The Latest

Müzeler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Müzeler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
“Gelen daima bir başkasıdır.Yaralı veya yaralayan. Bir ses rüyalar yaratır ve rüyalar binbir gece masalları gibi kucak kucağa ve fırtına diner. Yarattığın rüyaları göremezsin ki. Bir kadeh rakının verdiği sarhoşluk, bir avuç dumanın açtığı kapı ve bir seste başlayan dünya. Aynaya benzeyen, seyredilen ama içine girilemeyen dünya…”

Tarihin en derinlerinde bir yerdeyim, bir masalda gibi büyülendiğim bir yerde… Bu yüzdendir ki Bin bir Gece Masalları ile başladım ilk söze…

İstanbul'un en büyük kapalı sarnıcı olan Yerebatan Sarnıcı, muhteşem görüntüsü ve hikayesiyle benim gibi tüm ziyaretçilerini büyülüyor. Tarihi yarımadanın ortasında bulunan Yerebatan Sarnıcı, M.S. 542 yılında Bizans imparatoru I. Justinianus tarafından büyük sarayın su ihtiyacını karşılamak üzere yapılmış. Suyun içinden yükselen ve sayısız gibi görülen mermer sütunların ihtişamından dolayı halk tarafından Yerebatan Sarayı olarak anılmakta. Sarnıcın bulunduğu yerde daha önce bir Bazilika bulunduğundan, Bazilika Sarnıcı olarak da biliniyor.
İnerken dikkatli olman gereken tam tamına 52 basamaklı bir taş merdiven karşılıyor girişte seni...Sonrasında, sana o dönemlerde yaşamışsın hissini verecek küçük bir stüdyoda ayaküstü fotoğraf çektirebilirsin…
9800 m2’lik bir alanı kapsayan Yerebatan Sarnıcı dev bir yapı olmakla beraber, burada her biri 9 m yüksekliğinde 336 sütun bulunuyor. Belirli aralıklarla dikilmiş olan bu sütunlar, her sırada 28 tane olmak üzere 12 sıra meydana getiriyorlar. Uçsuz bucaksız bir orman görüntüsü gibi…
Sarnıcın kuzeybatı köşesindeki sütunların altında kaide olarak kullanılan Medusa Başları, Roma Çağı heykeltıraşlık sanatının şaheser örneklerinden biri. Fotoğraflamak isteyeceğin birçok ayrıntının arasında Medusa Başları ilk sırada diyebilirim. Hele ki mitolojiye dayanan bir efsaneler var ki duy da inanma:))
Medusa başları ters ve yan biçimde yerleştirilmiş. İncelerken boynuna dikkat et!
Bunun nedeni de Medusa’nın özelliğinden gelmekteymiş. Gözlerine bakanı taşa çeviren tanrıça Medusa’nın kafası ters yerleştirilirse efsanenin oluşmasının önleneceğine inanılarak bu şekilde sütunların altına yerleştirilmiş. 
Medusa başlarının birçok hikayesi var. Tam Dallas:) Başka bir hikayeye göre Medusa, Zeus’ un oğlu Perseus’u seviyormuş. Bu arada Athena da Perseus’u sevmekte ve Medusa’yı kıskanmaktaymış. Bu yüzden Athena Medusa’nın saçlarını yılana çevirmiş ve artık Medusa’nın baktığı herkes taşa dönüşüyormuş. Daha sonra Perseus Medusa’ nın başını kesmiş ve onun bu gücünden yararlanarak pek çok düşmanını yenmiş… “Yok daha neler” diyor ve ayrılıyorum oradan…
BİR HEYKEL BİR SU GÖRMEYİVER, HEMEN “DİLEK” SÜTUNU  !
Medusa’nın başının yer aldığı heykel sütun ve sarnıcın yapımında görev alan 7000 kölenin içinde ölenlerin anısına yapılan Ağlayan Sütun ise, şimdilerin dilek sütunu olmuş durumda. Yahu nasıl bir psikolojidir, çaresizliktir ki, heykeli suyu gördüğü her yere bozuk para atıp dilek dilensin demeyeceğim, bu kadar acıyla beslenen ve sevgisiz  toplumumuzda normaldir bunlar…
Minik yer altı şehri olan Yerebatan Sarnıcı'nın altı sularla kaplı. Özel bir ışıklandırma kullanılarak aydınlatılan mekanın sularında balıklar geziyor. Nemli bir havaya sahip olan Yerebatan Sarnıcı’nda bu tarz hava koşullarını sevmiyorsan fazla durmaman yararına olur.
Şuan müze olan yerlerde bir zamanlar bizler gibi insanlar yaşıyorlardı ve hepsinin ayrı ayrı hikayeleri vardı. Bu hikayeleri masal gibi dinliyoruz şimdilerde.
Acaba bilinmezlik midir bizleri bu kadar büyüleyen yoksa günümüzün ruhsuzluğu mudur özlemle bilinmezlikleri önümüze getiren….
DÜNYAYA ANLAMLI HİKAYELER BIRAKABİLMEMİZ DİLEĞİYLE,
PINAR TOK

