mantığı hakim. Oyun alanlarından bahseder misiniz?

OYA:  Kesinlikle öyle, özellikle teknolojinin gereksiz dozda kullanılması çocukları sosyallikten uzaklaştırıyor. Buradaki amacımız, çocuğun tüm teknolojik aletlerden uzaklaşıp gerçek bir oyun alanında bulunması ve bunu yaparken de eğlenmesinin yanında öğrenmesi, hayal gücünü geliştirebilmesi. En önemlisi de kendisini keşfedebilmesi...

Discovery Museum, yaklaşık 1200 metrekarelik bir alan üzerine kurulu. Birçok oyun alanı, parti odaları, kafe ve mağazadan oluşuyor. Çocuklar, gemi/ iskele bölümünde , balık tutup, tuttukları balıkları puzzle duvarına yerleştirebiliyorlar. Su borularını palet sistemi ile geminin güvertesinden inşaat evinin alt katına gönderebiliyorlar. Ya da, dünya haritası üzerinde kıtaları öğrenip, havanın kaldırma gücünü gözlemleyebiliyorlar. İnşaat evi bölümünde ise, el arabalarıyla inşaat evinin üst katına tuğlaları taşıyıp üst katta yarım kalan duvarı tamamlayabiliyorlar. Alt katta şofben ile lavabo arası su boru bağlantısını yapabiliyorlar veya deprem masası ile kendi inşa ettikleri yapının sağlamlığını test edebiliyorlar.

PINAR: İlk baştaki alan çok dikkat çekici. Çocukların gördükleri anda verdikleri tepkiye istinaden bu bölüme oldukça meraklı oldukları aşikar. Buranın özelliği nedir?
OYA: Evet burası en merak edilen bölümlerden biri. Dinazor bölümü. Bu bölümde, çocuklar dev dinazorun ağzından girip içerideki tünellerde oynayabiliyorlar. Kaydıraktan kayabiliyorlar. Kazı alanında kazı yaparak dinazor kemiklerini bulurken, hava boruları bölümünde pin pon toplarını atıp, hava akımı ile boruların içinde nasıl ilerlediğini görebiliyorlar.

PINAR: Peki ya diğer bölümler? Bunlardan da bahseder misiniz...

OYA: Tabi, özellikle erkek çocukların ilgisini çeken bölüm, garaj. Burada çocuklar, gerçek bir arabanın parçalarını öğrenip, tamir oyunu oynayabiliyor, arabanın lastiklerini değiştirebiliyor.

Hayvan sevgisinin pekiştirildiği, bakımı ile ilgili temel bilgilerin alınabildiği veteriner bölümünde çocuklar kostümlerini giyip hayvanları muayene edebiliyorlar, X-ray cihazında insan ve hayvanların iskelet yapısını inceleyebiliyorlar. Günümüzde gittikçe azalan, en eski mesleklerden biri olan manav, Discovery Museum' da, çocukların en eğlendiği alanlardan biri. Burada çocuklar, meyve ve sebzelerle tanışıp istedikleri gibi inceleyebiliyorlar. Filelerini doldurup kasada sıra bekleyip ödeme yapabiliyorlar.


Tırmanma duvarında ( wiggle climber) ise, çocuklar Türkiye' de ilk defa uygulanan tırmanma tünelinde vakit geçirebiliyor. Su oyun alanında baraj oyunuyla suyun kaldırma gücünü keşfedip, aparatlar ile kendi istedikleri gibi baraj yaratıp ördek ve gemileri yüzdürebiliyorlar. Daha da etkileyicisi, dev baloncuklar yapabiliyorlar ( birlikte denedik siz de gördünüz :) )Müzenin bir de çocuklara özel restoranı var. Restoran' da müzenin sevinli ziyaretçileri, oyuncak fırın, buzdolabı ve tüm yemek materyallerini kullanarak aşçı, garson veya restorana gelen müşteri olabiliyor.

Tiyatro ise, Discovery Museum' un en yoğun alanlarından biri. Sürekli etkinliklerin düzenlendiği çocukların kişisel performanslarını sergilediği yer tiyatro. Burada sahne çocukların. Kostümlerini giyerek oyunlar oynayabilir, karaoke yapabilir ya da kuklalar ile diledikleri oyunu sergileyebilirler. 

Karanlık oda ise, çok eğlenceli bir alan. Çocuklar ışıklı kalemlerle duvara özgürce yazı yazıp, resim yapabiliyorlar. Oradan Magnet Duvarına geçip farklı ebat ve şekilde borularla pin pon toplarına yol oluşturup, çark sistemi kurabiliyorlar. Araba parkuru bölümünde de farklı eğimdeki platformlarda arabaları yatıştırıp varış hızını gözlemleyebiliyorlar.

PINAR: Gerçekten de kusursuz bir oyun alanına sahip Discovery Museum. Bir bakıma çocukları hayata hazırlıyor diyebiliriz... Oyun alanlarını çocuklar kendileri mi seçiyorlar yoksa bir yönlendirme yapılıyor mu?

OYA: Burada öncelik çocukların, kendi seçimleri önemli. Dolayısıyla, çocuklar Discovery Museum' un bahsettiğim alanları içinde kalmaya zorlanmaz. Kendi hayal güçlerini kullanarak yapabilecekleri sınırsızdır bunu oldukça önemsiyoruz. Nerede oynamak istiyorlarsa o bölümde oynayabilirler.

Veterinerdeki hayvanları garaj bölümündeki arabayla dolaşmaya çıkartmak ya da restoran, manav bölümlerindeki materyalleri inşaat evine taşıyarak evcilik oynamak yapabileceklerinden sadece birkaçı.

PINAR: Yaş sınırı var mı?

OYA: Discovery Museum' daki tüm oyunlar tamamen çocukların kendi hayalgücüne dayalı olduğu için 1-12 yaş aralığı tüm çocuklar keyifli zaman geçirebilirler. Yaş sınırı olmaksızın çocukların el göz ve beyin becerilerini geliştirebilecekleri elektronik ortamdan uzak bu yeni dünya gerçek bir keşif alanı.

PINAR: Bu güzel müze ne zamanlar ziyaret edilebilir? 

