Hayvanların gözünden kendini hiç görmediysen, kendini
tanıdığını söyleyemezsin diyor röportajımın kahramanı…
Kendisi oldukça başarılı bir yaban hayatı fotoğrafçısı.
80’den fazla ülkede yaban hayatında çalışmış. Hayatının yarıdan fazlasını
ormanda geçirmiş yani… Çocukluğundan beri hep bir gidesi varmış. Sürekli evden
kaçmalar, kaybolup bulunmalar falan derken çok önemli bir şeyi fark etmiş. Hani
senin, benim, onun kısacası biz şehirlilerin idrak edemediği şeyi , “istemediği şeyleri yapmama şansı ve hakkı
olduğunu”…
Bu değerli söyleşide
en önemli kişiyle tanışıyor olacaksın, “kendinle”… “Sen nereye aitsin” demem
bundan sebep. Birazdan okuyacakların hayatına çok şey katacak. Şehrin
gürültüsünden, sahteliklerinden, yalanlarından uzak gerçek bir dünyaya götüreceğim
seni. Özlediğin her ne varsa bulman dileğiyle…
Ne zaman başladı bu
serüven? Şehirden kopma isteği miydi?
Hayat bu kadar basit
mi sizce? Yani fark edip bunu hayata geçirebilmek…
Bana göre hayat basit. Mutlu olmak için yaşıyoruz. Ben, beni
mutsuz eden her şeyden uzak durmaya çalışıyorum. Tembel biriyim, çok fazla
çalışmadan yaşamak gerektiğine inanıyorum. Sevdiğim şeyi yapmayı da çalışmak
olarak görmüyorum.
Fark ettiğim diğer bir şey ise şu oldu; aslında annelerimiz,
babalarımız hepsi bizi çok seviyor olsalar da, çocukluğumuzdan itibaren bize
bir sürü, işimize hiç yaramayacak hatta bazen yine farkında olmadan ama asla
kötü niyetle değil tabii, bize zarar verecek şeyler de öğretiyorlar. Okul
süreci de dâhil buna. Hayatımın büyük bölümü doğada geçtiği için, orada işime
yaramayacak hiçbir şeyi öğrenmek istemedim. Hatta öğretilenlerin büyük bölümünü
yok saymaya çalışarak yaşıyorum.
Doğada
öğrendikleriniz size neler kazandırdı?
Doğada işime yarayan şeyler benim için en kıymetli şeyler.
Orada öğrendiğim birçok şeyin, şehir hayatında öğretilenlerden daha iyi bir
öğreti olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Çok işime yarayan şeyler öğrendim. Bunları
pazarlayarak, bunların üzerinden seyahat projeleri oluşturdum, hayatıma bu
şekilde devam ettim.
İş dünyasına nasıl
uyarladınız hayvanlardan öğrendiklerinizi?
İş dünyasında hangi firma olursa olsun, ne üretiyor olursa
olsun, ürettiği şey bir ürün olabilir, elle tutulmayan bir hizmet olabilir, bu
firmaların hedeflerini, vizyonunu, marka değerlerini, doğada yaşam ve hayvan
davranışları üzerinden anlatmanın mümkün olduğunu fark ettim. Çünkü her şeyin
mükemmel örneği orada ve görselleri de bende var. Ayrıca doğada çok uzun zaman
geçirdiğim için bunların hikâyesine de sahibim.
Neler anlatılabilir
doğa üzerinden?
Mesela strateji gelişimini anlatabilirsiniz. Bir aslan
ailesinin avını izlemek bir strateji dersi izlemek gibidir. Hız ve performansın
doğru zamanlama ile kullanımını anlatabilirsiniz. Risk yönetimini
anlatabilirsiniz. Güç ve liderlik konusunu anlatabilirsiniz. Bunların sonu yok,
çok fazla şeyi anlatabilirsiniz doğa üzerinden…
Doğduğu andan itibaren yavrularına fazlasıyla tolerans
gösteren ve onların eğitimleri için özel olarak zaman ayıran fil aileleri
şirket içi iş geliştirme seminerlerini dinlemiş olabilirler mi? Ya da ailenin
birey sayısı oranında, ona orantılı olarak av büyüklüğü seçen aslan aileleri,
hedef odaklılık üzerine kaç seminere katılmış olabilir?
Bunların hepsinin mükemmel örneği orada var ve örnekleri
orada izleyip öğrenmiş olmak hayatıma çok şey kattı.
Ya hayatımıza onca
şey katmaya çalışan biz insanlar?