(Yerebatan Sarnıcı konum itibariyle bulunması kolay bir lokasyonda yer almakta. Arabanla gideceksen hiç tavsiye etmem çok uğraşırsın ve bin pişman olursun benden söylemesi. Bunun yerine toplu taşıma araçlarından tramvayı kullanabilir ve Sultanahmet durağında inerek rahatça ulaşabilirsin.

Bu gizemli mekâna, bugüne kadar ABD eski Başkanı Bill Clinton'dan tut Hollanda Başbakanı Wim Kok'a, İtalyan eski Dışişleri Bakanı Lamberto Dini' den İsveç eski Başbakanı Göran Persson' a ve Avusturya eski Başbakanı Thomas Klestil’ e kadar birçok kişi konuk olmuş.)
Müze sabah 09:00 akşam 17:30 saatlerine kadar açık. Giriş ücreti öğrenci 5TL, tam 10TL ve Yabancı Turist 20TL


Klasik arabaların cenneti diyebileceğim bir yerdeyim. Ne yana baksam büyülendiğim ve her birinin bir hikayesi olduğunu düşünerek derinlere daldığım ve gezmekten çok büyük keyif aldığım Rahmi Koç Müzesi'ndeyim. 

Rahmi Koç der ki; 'Babam Vehbi Koç, bilmiyorum kaç yaşındaydım, bana Almanya'dan ilk elektrikli treni getirdiğinden beri mekanik ve endüstriyel objeleri toplamış, biriktirmişimdir. Seneler geçtikçe bu koleksiyon o kadar genişledi ki, ne evlerimde ne bürolarımda, ne de depolarımda yer kalmadı.


Diğer taraftan Koç Topluluğu 1950'lerde sanayiye atılınca, dünyanın büyük sanayi kuruluşlarıyla temaslarımız sıklaştı. Bizden daha eski şirketlerin ilk mamullerinden başlayarak bütün ürünlerini topladıkları birer müzeleri olduğunu gördüm. Onlara imrendim. Niçin biz böyle kolleksiyonlar yapmayalım, dedim. Düşündükçe bu tür müzelerin sanayicilerden başka kimsenin merakını çekemeyeceğine ve bu fikrin Türkiye için erken olduğuna karar verdim. Fakat bu fikir bir kere kafama yerleşmişti. Yurtdışı seyahatlerimde teknik ve endüstriyel müzeleri gezmeye başladım. Bunlar arasında Münih'teki Deutsches Museum'u, Londra'daki Science Museum'u gezdim. Ama ne zaman ki Detroit'teki Henry Ford Museum'u gördüm; işte o zaman bütün kolleksiyonumu bir çatı altında toplamaya karar verdim. Bu fikri arkadaşlarıma açtım; hepsi olumlu karşıladıkları gibi, beni teşvik ettiler. Artık kararımı vermiştim...'

Klasik araba tutkunu olan Koç Holding Onursal Başkanı Rahmi Koç'un açtığı bu müzeyi tüm klasik araba tutkunları görmeli... (Benim gözümden bu eşsiz müzeyi yazımın sonundaki resimlerde bulabilirsin) 

Sadece klasik arabalar değil beni büyüleyen, müzenin her yanı başka bir değer... 