OYA: Müze pazartesi günleri genel temizlik nedeniyle kapalı. Haftaiçi diğer günler ( salı, çarşamba, perşembe, cuma) 12:00' de açılıyor ve akşam 20:00' ye kadar çocukları ağırlıyor. Cumartesi- Pazar günleri ise sabah 10:00' dan akşam 20:00' e kadar açık.

PINAR: Peki fiyatlarınız nasıl?

OYA: Müzeye girişte yetişkinlerden ücret alınmazken çocuk başına saat ücreti 20 TL . İçeride geçirilen süre doğrultusunda çıkışta ödeme yapılıyor. Ayrıca 1, 2 veya 3 aylık üyelik imkanı da var. 1 aylık üyelik 200 TL, 2 aylık üyelik 350 TL, 3 aylık üyelik 450 TL' dir. 

Çekirdek ailedeki tüm çocuklar Discovery Museum İstanbul üyesi olup üyelik süresi boyunca müzeye sınırsız sayıda ve sürede giriş yapabiliyorlar.

PINAR: Sohbet ederken, organizasyonlardan ve bayıldığım bir fikir olan sokak olimpiyatlarından bahsettiniz. Biraz açar mısınız neler yapıyorsunuz? 
OYA: Evet öncelikle sokak olimpiyatlarından bahsedeyim, çocukken bizim oynadığımız tüm oyunları çocuklara sokak olimpiyatları adı altında oynatıyoruz. Bir çok çocuk bu oyunları bilmiyor, bu yüzden de çok ilgilerini çekiyor. Hatta oynarlarken bazı anne babalar da dayanamayıp oyuna katılıyorlar. 

Mesela cadılar bayramı ve 23 nisan için de birçok başarılı organizasyonumuz oldu. Özellikle 23 nisan çocuklar için çok önemli olduğu için daha bir özenli hazırlanıyoruz diyebilirim. Profesyonel tiyatrocuların gösterileri dışında biz de yarışlar ve çeşitli aktiviteler düzenliyoruz. Ayrıca, müzede doğumgünü partisi de organize edilebiliyor. Discovery museum doğumgünleri için de eşsiz bir alternatif...



PINAR: Harikaymış. Verdiğiniz tüm bilgiler ve keyifli sohbet için çok teşekkür ediyorum. Son olarak söylemek istedikleriniz nelerdir?

OYA: Ben teşekkür ediyorum Pınar Hanım. Başarılarınızın devamını diliyorum. 
Anaokulları ve ilköğretim okulları için de Discovery Museum harika bir mekan. Çocuklar okul dışında farklı bir ortamda eğitime devam ederken aynı zamanda keyifli vakit geçirebiliyorlar. Ebevenyler de kafemizde oturup dinlenebilir, keyifle zaman geçirebilirler. Ayrıca, menülerimiz, büyüklere hitap ettiği kadar çocuklara özel de birçok seçenek içeriyor. Tüm okulları, Discovery Museum' u gezmeye bekliyoruz! 

MİNİK DAHİLER....

"Çocuğa küçük şeylerden zevk almasını öğreten, ona büyük bir servet bırakmış olur", çocuklara kendi yeteneklerini keşfetmelerine izin vermek gerekiyor. Nasihattan çok, iyi bir örnek olmak da çok önemli. Her çocuk bir bakıma bir dahi bence. Her çocuğun başka bir yetenekle doğduğuna inanıyorum. Önemli olan bunu keşfedebilmesine izin vermek ve onu doğru bir şekilde yönlendirebilmek. 

Çocukları yararlı olabileceğinden fazla teknolijiden kurtarın ve Discovery Museum gibi kendilerini keşfedebilecekleri, özgürce oynayabilecekleri gerçek bir oyun alanına getirin... 

Çocuk dünyanın en büyük mutluluğu,
Tüm çocukların gülmesi dileğiyle...

Sevgiyle, 
Pınar TOK




Yıllardır söyler dururuz; çiftliğinde beslemediği hayvan bulunmayan Ali Baba'nın çeşitli hayvan seslerinden oluşan şarkısını... Bilir misin aslında bunun orjinali "Old Macdonalds had a farm e-i-e-i-ooooo " diye başlayan bir ingilizce şarkıdır. Evet evet! tamamen çakma yani...

Gel ben seni tamamen orjinal olan, Türk gelenek ve göreneklerine sadık kalmış , evin gibi hissedeceğin o hayalini kurduğun çiftliğe götüreyim...  Nereye mi? 

Sen hiç Sapanca Gölü' ne kuş bakışı bakmayı denedin mi? Ya da şu şehir hayatından bıkıp huzur dolu bir dağ evim olsaydı dedin mi? Evet ise cevabın , Zeliş Çiftliği'ne hoşgeldin... Birazdan seni dünyanın en tatlı, en şefkatli, en çalışkan, en sportmen kadınıyla tanıştıracağım. Hemen öncesinde çiftlik hakkında biraz bilgi vermek istiyorum.


BİR OTELE DEĞİL DOSTLARININ DAĞ EVİNE GELİYORSUN, HAZIRLIKLARINI ONA GÖRE YAP...

Çiftlikten içeri girdiğin anda her yanını huzur kaplıyor, havası, doğallığı, en önemlisi de, odana çıkmadan önce otelin girişinde ayakkabını çıkartıp terliğini giyiyor olman:) Bu gerçekten beni hem şaşırttı hem de iyi hissettirdi. Evimde gibi... 

Girişte harika bir kitaplık var ki orada elinde kahvenle saatlerce susabilirsin, eski bir soba, koltuklar ve oymalı mobilyalarla da 80' lere yolculuk yapabilirsin... Onlarca değişik meze ve tamamı doğal ürünlerden hazırlanan yemekleri ve kahvaltıları ile Zeliş Çiftliği oldukça misafirperver.
Tamamı duş ve tuvaletli odaları, keyifli ortak kullanım alanları ve şömine başı sohbetleri ile sana, bedensel ve zihinsel dinlenme garantisi veren Zeliş Çiftliği'ne gelirken tüm sıkıntılarını şehirde bırak ve şunlara odaklan ;)

Sabahları; Zeliş'in sana özel yaptığı peynirler ve reçeller, taş fırında pişen özel tava ekmeği, börekler, kekler ve poğaçalar ile kocaman bir açık büfe kahvaltısını ; a
kşamları ise; Sapanca gölüne 400mt yüksekten bakan şirin restoranında Zeliş'in enfes mezelerini tadacak bunu doğanın orkestrasıyla şenlendireceksin... Ayrıca kocaman bir arazide, ormanın içinde keşfe çıkabilecek ve İstanbul' a yakın bir yerde bu kadar yeşil bir ormanın varlığına inanamayacaksın... Göreceklerin seni de büyüleyecek. Muhteşem bir trekking alanı diyebilirim, tertemiz havası da cabası... 