İşte fark ettiğim önemli bir şey de bu. Biz insanların
hayatımız boyunca kendimize katmaya çalıştığımız birtakım yetiler var. Bunlar
için hayatımızı vakfediyoruz, buna göre yaşıyoruz. Bütün hayatı buna göre
şekillendiriyor, ödünler veriyoruz.
Bunların hepsi hayvanlarda doğuştan ve mükemmellik
derecesinde var…
Nasıl yani?
Şöyle ki; otomobillerin 100 km’ ye minimize edilmiş yakıt
tüketimine ulaşması için insanoğlu ARGE’ye milyon dolar harcıyor ama çitalar 3
saniyede 70 km’ ye çıkıyor ve bundan birkaç saniye sonrasında 128 km hıza
ulaşabiliyor.
Kadınlar hamile kaldıklarında kilo alıyorlar, bununla baş
edemiyorlar. Kutup ayıları ise hamile kaldıklarında 450 kg’ dan 80 kg’ a
düşüyorlar ve o şekilde doğum yapıyorlar.
Bir halterci hayatını o kürsüye çıkmaya adayarak yaşıyor. O
ağırlığı kaldıracak sonra da kürsüde birinci olacak. Her zaman da başarısının
garantisi yok, çıkamıyor o kürsüye yani. Bir leopar ise, her gün kendinden daha
ağır bir avı ağaca çıkartabiliyor hem de defalarca…
Dolayısıyla bizim kendimize katmaya çalıştığımız yetilerin
büyük çoğunluğunun orada var olduğunu gördükçe ben de daha çok doğadan öğrendim
her şeyi…
Hayvanlarla iletişim
konusuna gelelim. Bunu nasıl başarıyorsunuz?
Bu işe başlamadan önce Güney Afrika’da hayvan davranışı
eğitimi aldım. Tanımanın dışında, ayak izi, yaş, cinsiyet, tür belirlemede,
hayvanın aç mı tok mu olduğunu anlamada, hayvanın önceden ne yapacağını bilmede
ustalaştım. Özel aparatlar kullanarak (genelde bambudan yapılmış olan)
çıkardığım seslerle hayvanların davranışlarını önceden yönlendirebiliyorum.
Bazı fotoğraflarda kükreyen aslanlar gördünüz, aslında kükremiyorlar,
çıkardığım özel seslerin etkisiyle esniyorlar. Zaten kükrüyor olsalardı bu
röportajı şuanda yapamıyor olurduk (gülüyoruz)
İnsanlarla
iletişimden daha mı kolay?
Hayvanlarla kurduğum iletişimin şehir hayatında çok
faydasını gördüm. Daha kolay algılıyorsunuz her şeyi. Daha basit
düşünüyorsunuz. Orada hayvanlar rol yapmıyorlar, son derece netler, yalan
söylemiyorlar.
Mesela ben kızmış bir aslanın ne yapacağını önceden
söyleyebilirim ama sevgilisini kızdıran biri akşam sevgilisinin ona ne
yapacağını asla önceden kestiremez!
Bana henüz bir tane bile hayvan saldırmadı ama saldıran
insan oldu mu diye sorarsanız, “bir sürü oldu” derim…
Fotoğraf konusuna
dönmek istiyorum. İlk ne zaman fotoğraf makinasını elinize aldınız?
Çok geçti aslında, 20’li yaşlarda… Herkes erken başlamıştır
ya, benim öyle değil. Hobi olarak başladım ama çok kısa süre sonra
profesyonelliğe dönüştü. Yaptığım işleri, en iyi şekilde yapmak gibi bir
takıntım var. Hızlı geliştirdiğimi düşünüyorum kendimi.
Eğitimler aldınız
değil mi?
Fotoğraf derneklerinde kursa gittim o kadar. Onun dışında,
kendim araştırdım ve geliştirdim. Önce Cumhuriyet Gazetesi sonra Atlas Dergisi,
Marie Claire sonra ben bir dergi çıkarttım Sabah Gurubunda, ( 1 numara
yayıncılık bünyesinde) , National Geographic Traveller ‘ın Türkiye edisyonunu
çıkarttım. 2,5 yıl orada çalıştıktan sonra oradan ayrıldım, 1 yıl kadar bir pr/reklam
şirketinde, projeleri nasıl satıyorlar diye öğrenmek için çalıştım. Büyük bir
proje sattım ve sonrasında ayrıldım.
O günden sonra gazetecilik yapmaya devam
ettim. Halen daha ediyorum fakat işe gitmeden. Seyahat sayfam var bir tane
Vatan Gazetesinde yazdığım,” Süha Derbent’le Gezi” diye. O devam ediyor.