Mesela yazımın başlığına ilham olan Şifa Eczanesi. Yaşayan bir geçmiş adeta. Geçen yüzyıla ait bir eczanenin canlandırıldığı dükkanda ilaç yapımında kullanılan bitkiler, havanlar, tıbbi aletler, vücut protezleri gibi pek çok malzeme otantik bir ortamda sergileniyor. Sergilemeyi desteklemek için döneme uygun giydirilmiş bir eczacı mankeni ve koku efekti de kullanılmakta.. 


Sonra, hepimizin saygıyla, sevgiyle kalbinde taşıdığı, her geçen gün özlemimizin daha da arttığı Atatürk'ün bölümü. Bu bölüm duygularımın tavan yaptığı bir bölüm, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’e (1881-1938)  ait kıyafetlerden ofis malzemelerine, çeşitli kişisel eşyalardan fotoğraflara uzanan bu zengin koleksiyon hem onu daha iyi tanımamıza hem de dönem Türkiye’sini anlamamıza hizmet etmekte olan kıymetli bir bölüm... 


Karayolu ulaşımı, demiryolu ulaşımı, denizcilik, havacılık, tipo baskı atölyesi, makineler, bilimsel aletler, modeller ve oyuncaklar. Hepsini teker teker gezerken mola vermek için oldukça keyifli mekanlar var. Mesela, Demlik kafe... Adını iç dekorasyonunda kullanılan farklı ülke ve dönemlerin birbirinden orjinal çaydanlık ve demliklerinden alıyor.
İstanbul’da eşi benzeri olmayan, İngiliz Pubları konusunda deneyimli kişiler tarafından dizayn edilmiş ve Sayın Rahmi M. Koç'un kişisel koleksiyonunda bulunan antikalarla dekore edilmiş Barbarossa Pub da çok keyifli....
Tarihi Haliç kıyısında yer alan Halat Restaurant ise yaz akşamları için ideal bir konumda ve manzarada.
Dönelim tutkularımdan biri olan bu güzel arabalara. Klasik araba tutkusu, aslında bir hobi de aynı zamanda. Evet pahalı bir hobi ama canlı bir tarihi barındırıyor içinde. Bu hobiye sahip insanların tutkusu belki de küçüklüklerinde seyrettikleri bir filmle başladı... Bir şarkıyı plaktan dinlemek gibi bir zevk olsa gerek... Renkleriyle, modelleriyle ve en önemlisi hikayeleriyle hepsi ayrı ayrı bir kitap gibi...Bu kitapların hepsini okuyabilseydik keşke.
Ben ve hız tutkum onca güzel modelin arasında beni bir tanesine sabitledi ki yakından görmen lazım. Öncelikle yanına gidip resim çektiğimde Formula 1 tarihini düşündürdü bana ve araştırdım,
1894 ile (tarihte ilk kez Paris ile Rouen arasında motorlu yarışın yapıldığı tarih) 1900 yılları arasındaki dönemde “formula” yoktu tabi... O zamanki araçların yarışları basitmiş. Araçlar arasında itiş gücü (benzinli veya buharlı) ve koltuk adedi ile ayırım yapılıyormuş. O zaman, otomobillerde daima iki koltuk varmış ve 1920’ lerin sonuna kadar tek koltuklu otomobiller kullanılmamış. Arka dikiz aynasının icadı bu gelişmelere önemli bir katkıda bulunmuş. Çünkü o güne kadar teknisyenlerden birisinin görevi kendisini geçmeye kalkan birisi hakkında pilotu uyarmakmış. 

1907 ile 1939 arasında hemen hemen mümkün olan her türlü formül uygulanmış. Asgari ağırlık, azami ağırlık, tüketim ve silindir hacmi konularında sınırlamalar getirilmiş. Ancak 1939’dan sonra en sık görülen kural motorların silindir kapasitelerinin sınırlanması imiş. Bu sınırlama ilk kez 1914 yılında uygulanmış.1904 yılında FIA tarafından tanımlanan ilk “Formula”nın devreye girmesini takiben (ki azami ağırlık sınırlanmış) daha küçük otomobiller için kategoriler oluşturulmuş.Ancak İkinci Dünya Savaşı sonrasına kadar “Formula 1” ismi kullanılmamış. “FIA Formula 1 Dünya Şampiyonası” 1950 de ortaya çıkmış ve FIA Formula 1 Dünya Şampiyonası olarak kabul edilen ilk Formula 1 yarışı 13 Mayıs 1950 de Silverstone’da yapılan İngiltere Grand Prix’i olmuş.