ŞİMDİ BEN SUSAYIM DA ZELİŞ KONUŞŞUN :) - bu arada Zeliş anne 
o kadar anaç ki, sohbetimiz sırasında bile bana kendi elleriyle soyduğu organik cevizlerden yedirdi , çoook şımardım :)

PINAR: Zeliş anne (o kadar sıcak ki anne gibi) Zeliş çiftliği fikri nasıl başladı?

ZELİŞ: 99 depreminde burası bizim tatil evimizdi Pınarcım. O dönemlerde ben sosyal yardımlaşmada çalışıyordum, kaymakam beyi tanıyordum. Derken bir gün, yurt dışından gelen misafirleri konaklatacak yer yoktu. Oteller yıkılmış, binalar yıkılmıştı, misafirler İstanbul' a gideceklerdi. Ben de gitmelerine gerek olmadığını, bende konaklayabileceklerini söyledim. 1999 yılından 2004' e kadar böyleydi. Otel olarak değil, sosyal yardımlaşma olarak kullandık burayı.

2004 yılında Mutlu Tömbekeci ile başka bir arkadaşım geldi. Mutlu ozaman rumuzlu yazıyormuş, Mutlu Tömbekeci olduğunu bilmiyorum. Resimler çektiler, 2 gün kaldılar, etrafı gezdiler. 

Bir gün beni aradı ve yazısından bahsetti. Burayı fotoğraflarla beraber önerilen oteller kısmına koymuş Hürriyet'te. 

PINAR: Yani otel değilsiniz ve önerilen oteller arasına girdiniz:) Gerçekten devamını merak ediyorum bu hikayenin...

ZELİŞ: Evet Pınarcım aynen öyle oldu. Ben tabi ki hemen Hasan Bey'i aradım (kaymakam) ve dedim ki durum böyle böyle, hemen buna destek vereceklerini gayet güzel bir fikir olduğunu söyledi. O dönemlerde bir rahatsızlık geçirmiştim ve burası sadece benim dinlenme evimdi aslında. Yani hiç bir zaman bir otel fikri olmamıştı aklımda. Hatta işimi bile bırakıp gelmiştim buraya.

PINAR: Çok geçmiş olsun diyorum ve geçmişte ne iş yapıyordunuz diye de sormak istiyorum hazır konu buraya gelmişken...

ZELİŞ: O zamanlar bizim bir turizm şirketimiz vardı eşimle ve ayrıca Türkiye'de ilk simultene seslendirmeyi biz yapıyorduk. Nato toplantıları ve dış işleri toplantılarını senelerce biz yaptık. Rahmetli Turgut Özal öncülük yaptı, destek oldu, yönlendirdi. Kendisini ve eşini tanımam da tamamen bir arkadaşım vasıtasıyla düzenlenen bir yemekte olmuştu. 

Aynı zamanda ben polis teşkilatında beden eğitimi öğretmeniydim.

PINAR: Bunu anlamıştım Zeliş annecim, hem oturmanızdan hem yürüyüşünüzden... dimdik ve zinde... Spora gelince konu işte burada bir virgül daha koyuyorum neler yaptınız sporla alakalı?

ZELİŞ: 1967-1979 yılları arasında (800-1500-3000 metre, Balkan şampiyonası, 4000 metre kros) Milli atlettim ben. Etrafta gördüğünüz madalyalar benim. Türkiye şampiyonuyum ve inan sayısını bilmiyorum:) 

En son bu sene burada bir koşu madalyam var 5000 metrede. En yaşlı bendim. Birinci olan ise 25 yaşındaydı. Şuanda da günde 8-10 km koşuyor ve yürüyorum. Bahçede çalışıyorum, yazın yüzüyorum. Spor devam yani:)

PINAR: Buradan tüm üşengeç gençlere, ruhu genç olanlara sesleniyorum umarım bu cevap size bir ders olmuştur! Ben spor yapmıyor olsaydım utanırdım doğrusu:) Şimdi dönelim virgül koyduğum konulara...

ZELİŞ:  Otele geçiş sürecimiz şöyle devam etti ; Daha önce burası yani restoran kısmımız yoktu, mutfağımız, her şeyimiz diğer taraftaydı.Bir masa etrafında toplanılıyordu. Cümbür cemaat bir masada yeniyordu. En fazla 16 kişi alıyordum. Onun haricinde 1 kişi bile almıyordum. Ama o yıllarda gelmeye başlayan bürokratlar, halen daha Avrupa Birliğinden, Amerika' dan gelenler var, bir zincir gibi devam etti. Buraya bir kez gelen başkasını yolluyordu dolayısıyla sürekli bir konaklama talebi oluyordu. Konaklama misafirlerimin rahatsız olmaması için artık bu kısmı yapmak durumunda kaldım çünkü eski misafirlerim kahvaltıya ya da yemeğe gelmek istiyorlardı hep.


PINAR: Peki kapasite ne kadar? 

ZELİŞ: Suit odamızla birlikte toplam 9 odamız var. Ama gurup oldukları zaman  26 kişi kalabiliyor çünkü bazı odalarda çek yatlar var. Bazı odalara ek yatak konulabiliyor. Gurup olduklarında daha kolay, özellikle gençler olunca zaten sabaha kadar güneş doğana kadar oturuyorlar, girişte bile yatıyorlar:)

PINAR: Zaten giriş kısmı yaşayan bir salon, her şey tarih kokuyor.


ZELİŞ: Kesinlikle öyle Pınarcım, mesela o girişte gördüğün koltuklar 150 senelik. Oradaki tüm eşyaların anısı var. Gramofon ve soba çalışıyordu eskiden. Şimdi kullanamıyoruz çünkü orada oturan pek olmuyor burayı tercih ediyorlar.

PINAR: Benim tercihim de tam tersine o salon çünkü kocaman bir kitaplık var ve tarihle iç içe bir atmosfer...