Arşivim çok büyük çünkü. Her hafta bir yere gitmek zorunda kalmıyorum. Eskiden
çok yapardım bunu. Fotoğrafçılık benim için belirleyici oldu. Sonra o benim
için ikincil bir şeye dönüştü. Eskiden fotoğraf çekmek için seyahat eden
biriydim, sonradan doğaya gitmeye başladıkça orada olmak için fotoğraf çeken
biri oldum. Fotoğraflarım beni ulaşmak istediğim yere götüren bir ulaşım
aracına dönüştüler. Fotoğraflarım aracılığı ile istediğim yerde bulunuyor ve
istediğim hayatı yaşıyorum. Bana göre başka bir hayat da yok zaten.
Vahşi hayvan
fotoğrafçılığı özellikle seçtiğiniz bir şey mi?
Hayır öyle değil. Galiba işin içinde biraz adrenalin olması
gerekiyor benim için çekici olabilmesi için. Türkiye’de daha önce yapılmamış
bir şey olması da benim için çok çekiciydi. O yıllarda benden başka bu işi
yapan biri yoktu, halen daha yok bunu meslek olarak yapıp hayatını sürdüren
kimse. Çok gidip gelen var artık oralara. Ben eskiden Afrika’ya gidip gelirken
gazetelerde haber oluyordu. Şimdi isteyen herkes gidebiliyor, gitmek isteyen ve
bütçesi olan herkes gidiyor.
Oraya daha mı çok ait
hissediyorsunuz kendinizi?
Evet, orada daha iyi hissediyorum şehirde hissettiğimden.
Daha kendim gibi olabiliyorum ki aslında herkes için geçerli olduğunu
düşünüyorum. Orada daha doğal ve olduğumuz gibi olabiliyoruz, üzerimizde bir maske
yok, rol yapma gereği yok bir de ben kolay uyum sağlayabilen biriyim koşullara.
Hayvan davranışı eğitimi aldıktan sonra ve doğada rehberinden bir şeyler
öğrenmeye başladıktan ve orada geçirdiğim zaman içinde bunları geliştirdikten
sonra kurduğum küçük çaplı iletişim benim için çok büyük bir tatmin. Dolayısıyla
fotoğrafı araç olarak kullanmaya başladım. Aslında herkes beni fotoğrafçı
olarak bilse de çok fotoğrafla ilgili biri değilim. Çok sevdiğim birkaç yakın
arkadaşımın sergisi dışında bir sergiye gitmişliğim, fotoğrafı takip
etmişliğim, fotoğraf camiasıyla iletişim içinde olmuşluğum yok. Sağ olsunlar
davet ediyorlar, gidiyorum konuşmalar yapıyorum, bunu birçok şirket için de
yapıyorum ama aslında fotoğraf benim için bir araçtan öte bir şey değil. Orada
bulundukça ve orada vakit geçirdikçe yaptığım şeyden daha çok keyif alıp
kendimi daha iyi hissettikçe böyle devam etti.
Tabii ki, adım adım bir yere ulaşmak için bir hedef
belirlemek gerekiyor. Aslında bir sürü genç insan da bana soruyor “ne
yapmalıyım “ diye. Ne kadar çok şey yapmaya çalışırsanız, hiçbirini o kadar
başaramayacaksınız. Hepsi yarım kalacak. Tek bir şeye fokus olmak lazım. Ben de
çok kolay olmayan bir hedef seçtim o zaman. Biraz iddialı bir hedefti benim
için o dönemin ve Türkiye’nin koşulları açısından. Çünkü yaban hayatı
fotoğrafçılığı, diğer birçok fotoğrafçılık türüne göre pahalı.
Bunu bir örnekle açıklayabilirim. Hani herkes diyor ki,
benim şöyle bir ekipmanım var, bunlar da pahalı şeyler. Bazı insanlar için ucuz/
pahalı biraz göreceli bir konu ama bunlar gerçekten kolay elde edilir şeyler
değil. Benim bir seyahatimin maliyeti 3 set ekipman seti bütçesi kadar tutuyor.
Dolayısıyla böyle bir zorluğu var. Bu yüzden Türkiye’den başka kimse çıkmıyor
bence yoksa bir sürü iyi fotoğraf çeken insan var, belki benden bile iyi
olabilecekler var. Maddi imkân olmadığı için gidip yapamıyorlar…
Çok kapsamlı ve sıra
dışı turlar düzenliyorsunuz, bunların detaylarını öğrenebilir miyim?
