ADIM MESUT SOYADIM BAHTIYAR

By | Pazartesi, Ocak 11, 2016


Zeki Müren der ki;

6 Aralık 1933
Doğmuşum... İyi halt etmişim.

1939 İlk okul;
Siyah önlük beyaz yaka.
Topluma ilk fiyaka

1944 Orta Mektep:
Soluk beniz kısa saç
Umutlardan kıskaç.

47 Lise:
Pembe hayaller, yeşil filizler
Yorulmayan yorgun dizler

1950 Akademi:
Renk deryasında renksiz yelkenli

1955 Sahne:
Çile, para, para, çile.
Ne dilersen dile.

1962 en büyük aşkım;
1962 en deli gönlüm...
1962 en... neyse...

Bindokuzyüz bilmem kaç;
Veda kara dünyaya.
Son tarihi bilseydim,
İşportacı olurdum
Hayatın anası tablamda.



Çocukluğumda taş plaklarını dinleyerek başlayan hayranlığım ve kelimelere nasıl taşıyacağımı bilemediğim duygularımla Ahmet Hamdi Tanpınar'ın "Bursa'da Zaman" başlıklı denemesindeki ifadesi gibi "ruhaniyetli bir şehrin" , batılı modern ve evrensel ışığı Zeki Müren' in Bodrum' daki evindeyim.  

Bodrum' a gidip de Zeki Müren 'i ziyaret etmeden dönmek kaleyi ziyaret etmemek gibi... büyük kayıp olur ki Bodrum ziyaretimin en öncelikli amacı Zeki Müren' i ziyaret etmekti... Muhteşem bir sanatçının evine konuk olmak, onu daha yakından tanımak, benim hissettiklerimi yaşamak istersen en kısa zamanda sen de ziyaret et derim....

BİR KIRIK PLAK GİBİ İÇİMDE HATIRALAR


İçeriye girdiğin anda seni çok sıcak karşılayan bir hava var, hissettiriyor varlığını, misafirperverliğini sanki  oradaymış gibi... Sesiyle karşılıyor seni... gezerken evin her yerini, duyguların sel oluyor gördüklerine arka fonda eşlik eden o eşsiz besteleriyle. Çocukluğum gözümün önünden geçiyor, ne şanslıyım diyorum bu değerle beni erkenden tanıştıran bir ailede büyümüşüm, yoksa nasıl inerdi bu ses bu kadar derinlerime...

BEN YARALI BİR KUŞUM KİMSESİZİM BERDUŞUM

Kıyafetleri, takıları, ayakkabıları, tüm zarif aksesuarları, arabası, yaklaşık on bin tane arasından seçilen ve bazıları sanki dün çekilmiş gibi canlı duran fotoğrafları, ödülleri, plakları, şiirleri, notları, arşivleri şöyle dursun aaah o sandıklar dolusu hayran mektupları, bir bir açıp okumak istedim gördüğümde. Bir süre seyrettim ve düşündüm nasıl bir sevgidir bu diye...

Kalbi de sesi gibi güzel insan, tüm mirasını hepimizin bildiği gibi Türk Eğitim vakfı ve Türk silahlı Kuvvetleri Mehmetçik vakfı'na bırakmıştır... Ne kadar örnek bir sanatçı demeden geçemeyeceğim....

ÇITKIRILDIM İSTANBUL EFENDİSİ
Okumaya doyamıyorum hayatını, sanki onunla sohbet eder gibi...

"Bursa' nın Tophane mahallesinde doğan Zeki Müren, annesinin yardımıyla alfabeyi 5 yaşında sökmüş , o yaşta üzerlerine büyük harflerle ismini yazdığı plaklar hazırlıyormuş. Siyah defter kapaklarından makasla oyduğu, renkli elişi kağıtlarından göbek yapıştırdığı sessiz plaklar...

Aile Mora Yarımadası göçmeni, büyükbaba Rumcayla karışık bir Türkçe konuşur, büyükanne keyfi yerindeyken , mesela sabah kahvesini pişirirken uzak memleketinden Rumca nağmeler mırıldanırmış. Zeki Müren, daha ilkokul çağına gelmeden her ikisini de kaybetmiş. Annesi Hayriye Hanım' ın ailesi ise Bulgaristan' ın Köstendil, Tırnova yöresindenmiş. Bursa' da Zeki Müren' lere yakın mahallede yaşarlarmış. Dedesinin sesi güzelmiş. Hatim indirir, bazen camide ezan okurmuş.