ZELİŞ: Aslında kitaplarım daha çok, evimde sırf 100-150 kadar yemek kitabım var diğer bir çok kitabımın olduğu  gibi... Mesela ben tam bir Wilbur  Smith' ciyim. ( tanımayanlar için: 9 ocak 1933 doğumlu, Londra'da yaşayan ve romanlarının ana teması özellikle Afrika'da geçen , ana vatanındaki insanlar ve vahşi hayatın korunması için gönül elçiliği yapan bir roman yazarıdır)Onun ilk kitabından son kitabına kadar hepsini sıralı koymuştum kitaplığa fakat geçen gün bir baktım ki hiç biri yok...

 PINAR: Sanırım hit olmuş bir yazarın bir kitabını okuyan biri, kaptırınca serisiyle almış ki bu da hiç hoş değil bence çünkü kitap satın alınır, kimseye verilmez, kimseden de alınmaz...

ZELİŞ: Kesinlikle öyle. Demek ki birisi her gelişinde bir tane götürmüş :)) 

PINAR: Ha haaa:) buradan çağrı yapıyorum lütfen o kitaplar yerine konsun... Peki Zeliş annecim, yemekleri kim yapıyor?

ZELİŞ: Yemekleri ben yapıyorum, usta öğreticiyim. 
Mutfakta yardımcım kızım Özge dışında bir kişi daha var ama yine de hepsini mutlaka ben yapıyorum. Hafta sonları yoğun olduğumuzda 2 yardımcımız daha geliyor tabi ki.

PINAR: Belli bir menü var mı yoksa her gün değişik mi?

ZELİŞ: Tamamen o günkü ruhsal durumuma bağlı aslında:)

PINAR: :)) ah biz kadınlar diyorum... Kahvaltılıklar harika tıpkı mezeler gibi, özellikle de ciğer! Buraya sırf kahvaltıya ya da yemeğe de gelenler var sanırım bu yüzden.

ZELİŞ: Evet kahvaltılıklarda zeytini bile ben yapıyorum özel olarak. Reçeller gibi... Akşam yemeklerindeki mezeler ve özellikle ciğer çok beğeniliyor.

PINAR: Hepsini tadan biri olarak ellerinize sağlık diyorum Zeliş anne. Ciddi bir emek söz konusu. En güzeli de a'dan z'ye tüm içtenliğinizle burayı bir ev sıcaklığında işletiyor olmanız. Beni en etkileyen tarafı da bu.

Harika bir sohbetti,  iyi ki burası otel olmuş, iyi ki sizi tanımışım. Her şey için teşekkürler... 

ZELİŞ: Pınarcım ben de teşekkür ediyorum sana  bu keyifli sohbet için ve yine bekliyorum... 

Şehirden kaçmaksa niyetin, yol da uzun sürmesin yakın olsun biraz diyorsan tam da sana göre bir yer burası. 

Bir sonraki durak neresi bilemem ama her yolun sonunda başka bir değer beni bekler... 

Yürüdüğüm hiç bir yol boşa çıkmaz benim, mutlaka maden değerinde birikimler vardır ucunda, öğrendiklerim, öğrettiklerim ve öğreneceklerim.. 

Büyüyoruz ve büyüdükçe anlamadan özgürlüklerimizi kaybediyoruz. Zaman yarat kendine ya da olan zamanını iyi yönetmeyi öğren... 

Yeni duraklarda görüşmek üzere,

Sevgiyle,
PINAR TOK

Sabırsızlandığını biliyorum, Zeliş Çiftliği için yol haritası aşağıda. İyi yolculuklar ;) 

kroki.jpg












Tarihi üzüm bağlarından yükselen fısıltıları duyar gibiyim, Platon'un Şölen isimli eserinde konu aldığı o uzun ve keyifli Sempozyum'un tam da içindeymişim gibi. Aşk konuşuluyor, felsefe tavan, duygularım gibi...
Kelimesi kelimesine çevrildiği zaman "birlikte içme" anlamına gelen, Yunan kültürüne ait bir toplumsal olgudan bahsediyorum... Sempozyum, fikir tartışmalarının yapıldığı, ilahi ve şiirlerin okunduğu manevi bir ŞÖLEN... Bundan bahsediyorum çünkü, birazdan okuyacağın ve her anından ayrı keyif aldığım röportajım için seçtiğim bu eşsiz mekanda, Arcadia Bağları'nda beni Rönesans'ın başlangıcını simgeleyen sözler karşılıyor. Röportajıma geçmeden önce, bunlardan kısaca bahsetmek istiyorum.

Bu güzel mekanın misafirperver sahipleri Özcan Arca ve kızı Zeynep Arca Şallıel anlatıyor: 
Lorenzo de' Medici (ya da muhteşem Lorenzo), rönesansı başlatan edebiyatçı olarak bilinir. Bu tablodaki sözünde de şunu söylüyor; "Kim hayattan keyif almak isterse bırak alsın, çünkü yarın ne olacağı belli değil" 
Bir diğerinde; Vino veritas yazıyor; "GERÇEK ŞARAPTA GİZLİDİR " Zeynep Hanım ekliyor , Eski Yunan' da bir kitap yazılıyor. Antik Yunan' da sohbetler yapılırken o sohbetlerde şarap içilirmiş, şarabı sulandırıp içerlermiş. Saatlerce sulandırılmış şarap içerek felsefeden bahsederlermiş. O şarapları içtikçe fikirler gelişiyor, konuştukça zihinler açılıyormuş. Kısaca "VİNO VERİTAS" durumu ...;)
Etkilendiğimi farkeden Özcan bey noktayı koyuyor; " bu kitabı alın ve terasa çıkın, sempozyumu yerinde yaşayın"...