Evet, gerçekten doğal ortamlara gidiyoruz. Öncelerde bunu
kendim yapmaya başlamıştım. Bu işi legal olarak yapabilmek için TURSAB’ a
kayıtlı bir acente olmak gerekiyor, benim acentem olmadığı için var olan
kayıtlı bir acente üzerinden yapmaya başladım turları.
O dönem rahmetli iş adamı arkadaşım Mustafa Koç ‘un fotoğraf
danışmanlığını yapıyordum. Onunla da haftada 2-3 gün beraberdik. Beni arayıp
bulamayıp, nerede olduğumu sorduğunda her seferinde Afrika’dayım deyince “gel
bakalım neymiş bu” dedi. Anlattım, “madem böyle bir iş var, sen de yapıyorsun,
o zaman bu işi birlikte yapalım” dedi ve benim için bir şirket kurdu Koç’ ta.
İsmini de kendi koydu. Ben de şirkette ortak olarak bu işe başladım.
Mustafa’nın vefatından sonra oradan ayrıldım ve kişiye özel
turlar yapmaya başladım. Sonrasında TAV’ da çalışmaya başladım. Sizin arayıp
bulamadığınız kitabımın da yayıncısı TAV’ dır . TAV işletme Hizmetleri’ nin altında
TAVPORT.COM diye bir portalımız var. Oradaki sekmelerden bir tanesi de Nature
by Süha Derbent. Burada tüm turları ayrıntılarıyla inceleyebilir, bilgi
alabilirsiniz. Gurup turları son zamanlarda rağbet görmüyor kurların yükselmesi
nedeniyle ama özel turlar her zaman devam ediyor. Eski müşterilerim de var yıl
içinde birkaç kez tur alan. Onlarla devam ediyorum.
Kişiye göre tur
bütçesi nedir?
“Ben çita ve/veya
diğer vahşi hayvanları görmek istiyorum” diyen birinin bunu görememe riski var
mı?
Ben size hayvanları göstermeyi değil, hayvanların
fotoğrafını çekmeyi değil, çekmeyi istediğiniz fotoğrafları çekmeyi garanti
ediyorum. Fotoğraf çekiyorsanız eğer bu seviyeye getirebilirim. İstediğiniz
pozların fotoğraflarını internetten bulun getirin, ben onları size çektiririm.
Yaptığım iş bu.
Fotoğrafçı değilseniz, hiçbir risk almadan onları yakından
görmenizi, izlemenizi, davranışlarına tanık olmanızı, onunla iletişim kurduğumu
görmenizi sağlarım. Bir çita mı görmek istiyorsunuz, hemen size bir çita
gösterebilirim. Bulurum, bulduktan sonra biraz hayvanı izlerim yaklaşık 15
dakika kadar, izledikten sonra artık o hayvanın hiçbir hareketi sizin için
bilinmeyen bir hareket değildir ya da sürpriz değildir. Hepsini önceden
söylerim, sola bakacak derim sola bakar, ağaca çıkacak derim ağaca çıkar,
çıkarken bu tarafından çıkacak, inerken bu tarafından inecek, şimdi karnı tok
uyuyor, 2 saat kadar kalkmaz, biz şimdi gidelim 20 dakika uzakta başka çitalar
var, onları gidip görelim sonra bunun başına geri geliriz derim…
Dolayısıyla
bütün tur bu şekilde devam eder. Bütün hayvanların görmek istediğiniz
davranışlarının hepsini görürsünüz. Görmeden dönme olasılığınız olan bir hayvan
yok. Şöyle ki bu yanlış anlaşılmasın; İki günlük tura katılıp böyle şeyler
göremezsiniz. Sizin görmek istediğiniz, beklentiniz ne seviyede, nasıl bir
lokasyonda, hangi mevsimde, nasıl bir araçla ve hangi saatler arasında doğada
gezerek görebileceğinizi belirtirsiniz, ben bunları bir araya getirir, size
sunarım.