Bu arada müzeyi gezerken iki minik şöför ile karşılaştım, minikler ama zekalar boylarından büyük :) 
-Merhaba, ben de içine binip resim çektirebilir miyim izin verirseniz?
-Hayır
-Peki neden?
-İstanbul'u acilen gezmemiz lazım..
-Ne zaman dönersiniz, beklesem?
-Trafiğe bağlı...:))))
Müzede çocuklar için harika etkinlikler düşünülmüş. Mesela çocuğun, her cumartesi yapılan astronomi atölyesinde evreni keşfedebilir... Çocuklar demişken, Müzebüs projesini ayakta alkışlıyorum. Maddi ve coğrafi olarak bu gibi yerlere gelemeyen çocuklar da bu projeyle düşünülmüş. Müzebüs’ün ziyaret etmesini istediğiniz okullar için Eğitim Danışmanı Emine Bayam'a ebayam@rmk-museum.org.tr adresinden ulaşabilirsin...
Müze, Merhum Mustafa V. Koç’un renkli kişiliğini yansıtan çok özel iki sergiye de ev sahipliği yapıyor. ‘Hem Yerde Hem Gökte’ teması ile Mustafa V. Koç’un tutkuyla bağlı olduğu ralli sporu ve model uçak hobisine dair düzenlenen iki özel sergi ziyaretçilerle buluşuyor. 

Müzeyi aşağıdaki gün ve saatlerde ziyaret edebilirsin. (önceden rezerve ederek kurumsal etkinlikler, çekimler ve özel günler için mekan kiralaması da yapabiliyorsun, bkz. resimlerde müze gezen gelin damat:))) )

Geride bıraktıklarında odaklandığın tek şey tarihi değerlerin olsun:) 

Sevgiyle,
PINAR TOK


Salı – Cuma Günleri
10:00 - 17:00
Cumartesi – Pazar ve Bayram Günleri
10:00-18:00 (1 Ekim - 31 Mart)
10:00-19:00 (1 Nisan - 30 Eylül)
Müze Pazartesi günleri kapalı :(
Özel Günler
Dini Bayramların arife ve birinci günü ile her yıl 31 Aralık ve 1 Ocak günleri kapalı..
Ücretler
Giriş  
Yetişkin: 15 tl.
Yetişkin Grup: 12.5 tl.
Öğrenci:  6 tl.
Denizaltı  
Yetişkin: 7 tl.
Öğrenci:  5 tl.
Müzekart+ Avantajı
Müzekart+ sahiplerine bilet fiyatı üzerinden %20 indirim uygulanmakta...
























































İlham aldıklarım...

İlham aldıklarım...
PROF.DR.SEVİL ATASOY

İlham aldıklarım...

İlham aldıklarım...
BETÜL MARDİN

Güzel ANNEM sen hep benimlesin💜

Güzel ANNEM sen hep benimlesin💜
Annem

W.SHAKESPEARE

Serçenin ölmesinde bile bir bildiği vardır kaderin, şimdi olacaksa bir şey yarına kalmaz, yarına kalacaksa bugün olmaz. Bütün mesele hazır olmakta.

İLETİŞİM FORMU

Ad

E-posta *

Mesaj *


Bu Blogda Ara

Translate

Blog Arşivi

HER ŞEYE RAĞMEN GÜLÜMSE

HER ŞEYE RAĞMEN GÜLÜMSE
GÜLÜMSEMEK GÜLÜMSEMEYİ ÇEKER ;)

sporun her rengi

sporun her rengi
JET SKİ sevenler

PİLATES AŞKI

PİLATES AŞKI
SAĞLIKLI YAŞ ALMAK İÇİN