Zeki Müren: " bendenize ses denen mukaddes mirası bırakan hacı dedem son derece şakacı, hoşsohbet bir insandı" der ve ekler " sesi çok gür ve tesirli, Hafız Burhan Bey' in stilinde ve renginde idi. Gazel türünden parçalarını dinlerken hazdan ağlardık. Bir de ' Memo Memo' isimli bir Rumeli havası vardı ki tizden okununca inanınız pencere camları titretirdi. Dedem, İstanbul Radyo' sundaki ilk seanslarımı büyük titizlikle takip ederdi. En çok ' Meyhane mi bu bezm-i tarabhane-i cem mi' isimli uşşak eseri okuduğum gece duygulanmış ve tebrik ederken pembe  nurlu yanaklarındaki biriken gözyaşlarını saklayamamıştı"

İLK SAHNESİ ARKA BAHÇESİ


Arka bahçelerinde bir dut, bir incir, bir malta eriği ağacı ve sardunya saksıları varmış... Evlerden evlere geçen Pınarbaşı suyunun aktığı iki yalaktan büyük olanı Zeki' nin doğal sahnesiymiş. Kibrit kutusunun ucuna sicim bağlayarak yaptığı mikrofonuyla şarkılar söyler, annesinin Tokalon krem kapaklarını kastanyet gibi çalar, komşu çocuklarına konser verirmiş...

O dönemlerde çocuk olmak varmış dedirtiyor Zeki Müren sevgim....

RAKI' YI NEDEN Mİ SEVMEZDİ....

Bu kısmı yazarken içimde bir hüzün... Milyonların sevgilisi olmuş bir değer ve onun çocukluk yaraları... Anlamak gerekir, derinlere inmek gerekir bir insana "neden?" diye sormadan önce... Ne kadar da önemli anne ve babaların çocuklara olan davranışları aslında...



Annesiyle babası arasındaki geçimsizlik, babasının ilgisizliği Zeki' yi kahrediyor ama bir yandan da kamçılıyormuş. Orta 1' de ülkedeki bütün sınıf birincilerinin sıralandığı iftihar kitabında resmi çıkmış, babasına heyecanla uzattığında ne takdir ne tebessüm görmüş...

Babasının her akşam içtiği rakı, Zeki Müren' in ömrü boyunca en sevmediği içki olmuş... Anasonlu çöreğe bile tahammülü yokmuş.

Annesi ise, kendisinin teşbihiyle "Fahriye abla" şiirindeki tipin tıpkısının aynısıymış... Annesini makyaj yaparken gözünü kırpmadan seyreder, bahçede sardunya çiçeklerini avucunda ezip kendi yüzüne tatbik edermiş. Sünnet olduğunda ellerine kına yapmamaları için diretmiş, onun yerine oje sürdürtmüş. Sünnet kıyafetini ise bir ay boyunca üzerinden çıkarmamış.

YÜREĞİ DAĞLAYAN ŞİİRİ....

Zeki Müren, 10 yaşına kadar anne babasıyla aynı odada yatmış ve 6 yaşına kadar geceleri altını ıslatmış. Şimdi bu da ne alaka demeden önce  şu şiiri oku da in çocuk Zeki' deki derinliğe...


Uykum kaçmasın diye
Yatağıma işerdim çocukken
Kuru uyku
Islak yatak

Çişimi yapıp yatarım şimdi
Uyku hak getire
Islak uyku
Kuru yatak...

İNÖNÜ VE MENDERES' TEN SONRA MEMLEKETİN EN ŞÖHRETLİ İNSANI

Beyaz ve renkli fraklar, papyona takılan küçücük inciler, aynalı yakalar, yakadan sarkan ampullü çiçekler... Gazino sahnelerine getirdiği değişim bu kadarla sınırlı değil tabi... Sahneden seyircilerin arasına uzanan T biçimli platform ve kordonlu el mikrofonundan salıncağa, fonda köpüklerin aktığı hareketli dekorlardan, kıyafetlere kadar bir sürü denenmemiş fikri hayata geçirmiş bir sanatçı Zeki Müren.

Hayat dergisi 1958' de onu " sahne hayatına bir revü havası getiren genç ses yıldızı " olarak tanımladığında, Zeki Müren ne güzel söylemiş  " ses sanatkarları sahneye penguen gibi, karga gibi siyahlara beyazlara bürünerek çıkarlar. Oysa filmlerde gördüğümüz Batılı şarkıcıların kıyafetleri ne güzeldir. Hem bizim de efeler, zeybekler allı pullu elbiseler giymezler mi?"

BU RADYO ZEKİ MÜREN ÇALIYOR MU?