Şöyle düşünebilirsiniz, iyi bir fotoğraf çekebilmek,
üretebilmek için gereken şeyleri burada saymaya kalksam saatler sürer, yani ne
zaman başlıyor? Sizin o fotoğrafla ilgili daha önce baktığınız fotoğraflardan
başlıyor, oralardan bir şeyler beyninize giriyor, bir şeylerden
etkileniyorsunuz, bir şeyler hayal ediyorsunuz, sonra oraya ne zaman gidilir,
kiminle gidilir, nasıl bir kıyafet giyilir, nasıl ekipman hazırlanır, hazırlanan
bu ekipmanları kullanırken nasıl kurallar vardır, hayvanla nasıl iletişim
kurulur, ya da kuramıyorsanız yanınızda kuracak biri mi olmalıdır, bu iletişimi
kurarken nelere dikkat etmeli, hangi davranışlardan kaçınmalısınız gibi her
şeyin bir araya getirildiği bir mükemmelliğe ulaşmayı gerektiren bir
organizasyondan bahsediyorum. Doğal olarak özel turların bütçeleri, kişiye özel
olduğu için, her şey katılımcının beklentilerine göre organize edildiği ve
hayvan davranışları ile ilgili desteği de içerdiği için gurup turlarına göre
biraz daha bütçesi yüksek oluyor. Gurup turları, tüm masraflar grup kaç kişiyse
o sayıya bölündüğü için daha uygun oluyor.
Kaliteyi aşağıya çekmeden minimize ettik gurup turlarının
fiyatlarını. 5 tane gurup turuna
katıldığınızda turun bedeli atıyorum 3.000 dolarsa 1 tane özel tura
katıldığınızda fotografik açıdan alacağınız sonucu alamazsınız. Arada çok büyük
fark var çünkü özel turda her saniye (dakika değil) sizin beklentilerinize göre
organize ediliyor, bu beklentileri de ben öncesinde yaptığım görüşmelerde
tespit ediyorum. Benim işim bu, kusursuz bir organizasyon gerçekleştirmek ve sonrasında
sizin memnuniyetinize tanıklık etmek.
Hayatınız boyunca anlatacağınız anılarınız olur, çekmek
istediğiniz her şeyi çeker, görmek istediğiniz her şeyi görür ve dönersiniz.
Bunlar vahşi hayvan
sonuçta, aniden bir şey olabilir, bunun kontrolünü nasıl sağlayabiliyorsunuz?
Mesela turdaki biri yanlış bir hareket yapsa…
Yanınızda ben olacağım için yanlış yapma olasılığınız yok.
Siz tek başınıza giderseniz yapabilirsiniz. Mesela bir leoparın size göre
zararsız görünen hangi davranışlardan rahatsız olduğunu ben bildiğim için bu
konularda sizi uyarıyorum.
Nelerden rahatsız
olabilir?
Çok fazla göz temasından, daha doğrusu böyle çok somut “şunu
yapmayın” diye bir şey söylemek çok zor ama bir iki tanesi var. Araçtan
inmeyeceksin leopar çekimi yaparken, elini kolunu hayvan 5 metreden yakınsa
dışarıya uzatmayacaksın. Onun tanımadığı sesler çıkarmayacaksın. Bunun dışında
da bize normal gelen birçok şeyden rahatsız olabilir, onu o zaman o söylüyor
bana bazı davranışlarıyla. Kuyruğu ile kulakları ile rahatsızlığını belirtiyor.
Bunları, normal davranışlarını göstermeye başlayınca yaklaşıp, ne zamanki artık
yaklaşma diyor o zaman yaklaşmıyoruz. Bu kadar izin veriyor diyorum ve buradan
devam ediyoruz diyorum. Hayvanlara göre değişen farklı güvenlik önlemleri var.
İklime, coğrafyaya, gidilen yere, ülkeye, milli parkın kurallarına göre değişen
kurallar var. Bunlar insanı zorlayan kurallar değil.
Mesela, buradan arabaya binip nasıl ki yolun ters şeridinden
gitmiyorsanız böyle basit kurallar var. İstanbul trafiğinde benimle röportaj
yapmaya gelirken aldığınız risk kadar bile almayacağınız, çocuk bile götürdüğünüz
(belli yerlere, goril dışında) turlar bunlar...
Çocukları kontrol
etmek zor olmuyor mu?
Araçtan inmemesi gerekiyor. Hayvan çok yakınken bağırmaması
gerekiyor. Bunları ailelere baştan anlatıyoruz. Zaten çocuğu sakin olmayan
gelmiyor, “biraz daha büyüsün” diyorlar veya “bizimki çok sakindir” deyip
geliyorlar… Bir sorun yaşamadık yani. Sadece gorile götüremiyoruz, 15 yaş
sınırı var.
Ben Güney Afrika
Durban’ da bölgeyi çok iyi tanıyan birinin rehberliğinde safari yapmıştım ve
oldukça da heyecanlıydı. Peki ülke/ bölge olarak siz nereyi öneriyorsunuz?