Bu gibi eserlerde verilen mesajın anlaşılmasına her zamankinden daha çok ihtiyaç duyulan bir dönemdeyiz. Şiddetin, savaşın, gözyaşının herkesi perişan ettiği bu günlerde Sokrates' in şu sözü ortak duamız gibi: "Sevgiyi baş tacı etmek herkesin boynunun borcudur"

Şimdi bunu, ben öneriyorum. O inanılmaz tarihi, Arcadia' da doğanın içinde yaşamalısın... Benim gibi sen de, buranın müdavimlerinden olacaksın eminim! Yönetiminden, çalışanlarına kadar muhteşem bir ekip var. Evinde gibi hissettiren, samimi, kaliteli ve şehre sadece 1,5 saatlik mesafede. Koca bir tarihi içinde barındıran bu mekanda yaşadıklarımı, öğrendiklerimi aktarırken elimden geldiğince özetlemeye çalışacaksam da bunu yapmayı istemeyen, kısaltmaya kıyamayan bir yarım da var bilesin...Ben uzunca yazıyorum, herkes dilediği yeri alabilir:)


RUHEN, BEDENEN ARINMAK İÇİN EN DOĞRU ADRES ARCADIA

BAKUCHA VINEYARD OTEL & SPA Genel Müdürü sevgili YUSUF BİLGİN bize tesisi tanıtıyor. Bakalım neler konuşmuşuz...
  
Yusuf Bey, buranın büyülü bir tarihi olduğunu sohbetimiz esnasında detaylıca öğrendim sizden, okurlarım için tekrarlar mısınız bu güzel bilgileri lütfen?

Elbette Pınar Hanım, keyifle. Istranca dağları, çeşitli doğa olayları ile (deprem gibi) kopan kara parçalarından birisi ama Yeni Zelanda' dan buraya gelmiş. Buraya varış zamanında 4000 rakımlarda olan bu kara parçası şuanda 1100-1300 rakımlarda. Bu bölgenin tamamı, Istranca' dan kopmalardan ve o dönemlerde yer hareketlerinden oluşan parçalardan ve parçacıklardan oluşuyor. Dolayısıyla bu toprakların yapısı çok farklı.

Zamanında Özcan Bey ve Zeynep Hanım bunun derin bir bilimsel araştırmasını yapmışlar. Bu bölgeyi seçmelerinin en büyük nedeni bu. Şarap bağlarını oluştururken, bilimsel yöntemlerle ilerledikleri için çok ciddi danışman arayışına girmişler ve bu işte otorite olduğu bilinen Prof. Dr. Alain Carbonneau' ya danışarak yol almışlar. Halen bizim bağlarımızın danışmanı kendisidir.

TOPRAĞA NE KADAR DERİN İNERSENİZ, O TOPRAĞIN O KADAR KALİTESİNİ ELDE ETMİŞ OLURSUNUZ

Bu projenin çok büyük bir emekle doğduğu ve büyütüldüğü aşikar. Ben kendi adıma söylüyorum, Türkiye' de böyle bir tesisi ve şarap bağlarını bir arada görmedim. Siz ne düşünüyorsunuz?





Haklısınız Pınar Hanım, Türkiye' de bu kapsamda bir yerin olmadığını gelen müşterilerimizden de duyuyoruz. Bütün olarak projeye baktığımızda, çok iyi bir örnek olduğunu düşünüyorum. Ticarete ve tamamen otomasyona dökülmüş sistemler bizim burada yok. Ciddi anlamda el emeği, göz nuru bir durum söz konusu. Zaten şaraphanede de göreceksiniz, toplanan üzüm kasalarından itibaren sistemin nasıl çalıştığını Zeynep Hanım' dan ayrıntılarıyla dinleyeceksiniz ama kısaca şunu söylemek isterim; normalde 30-50 kg'lık olan kasalar bizde 6 kg' dır ki bu da büyük bir emeğin göstergesi. Kullanılan bazı makinalar Türkiye' de yok. Çok ciddi filtreleme sistemleri mevcut.

ŞÖLEN'i yaşatan kuleden bahseder misiniz? Konumu inanılmaz...
Kulede gün batımını ve İstanbul' da özlediğiniz yıldızları seyretmenizi öneriyorum. Buranın önemli bir özelliği var. Öyle güzel bir konumlandırma var ki; kuzey güney cephesi, tam cephe karşılama yaptığı için doğu batı da aynı şekilde... Yani ayın doğuşunu seyredip ertesi günü takip ederseniz gün batımını da keyifle buradan seyredebilirsiniz.

İnsanlar artık doğayla iç içe olacakları tatil planları yapmayı tercih ediyorlar öyle değil mi?
Kesinlikle öyle. Yoğun çalışma temposunda hayatı arada stop ettirip şöyle bir nefes alacakları, kendilerini iyi hissedecekleri ortamları istiyorlar. Artık deniz kum turizmi bitti. Turizm biraz kişiselliğe yöneldi. Hobilerimiz farklılaştı, seçimlerimiz değişti. Hepimiz kendimizi özel kılan bir şeyler istiyoruz. Bunu istememizin temel amacı, kendimizi yenilemek aslında. Hücrelerimizi yenilemek... Biraz motivasyon kazanmak ve iş hayatına daha iyi bir şekilde hazırlanmak.

Odalardan ve konaklamadan da bahseder misiniz? 

18 adet Junior suitimiz var. İki tane standart odamız var. Junior suitlerimizin 12 adeti french bed ve double oda, 6 tanesi de twin bed olarak geçiyor. Hepsinin konumu ve manzarası hemen hemen aynı. Oldukça ferah ve geniş. İnsanların kendilerini iyi hissetmeleri baz alınmış ve önemsenmiş. Tamamen karartılan perdelerle dinginlik ve sessizlik güzel dinlenebilme imkanı sağlıyor.

2-3 günlük konaklamaları daha da keyifli hale getirmek için bölgemizde görülmeye değer kültürel ve doğal miraslar söz konusu. Bunlar da plana dahil edilebilir. Mimar Sinan' ın eserleri koruma kapsamına alınmış Longoz ormanları mutlaka görülmeli. Dereköy İğneada bölgesindeki tarihi mağaralar da görülebilir. Bunlar aynı gün içerisinde planlanması zor turlar fakat 2-3 günlük konaklamalarda hem dinlenmek hem de çevresel zenginliklerden yararlanabilmek için ideal turlar. Mesafeler çok kısa ve ulaşım çok kolay. Biz bu turların organizasyonlarına tam anlamıyla el atmış olmasak da talep geldiği zaman mutlaka yönlendirmesini yapıyoruz.
Konaklama için en ideal dönem hangisidir?

Eylül'ün başında başlayıp ekim sonuna dek devam eden bağ bozumu dönemi herkesin çok ilgisini çeken bir dönem. Genellikle haftasonları çok yoğun oluyoruz.