Zeki Müren' in elinden tutan ilk kişi Suzan Güven, yağmurlu bir günde onu radyo imtihanına götürmüş ve ilk bestesini de radyoda o okumuş... 40'lı yıllarda Müslümanlığı seçen Ermeni sanatçı Suzan Güven, müzikal filmlerin ve gazino sahnelerinin yıldızlarından biriydi... Halk Zeki Müren' i sesinden evvel şu bestesiyle tanımış ;

"Zehretme bana hayatı cananım, elemlerle doldu benim her anım, kederimle yanıp sönse de canım, inan ki ben yine sana hayranım"

Bu besteleri ve sesi dinlemek için sabırsızlananlar artınca da gazeteler radyo markası reklamlarıyla dolup taşmaya başlamış. Ne büyük bir sevgi ve değerdir  ki; insanlar radyo satın alırlarken  " bu radyo Zeki Müren çalıyor mu? " diye sorarlarmış...


SEN MİNİ VE MAKSİ ETEĞİNDEYSEN DİNLE SIĞ İNSAN SANA SÖZÜ VAR ZEKİ' NİN...

"dedelerimiz evlerinde entari giymiyorlar mıydı?, padişahlar sırmalı elmaslı kaftanlarının altına ne giyerlerdi?, kafkas beylerinin çizme üstüne giydikleri kıyafet maksi değil de nedir?, rahipler kadın mıdırlar?, mevleviler kloş etekleri ile semaya varmıyorlar mı? O ne ılvi bir görüntüdür., Arap ülkelerinde yere kadar giyilen entarilere söz edilebilir mi?, Bir sanatçı bahsedilmediği gün bitmiş tükenmiş demektir... Yıldırımlar yüksek tepelere düşerler demiş atalarımız. Sizler benim siperisaikamsınız... (Hafta sonu, 16 Ağustos 1970)

Sanat kainatın içindedir. Sanatkar bunu oradan çıkarabilendir demiş Albrecht Durer ve eklemiş başka bir düşünür, " sanatın düşmanı bilgisizliktir" diye...

Sanatçı gözünü kulağını sana ödünç verir, ölümsüz sanat diye bir şey varsa bunun bir kısmı da Zeki Müren' in eseridir diye düşünüyorum.

Sanat yüce bir şey, eğlenceden ziyade. İnsan geliştikçe sanat da gelişir ve  her sanat eseri bir yaşanmışlığın, heyecanın, kısacası  insana dair her şeyin duygusal karşılığıdır bence. Bu gibi yüce duyguları sanata dönüştürüp bizlerle paylaşan hayatta olan olmayan Zeki Müren gibi yetenekli ve değerli tüm sanatçılara sonsuz şükranlarımı sunuyorum hepimizin adına...

Bir hayranı soruyor; " Hayatınızda nefret ettiğiniz üç şey nedir?"
Zeki Müren cevaplıyor; " Hayatta nefret ettiğim üç şey riya, yalan ve nankörlüktür."

"Ne köşklerde, ne sarayda, ne dünyada ne de ayda. Benim yerim çok uzakta, dualarla yaşıyorum"...

Duygularımıza tercüman, yaralarımıza ilaç Zeki Müren, ruhun şad mekanın cennet olsun...

Annesinin "Müren ağacı"  diye isim verdiği ve kendi eliyle çizdiği bir ağaç resminin üzerine yazdığı, göz yaşları içinde okuyacağın muhteşem mektubuyla bitirmek istiyorum yazımı...




" Evladım, çok yormamaya bak kendini. İnsan gençken dinlenir ama yaşlanınca bizim gibi olmaması için kendine iyi bakması gerekir. Canım evladım beni dinle zira gözümde tütüyorsun gurbet çok zor aylardır seni görmedim vallahi içim harıl harıl yanıyor... İnşallah İstanbul' a gelince hemen geleceğiz yavrum , biz artık son bahar olduk bir gün Müren ağacının dibine düşmek üzereyiz. Seni artık böyle görmek istiyoruz, çoluğun çocuğun ailenle görelim. Evlatların için çalış, dünyanın en tatlı meyvası evlat inşallah Cenab-ı Hak hayırlısını nasip etsin. Babanla ben hasretle güzel yanaklarından öperiz evladım. İşlerinde, konserlerinde hayırlı muvaffakiyetler temenni ederiz..."


"SANAT NE KADAR UZUN TANRIM, HAYAT NE KADAR KISA " ( goethe)

Sevgiyle;

PINAR TOK

İlham aldıklarım...

İlham aldıklarım...
PROF.DR.SEVİL ATASOY

İlham aldıklarım...

İlham aldıklarım...
BETÜL MARDİN

W.SHAKESPEARE

Serçenin ölmesinde bile bir bildiği vardır kaderin, şimdi olacaksa bir şey yarına kalmaz, yarına kalacaksa bugün olmaz. Bütün mesele hazır olmakta.

İLETİŞİM FORMU

Ad

E-posta *

Mesaj *

Bu Blogda Ara

Translate