Bu ne beklediğinize bağlı aslında ama Durban olmadığı kesin
(gülüyoruz). Çok turistik çünkü. Nasıl bir kombinasyon beklediğinizle çok
ilgili bu. Hem iyi manzara göreyim, o manzarada hayvan göreyim hem de çok üst
seviye konaklayayım diyorsanız yer Botswana’dır. Konaklama o kadar önemli
değil, 4-5 yıldız seviyesi benim için yeterli, öncelikli olan çok tür hayvan
görmek, her an hayvan görmek diyorsanız yer Kenya’ dır, Tanzanya’ dır. Ova
çünkü, dümdüz. Telsizle sürekli haber yağıyor.
Mesela ben aslanlara bakarken kulağınıza eğilip diyorum ki,
“10 dakika uzaklıkta bir leopar var, dalda yatıyor ama üstünde parçalı ışık
var” veya “15 dakika uzaklıkta bir çita ailesi var, av hazırlığındalar”, “20
dakikalık mesafede bir aslan ailesi var, hangisini istersin” diye soruyorum. Bu
sürekli böyle devam ediyor. İçinden sen hangisini seçersen ona götürüyorum.
Unutamadığınız bir
anı vardır…
Biraz düşüneyim… Ben kedilerin dışında en son gorillerle de
ilgileniyorum. Ruanda’ da bir şey yaşamıştım, o geldi şimdi aklıma. Benim için
etkileyici idi. Herkes için öyle olmayabilir.
Reklamcı bir ekiple beraber benim çalışmalarımın sahne
arkasını çekmeye gitmiştik. Ormanda gorillere doğru yürüyüş yapıyorduk.
Volkanların eteklerinde yaşıyor goriller. 3000 metre civarında. Teknik bir
yürüyüş yok, sadece dik ve yüksek bir patika, oksijen de oldukça az. Oraya
doğru yürürken bir gurup halinde (kural öyledir, her aileye maksimum günde 8
kişi sadece 1 saatliğine gidebilir, 1 saat 1 dakika değil, 1 saattir ve sadece
bunun ücreti 1500 $’dır) , gurubun hızını rehber çok da kibar bir şekilde en
yavaş yürüyen kişiye göre ayarlar.
Diyelim ki, herkes çok atletik benden hızlı yürüyorlar, bunu
hemen fark eder ve kimseye çaktırmadan birden durur ve etraftaki birtakım
bitkilerle ilgili bilgiler vermeye başlar. İşte bunu bu hayvan yer, şu kadar
yer vs. gibi veya anılarını anlatır senin nefesinin zorlandığını gördüğü her
an… Çok da hoş bilgiler verir. İşte bizim gurupta da yaşlı bir çift vardı ve
sürekli geride kaldıkları için gurubu durduruyorlardı, biz önde bekliyorduk…
Yaşlı çift çok yavaş geliyordu. Bizim reklamcı arkadaşlar da çok doğal olarak
kendilerince “ışık sertleşiyor ve kötü olacak, 1 saat o kadar da para ödeniyor”
diye kaçırmayalım istiyorlardı. Yapacak bir şey yok kural böyle ve biz de uymak
zorundaydık. Onlara göre hız ayarlanıyordu. Fakat bizimkiler çok söylenince ben
de arkaya gittim ve onlarla biraz sohbet ettim. Konuşunca şöyle bir şey
öğrendim;
Kadının daha önce geçirdiği bir operasyon nedeniyle
akciğerlerinden biri alınmış. 3 ay önce de cilt kanserine yakalandığını ve kısa
bir süre sonra öleceğini öğrenmiş. Ölmeden önce dağ gorili görmek istemiş ve
eşiyle birlikte yürüyerek o rotayı tamamlamaya çalışıyordu… (gözlerimiz
doluyor)
Ben bunu gidip bizimkilere söyleyince, “o zaman taşıyalım
kadını hemen” dediler. Hâlbuki orada böyle bir seçenek zaten var. Bacakları
olmayan, engelli insanlar geliyorlar ve taşınarak yukarı çıkarılıyorlar gorili
görmeleri için.
Kadın bunu asla kabul etmedi. “Ben kendim yürüyerek
gelmeliyim” dedi. En son çıktık işte, eşiyle birlikte onların gorillerle
filmlerini, fotoğraflarını çektik ve onlara hediye ettik.
Bizim memleketimizde, 1 saatlik goril ziyaretine bugün 6000
TL’ ye ulaşan rakamı kim öder bilemem ama dünyanın her yerinden insanlar
gidiyorlar, sayıları sadece 700-800 civarında kalmış bu gorilleri yerinde,
doğal yaşam ortamlarında 1 saat boyunca izliyorlar. Hem de oldukça kısa bir
mesafeden.