Bağ bozumu sabah 05:30' da başlayıp, 11:00' e kadar devam ediyor. Çünkü güneşin üzüme dikine vurmaması gerekiyor toplanırken. Bu sebeple çok yoğun bir emekle sabahın erken saatlerinde başlatılıyor.

Spa ve Türk Hamamı' ndan outdoor jakuzi ve havuza kadar her şey var burada. Biraz bunlardan bahsedelim mi?

Burada bölgesel farklılık yaratmak amacıyla klasik Türk hamamımız var. Spa merkezimizde aynı zamanda çok güzel bir manzaraya sahip saunamız var. Tayland'lı bir masözümüz de var. Burada tamamen yenileneceksiniz.

Outdoor jakuzimiz, özellikle California' da görülen bir şey. 38-40 dereceye kadar çıkarabiliyorsunuz sıcaklığı. Doğal masaj yöntemleri olan bir sistemi var. Tazzikleri ayarlayabiliyorsunuz. Havuz öncesi vücuda dinginlik kazandırıyor. Kapasitesi 8 kişilik. Havuzumuz ise; özel taşırmalı sistem, hoş bir görüntüsü var. Havuz zemini mebranın farklı bir çeşidi ile döşenmiş olup antibakteriyeldir. Doğa içerisinde bir havuz olduğu için toz olabiliyor tabi, buna engel olmak çok kolay olmuyor. 
Diğer aktiviteler nelerdir ve planladıklarınızı öğrenebilir miyiz?

Yeni dönemde doğa bağ yürüyüşleri yaptıracağız. Açık tenis kortu, fitness salonu gibi aktiviteler olacak. Siz her şeyi doğaya bakarken yapıyor olacaksınız. Bunlar talebe göre değişecek ve İstanbul' dan kalkıp gelecek tüm misafirlerimizin ihtiyaçlarını karşılayacak nitelikte yenilikler olacak.

Her olayın temelinde insana doğaya saygı var. İlerleyen süreçte, bir iki sene içerisinde burası cennetten bir köşe olacak. Bölgeye ahududular, dikensiz böğürtlenler ekilecek. Toprak olarak kalmış ama doğayla daha yeşil görüntüyü sağlayacak her türlü tedbiri bu bölgede alacağız. Yürüyüş yollarımız olacak. Kasım ayında bunların startını vereceğiz, yeni sezon olan mayıs ayında da misafirlerimizi hoş yeniliklerle karşılıyor olacağız.

Harika bilgiler için çok teşekkür ediyorum size, röportajımın devamı için meşhur lezzetlerin olduğu mutfağınıza sonrasında da üretim yerinize doğru yol alıyorum... Lezzetlerden bahsetmişken, bunun mimarlarından sevgili Mert'i de gönülden tebrik ediyorum. Hayatımda ilk defa kızarmış karpuz yedim mesela:) Teşekkürler ŞEF! 


Benim için keyifti ben teşekkür ediyorum bu güzel söyleşi için Pınar Hanım ve sizi, Özcan Bey, Zeynep Hanım ve şefimiz Mert' e doğru uğurluyorum.

Özcan Bey' in enerjisi anlatırken karşısındakine de geçiyor. Heyecanla sordum aynı heyecanla yanıt aldım. Yaptığım her röportaj benim için altın değerinde olsa da bu sefer gerçekten bir çok konu iç içe ve tüm konuklarımın hepsi birbirinden değerli... 3 röportajı bir yazıda toplamak da yeniliklere ve bilgiye olan aşkımın sonucu sanırım.

Özcan Bey, kapıdan girerken bahsettiğiniz "ı feel good" temasıyla birlikte James Brown'u da anmış olalım ... Şarkıyla mekan bütünleşti zihnimde, gerçekten çok iyi hissediyorum... Çok başarılı lezzetler var mutfağınızda, bunlardan bahseder misiniz?


Hoşgeldiniz Pınar Hanım, biz burada iyi hissetmenin bir parçası olarak yemek ve içkiyi de koyduk. İçki "şarap" başka bir şey yok tabi ki. Şarap ayrıca insanı iyi hissettirir. Biz burada bir tür Chef's table mantığını getirmeye çalışıyoruz. Hergün başka bir menü oluyor fakat sınırlı bir menü oluyor. İki tür şey yapıyoruz. Birincisi yerel malzemeyi çok kullanmaya çalışıyoruz. İkincisi organik kullanmaya çalışıyoruz. Yerel malzeme derken şöyle; bu bölgede boşnak böreği var örneğin. Köylerde yapılıyor. Köyün de adını öğreterek, söyleyerek kadınları getirtip boşnak böreği yaptırtıyoruz. Mesela Boşnak mantısını çok hafif arabiyata sosla karıştırıyoruz. Malzeme olarak da; Trakya'nın çok iyi kuzusu ve danası var bunları esas alıyoruz. İlkbahar döneminde de keçimiz var. Bunlarla deneysel lezzetler yaratıyoruz.
Organik bir bahçe görüyorum dışarıda...

Gördüğünüz bahçede ürettiğimiz organik sebzelerimizi kullanıyoruz. Biraz eğri büğrü görünen ama lezzeti çok olan domates patlıcan gibi çeşitli sebzelerimiz var. Gelecek yıl bütün bu arazi sadece otelin değil, gelen misafirlerin de giderken "aaa çok güzelmiş bundan da alayım" diyebilecekleri bir organik bahçe olacak.

Sizin kendi ellerinizle yaptığınız özel bir lezzet var mı?

Benim aslen İspanya'da olan sonrasında Londra' ya taşınan orada da çok başarılı olan çok sevdiğim bir şef var ve kendisinden bazen fikir alırım. Orta İspanya damak zevki buraya çok benziyor. Onların kökünde doğru malzeme, yerel kültürden faydalanma ve sadelik var. Biz de burada bunu uygulamaya çalışıyoruz.

Mesela ben şeftalili pate yapıyorum. İçeriği, antep fıstığı, şeftali, tavuk ciğeri, yeni bahar ki bu Osmanlı mutfağının vazgeçilmez bir malzemesidir. Bu gibi şeylerle yemekte deneysel çalışmayı bir yere oturttuk yani, önceden başladık "ne yapalım" diye.

Ayrıca et yemeyenler için mutlaka bir balık alternatifimiz var. (Tam vejeteryanlar için de bir çok seçeneğimizin olduğu gibi.. Henüz veganlar için bir şey bulamadık ama:) ) Burası hiç belli etmez ama mesela kalkanın en iyisi buradadır İğneada, Kıyıköy gibi bölgelerde. İstanbul' un kapısıdır bu bölgeler.


Yemek şarap uyumuna çok önem veriyoruz, mesela o günün menüsüne göre tavsiye ettiğimiz şaraplar var. En uygununu araştırıp mutlaka şarap önerimizi menüye koyuyoruz. 

Bu sırada Şef Mert, bize tadım şovu yapıyor. Şaşırdığım tek lezzet kızarmış karpuz değildi tabi ki... Denediğim her lezzet çok farklı çok özeldi. 




GELELİM ÜRETİM KISMINA... İŞİNE AŞIK OLAN ZEYNEP HANIM ANLATIYOR BU KISMI, GELECEĞİ PARLAK OLAN KIZI ELA DA BİZE EŞLİK EDİYOR, ROL MODEL ALDIĞI ANNESİ KADAR BAŞARILI OLACAK ANLAŞILAN :)
Zeynep Hanım, 3 etaba ayırdığınız bu güzel projenizden bahseder misiniz?

Tabi Pınar Hanım, buradaki 2000 dönüm arazimizin içinde 1. Etap bağcılık ve üretimdi o bitti, 2. Etap bu oteldi şimdi 3. Etabımıza başlıyoruz.

Herkesin doğada yaşama isteği üzerine düşündüğümüz bir projeydi baştan beri. "Bir çiftliğim olsun, üretim yapayım" özlemimiz var artık. Bu çok güzel bir şey olsa da bunu gidip dağ başında tek başınıza yapmanız oldukça zor. Altyapısı zor, sahip çıkması zor, güvenliği zor. Biz bu arazinin bir kısmını gastronomi sevgisi olan bir topluluk için düşündük. Burada bir takım çiftlikler yapıyoruz, en küçüğü 7 dönüm en büyüğü 55-60 dönüm olacak. Bir kısmının kendi içinde dikili bağları var (7-8 yaşına gelmiş olan). Bir kısmının armut ağaçları dikildi bir kısmı da dikim aşamasında. Toplamda 60 adet olacak. Alt yapıları tamamlandı.

Gerçekten harika geliyor kulağa, peki bu sayı artacak mı talebe göre? Biraz açar mısınız bu çiftlik evlerinin özelliklerini...

İsteğe bağlı artmayacak. Bu arazilerde insanlar gelip kendi evlerinin sahibi olabilecekler. Her arazinin boş bir kısmı da olacak, burada istedikleri gibi meyva sebze yetiştirebilecekler. Bu bağların bakımı, dikimi için bizlerden hizmet de alabilecekler. Dilerse ürününü bize satabilecek, dilerse evinin mahseninde kendi şarabını yapabilecek, şarap yapımı ile ilgili knowhow alabilecek. Ekipman için yönlendirme de yapıyor olacağız. Ürününü bize verip siz bunu şarap yapın derlerse bu da mümkün olacak. Önümüzdeki yıl tamamlamayı bekliyoruz.

 (Atladık arabaya bağları geziyoruz... )
Sohbet ederken bahsettiğiniz sürdürülebilir metodları tekrar anlatır mısınız?

Evet, bağlarda sürdürülebilir metodlar uyguluyoruz o da şu demek; ot ilacı böcek ilacı kullanmadan, doğada ve üründe kalıntı bırakmayan preperatlarla çalışıyoruz. Ayrıca faydalı böceklerin barınmaları için dikilen meşelerimiz var. (kısmında resim alırken meşelerle bütünleşmenin ucundan döndüğümüzü belirtmeden geçemezdim buna çok güldük:) ) Bunların başında uğur böcekleri geliyor. Aslında uğur böcekleri et obur böceklerin en vahşileridir. Başka böceklerin bıraktıkları yumurtaları larvaları yiyerek beslenirler. Bizler için çok önemli bir böcek çünkü bağımızı sağlıklı tutuyor.

Dikim aşamaları nasıl gerçekleşti peki?

Biz buraya ilk teruvar için geldik. Geldiğimiz andan itibaren de, "dengeli bir şarap yapmak için dengeli üzüm, dengeli üzüm için dengeli bir asma, dengeli bir asma için de dengeli bir toprak ihtiyacımız var" diyerek ilk önce 1-2 yıl toprağı hazırladık. Topraktaki organik yaşamı tekrar canlandırdık. Sonra bağı diktik, büyüttük ve ürünleri almaya başladık. Şaraphanede de o ürünlerin tadını hiç bozmadan şaraba çevirmeye çalışıyoruz ki en önemli yaptığımız iş bu aslında.

Her bir üzümü mesela 3 değişik toprak yapısına olabilecek şekilde dikiyoruz. Sonra onların farklı karakteristiklerini internal blending yapıyoruz. O zaman daha derinlikli lezzetler elde etmemiz mümkün oluyor.

"Merlo yemeden bırakmam" tadımını şaşkınlık ve keyifle yaşıyorum:)

Resimdeki merlo bağ tadımında öğreniyorum, kabuğunu çiğneyip üzümün test edilebildiğini. Üzümün içindeki şeker sizi yanıltır diyor Zeynep Hanım ve ekliyor kabuğunu çiğneyip ağzınızda tuttuğunuzda alırsınız asıl notaları.

Üzümdeki notalar dediniz...

Herkesin damak kalibrasyonu farklıdır. Sizin tat dağarcığınız kendi kişisel tecrübenizle paralel gelişir. Mesela yurt dışında şaraplarda liçi (Tropikal bir meyve. Dışındaki kabukla beraber çilek görüntüsünde fakat soyulunca içi şeffaf ve lezzetli bi meyvedir) tadından bahsedilir. Türk tadımcılar buna gül tadı derler çünkü en yakın lezzet odur biz liçiyle büyümediğimiz için gül tadı denmiştir.

Bu kısa ama bilgi dolu bağ yolculuğumuzun ardından üretim yerine geçiyoruz... Arı maya kıvamında bir ekip tarafından yine güler yüzle karşılanıyoruz... Tam da o sırada favorim olan pinot gris'in üretimine şahit oluyorum... Kullanılan makinelerden ve özelliklerinden bahseder misiniz?