Dokunabiliyorlar mı?
Hayır, dokunmak yasak. Özellikle yavrular temasa geçmeye
çalışıyor oynamak istedikleri için, rehberler hemen engelliyorlar. Belli sesler
var bunlar için. Buna izin verilmeme sebebi çok mantıklı çünkü hayvanın
doğasında insanla bir iletişimde bulunmak yok yani bu hayvanı koruma amaçlı bir
şey. Bizim taşıdığımız bazı hastalıklar bizim için ölümcül değildir, nezle grip
gibi fakat hayvan için ölümcüldür. Aynı zamanda bu durumun tersi de
tehlikelidir. Onların taşıdığı bazı hastalıklar bizim için ölümcül olabilir.
Ama hepsinden önemlisi doğada ilk öğrenmeniz gereken hayvanları dokunmadan
sevmektir. Dokunmadan da sevebilirizi öğrenmek bence insan için değerli.
Özellikle turistik
yerler için bir tepki oluyor, hayvanları uyuşturdukları için… Siz bunu nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Bu Tayland gibi turistik yerler için geçerli. Biz hayvanları
doğal yaşam alanlarında ziyaret ediyoruz. Bu gibi söylemleri aptalca buluyorum.
Dünyada para etmeyen hiçbir şey varlığını sürdüremiyor. Siz gelip saatine 1500
$ verip gorili ziyaret etmezseniz, siz gelip Kenya’ da, Tanzanya’ da safarilere
katılmazsanız, o araziler gelir elde etmezse, oralarda fabrika kurulur, altın
aranır, doğal yaşam alanı diye bir şey kalmaz.
Bugün dünyada kontrolsüzce çiftleşen tek bir tür var o da
insan! O kadar çok artıyoruz ki, hayvanlar eskiden avlanma sebebiyle yok
olurken artık doğal yaşam alanlarının daralması sebebiyle yok oluyorlar. Bizim
yüzümüzden yok oluyorlar. Bu yüzden bu arazilerin günden güne boş alan
kalmadığı için değeri artıyor ve bu değeri korumak için bu ziyaretlerin bedeli
de artıyor çok da iyi oluyor bence.
Evet, maalesef, bizim ülkemizde tatil denince otelin önüne,
havuzun kenarına gidip saatlerce yatmak anlaşıldığı için bu tür turlara ilgi yok,
bir de gitmek isteyenlerin de yeterince bilgisi yok. Hemen “ne kadar pahalı!” Yahu
bir bak internete kim ne kadara satıyor diye incele ondan sonra bu tura pahalı
de
Oldukça göreceli bir kavram bu. İyi ki de ucuz değil çünkü
ne kadar çok insan giderse orası o kadar çok bozulacak. Buna bu parayı ayırmak
için 2 yıl para biriktiren müşterilerim var benim. Nasıl mutlu dönüyorlar
anlatamam. Bu bir seyahat değil, bu bir hayat deneyimi. Bir dağ gorilinin
karşısına oturduğunda yanından geçerken yer sallanıyor 240 kilo bir hayvandan
bahsediyoruz, ilk 15 dakika korkuyorsun ama 15 dakika sonra ilk hissettiğin
şey, “BEN NE KADAR KÖTÜYÜM” oluyor. O kadar iyiler ki onu görüyorsun. Hiçbir
zarar gelmeyeceğini anlıyorsun. Kötülük yapmayı bilmek diye bir şey yok DNA’
larında. Avlanmadan, hayatları boyunca detox yaparak yaşayan hayvanlar ve asla
saldırmazlar…
Orada öğrendiklerini ve kendine kattıklarını şehir hayatında
yapabilmen pek olası değil çünkü öyle bir şeyle hiç karşılaşamıyorsun!
Peki ya diğer
hayvanlar?
Diğer hayvanlarda sanılanın aksine vahşi kedilerde mesela,
ani karşılaşmalar dışında zaten uzaklaşırlar sizden. Birkaç kez aniden
karşılaştım ve onların avlarıyla karşılaştıklarında kullandıkları yöntemi
izleyerek onlardan uzaklaştım. Bana baktığı sırada hareket etmeyip, bakmadığı
sırada geriye doğru bir adım ata ata uzaklaştım…
Bunu bilmeyenlerin
hayatta kalma şansı var mı?
Eğer bunu bilmeden bir arkadaşınızla doğada yürürken birden
bir aslanla karşılaşırsanız ve arkadaşınıza “eyvah aslan, hemen kaç” derseniz
siz kesinlikle hayatta kalırsınız (gülüyoruz)
Gençlere
tavsiyeleriniz nelerdir? Genelde ülkemizde gençler istedikleri bölümleri
okusalar da istedikleri yerlerde olamayabiliyorlar, istedikleri meslekleri
yapamıyorlar. Siz iyi bir örneksiniz…
Çok iyi bir örnek miyim tartışılır ama amaç mutlu olmak,
huzurlu olmaksa evet ben mutlu ve huzurluyum çünkü istediğim işi yaptım ve
yapıyorum.
Sevdikleri işi ve bundan para kazanabilmeyi ne kadar
birleştirebilirlerse o kadar doğru bir şey yapmış olurlar çünkü hayatı
sürdürmek için biraz da para kazanıyor olmak lazım. Ne seviyorlarsa onu
yapsınlar. Bu onları mutlu edecektir. Ben gerçekten sevmediğim hiçbir şeyi
yapmadığım için çok da fikrim yok bu konuda.
Seyahatleriniz ne
sıklıkta şuan?
Giderek azalıyor sıklığı, daha önce de dediğim gibi dövizle
ilgili… Bizim 3000 $’a haftalık gurup turlarımız var. Bu turları ilan
ettiğimizde 2 sene önce fiyat aynıydı hala aynı ama o zaman dolar 2,5TL idi,
şimdi ise 4,5TL…
Turizm dünyada, bakkalda satılan meşrubat gibi, sigara gibi
fiyatı belli bir üründür. Biz bunu zaten çok pahalıya satamayız, gider
başkasından alır o zaman çünkü herkes aynı ürünü satıyor sonuçta. %10 koyan var
% 20 koyan var, bu civarlarda üzerine kar konulan oldukça zor bir hizmet işidir
bu. Büyük bir rekabet var. Bu yüzden kar payı yüksek bir iş değil. İşin kendi
maliyeti bu zaten. Dedim ya, 1500 $ sadece goril ziyaretine veriyorsunuz, 1000
$ da uçak biletiniz var etti 2500 $. Bunun konaklaması var, yeme içmesi var,
transferi var, benden aldığınız bir hizmet var. Bunları da eklediğinizde fiyat
yukarı çıkıyor ama bunların hepsi çok makul bir kar payıyla yapılıyor
gerçekten.
Şuan ülkemizin durumu nedeniyle tur sıklığım ayda 1’lere
düşmüş durumda. Benim burada, kendi evimde 4 gün üst üste kaldığım hiç
olmamıştı mesela. Şuradan bakınca (salondaki camdan dışarıya bakıyoruz) Karaköy
limanı gözüküyor. Bir süre öncesine kadar ben o limanı hiç görmemiştim çünkü
her gün 3 tane Cruise gemisi geliyordu, uzun süredir tek bir tane bile
gelmiyor. Bu bugünkü koşullar. Yarın öbür gün umarım düzelir ve daha sık
giderim.
Benim de zaten şehirle (sizi de buraya çağırmamdan
anlayacağınız üzere) kurduğum iletişimin şöyle bir hedefi var aslında; “ben
şehirle iletişimi sadece havaalanından eve, evden havaalanına giderek kurmak
istiyorum dolayısıyla bunu şuanda pek gerçekleştiremiyorum…
Son olarak sizi en çok
etkileyen hayvan hangisi ve neden?
Bu pek sürpriz olmaz kimse için…
Dünyada üstüne en çok söz söylenmiş, film çevrilmiş, en çok
efsane olan, kitap ve şiir yazılmış hayvan kaplandır. Ben de en çok
kaplanlardan etkilenirim. Çok zor görülürler, hipnotiktir bakışları, gözlerinizi
alamazsınız…
Harika bilgiler için
teşekkür ediyorum ve son söz kaplanı öykülerinde güç ve güzellik düşüncesi
olarak değerlendirmiş olan Borges’ den gelsin diyorum;
“Zaman beni
sürükleyen bir nehir ama nehir benim
Beni parçalayan bir kaplan ama kaplan benim
Beni tüketen bir ateş ama ateş benim
Evren ne yazık ki gerçek ben ne yazık ki
Borges’im”
Hafiflemiş olarak çık
yolculuklara, ilkbahara yalın ayak gir, sonbahara dek unut pabuçlarla yürümeyi.
Hiç bilinmeyen yollara dal, bilmediğin yerlere git, riske girmekten korkma. Tadını
çıkar gün ışığının ve yapmak isteyip de şimdiye kadar yapamadıklarının...
Sağlık ve seyahatle,
PINAR TOK