Bu makinanın içinde kauçuktan eller var, üzümün sapını ayırmaya yarıyor. Çok şıra salmadan üzümün tane şeklinde ayrılmasını sağlıyor. Şıra salmadığı içinde hiç bir oksidasyon ve acılık olmuyor. Arkadaki bantları önüne alıp hiç bir pompalama yapmadan şu gördüğünüz 2 tonluk tanklara bu platformun üstüne taşınıyorlar ve yer çekimiyle tane şeklinde içine düşüyorlar. Çünkü o aşamada patlamayıp, basınçla patlamasını istediğimiz için, bu şekilde buraya yer çekimiyle düşüyor. Sonrasında ise tanka alınıyor, bu makinayla beraber kabuk sürekli yükseliyor ve bir kişi tarafından kontrolle bastırılıyor. Kabukla şıranın iletişimi için bu tanklarda da işleniyorlar. Sonunda bu şekilde işleme verildikten sonra fıçıyla bekletiliyor.
Her aşaması el yapımı aslında...Vimeo' da Arcadia' da hasattan bir gün diye bir film var. Bu anlattıklarımızı oradan da izleyebilirler.

Şarap gibi yaşlanmak diye bir şey var, bunun gerçek tanımı yani üzümlere uyarlanmış hali nedir sizce?

Şarap yaşayan bir şey, şarap bir mikrobiyolojik reaksiyon aslında. Mayayı atıyorsun, üzüm suyunun içindeki şekeri alkole dönüştürüyor ve şarap olmuş oluyor. O maya da bir canlı ve şarap da yaşayan bir şey. Sürekli bir reaksiyon içinde. Şarabın yaşlanması demek: Aslında, yaşamaya devam eden şaraplar yaşlanabiliyor... "Servisten önce havalandırın" demek bunun içindir. Yaşlanma kapasitesi olan şaraplar daha kapalı olurlar çünkü manipüle edilmemiş olurlar, açıldığı zaman oksijenle temas ettikçe aromalarını alırlar. İyi şarapları 10-15 dakika havalandırmakta yarar vardır içmeden önce. Bizim burada yaptığımız şey de; şarabı yaşar halde muhafaza etmek, şişelemek ve o yıllanma potansiyelini tutmaktır.

Endüstüriyel üretim şarap, en iyi anın bir fotoğrafı gibidir. En iyi anında manipüle edilir ondan sonra o halde şişelenir ve 1-2 sene en iyi halinde durur ve bir anda biter. Halbuki yaşamaya devam eden şaraplar, girişi gelişmesi sonucu olan bir film gibidir fotoğraftan ziyade. Hayatına başlar, şişelenir şişede yaşamaya devam ederek en iyi anına gelir potansiyeline göre 3-5-10 yıl içinde, ondan sonra da bir anda bitmez yavaş yavaş yaşamaya devam eder. Bu yüzden biz bütün ürünlerimizi şişeledikten sonra en az 8 ay yer altı mahseninde yıllandırıp ondan sonra çıkarırız. O yüzden limitli üretim yapabiliyoruz.

ARCADIA AİLESİ' NE;

Samimi ve güler yüzlü karşılama , harika lezzetler ve güzel söyleşi için sonsuz teşekkürler! 

Türkiye' de bir ilk ve çok başarılı bir örnek. Gönülden tebrik ediyorum...

ÜZÜM KASABASINA YOLCULUĞUMUZ BURADA SONA ERİYOR...
"Bilmem sen de benim kadar bahtiyar mısın?" :) 

Şehirden uzaklaşmak isteyenlerdensen ve kısa bir yolculuksa aradığın, doğru adrestesin. Her zaman dediğim gibi, hayat bir kere ve oldukça kısa. Arada ruhunu dinlendir ki, zihnin güzelliklerle dolu olsun...

Her şiirin bir mekanı vardır. Sempozyum mekanına Şölen' li bir veda gelsin aşkla...


Shakespeare şarabı sulandırırsa;) ;

"Anlaşmaya varıldı gözümle gönlüm arasında;
  İkisi de birbirini hoşnut ediyor durmadan;
  Eğer gözüm bir bakışın açlığını çekiyorsa,
  Ya da sevdalı gönlüm tıkanırsa hıçkırmaktan,
  Aşkımın resmiyle gözlerim ziyafet çekiyor kendine,
  Ve bu renklerden ŞÖLENE gönlümü de çağırıyor.
  Bir başka sefer de gözüm konuk gidiyor gönlüme
  Ve aşk düşüncelerini onunla paylaşıyor.
  İşte böyle, sen ne kadar uzakta olsan da,
  Her zaman benimlesin, ya aşkınla, ya resminle.
  Düşüncelerimden öte gidemezsin nasıl olsa
  Ve ben hep onlarlayım, onlarsa hep seninle.
  Onlar uykuya dalsa bile, hayalimdeki resmin
  Uyandırır gönlümü, gönlün ve gözlerin keyfi için"...

Aşkla,
PINAR TOK




ARCADİA' DAN KARELER:








































































Arcadia Bağları İletişim Bilgileri

ŞaraphaneLüleburgaz Ofis: Hamitabat Köyü Lüleburgaz, 39750 Kırklareli
Tel : + 90 (533) 514 14 90





































































İlham aldıklarım...

İlham aldıklarım...
PROF.DR.SEVİL ATASOY

İlham aldıklarım...

İlham aldıklarım...
BETÜL MARDİN

Güzel ANNEM sen hep benimlesin💜

Güzel ANNEM sen hep benimlesin💜
Annem

W.SHAKESPEARE

Serçenin ölmesinde bile bir bildiği vardır kaderin, şimdi olacaksa bir şey yarına kalmaz, yarına kalacaksa bugün olmaz. Bütün mesele hazır olmakta.

İLETİŞİM FORMU

Ad

E-posta *

Mesaj *


Bu Blogda Ara

Translate

Blog Arşivi

HER ŞEYE RAĞMEN GÜLÜMSE

HER ŞEYE RAĞMEN GÜLÜMSE
GÜLÜMSEMEK GÜLÜMSEMEYİ ÇEKER ;)

sporun her rengi

sporun her rengi
JET SKİ sevenler

PİLATES AŞKI

PİLATES AŞKI
SAĞLIKLI YAŞ ALMAK İÇİN