DERDİNİ MARKO PAŞA' YA ANLAT

By | Pazar, Mayıs 01, 2016

Yaşamayı, nefes almayı unuttuğumuz teknoloji çağında sevmeyi de unuttuk. Zaten her şey sevmeyi unutmakla başlamadı mı? Herkes sinirli, herkes tahammülsüz. Herkes seviyormuş gibi yaparken, hisler bu kadar karışıkken ve en kötüsü de sosyal medyanın kölesi olmuşken nasıl güzel bir şehirde yaşadığımızı unutabiliyoruz. Doğal yerleri, vapurları, yürümeyi, nefes almayı, tarihi yerinde öğrenebileceğimiz onca yeri unutuyoruz.... Zombilerin şehri İstanbul' da herkes yaşayan bir ölü gibi. Donuk yüzler, selamsız sabahsız geçişler. Selam verene "başka dünyadan herhalde" bakışları! 
"Hiç vapurda simitle martı besledin mi?" geyiği yapmadan aslında bu eylemin seni nasıl kendine getirebileceğinin altını çizmeyi yeğliyorum. Denemesi bedava. AVM insanı olma, doğaya karış, insanlara karış, arabanı bir kenara bırak yürümeye alış! Farkında mısın bilmem ama 2 kıtanın birbirine köprülerle bağlandığı ve dünyada eşi benzeri olmayan bir şehirde yaşıyorsun!  

Eğer henüz gitmediysen, gel açılışı vapura atlayıp Yoros Kalesi' ne giderek yapalım...

Anadolu yakası boğaz kıyısında Anadolu Kavağı' nın arka taraflarında tepede yer alan Yoros ( ceneviz) Kalesi İstanbul' da gezip görebileceğin en güzel tarihi yerlerden biri. Eskinin her zaman yüreğime dokunan bir yeri var. Eskinin bir hikayesi var. Ben bu hikayeleri yerinde hayal ederek dinlemeyi, öğrenmeyi çok seviyorum. 

Hem Karadeniz'i hem de boğazı aynı manzarada seyredebileceğin bir yerdeyim! Anadolu Kavağı' na ulaşmak için en pratik yol, Eminönü' nden günde 3 defa kalkan şehir hatları vapurları ya da Sarıyer' den her saat başı hareket eden tekneleri kullanmak. 

Biz, Yoros Kalesi fikrini ortaya atan arkadaşlarımla beraber güzel bir sahil yürüyüşünden sonra Sarıyer güzergahından gitmeyi tercih ettik. Giderken de kalenin hemen altındaki Marko Paşa' yı artık köşkünde yaşıyor olmasa da selamladık vapurdan... (ruhu şad olsun! Harika bir hekimmiş. Hastalarını uzun uzun dinlemesi, onlara manevi huzur ve rahatlık vermeye özen göstermesi ve sabrıyla "anlat derdini Marko Paşa' ya deyimi ortaya çıkmış)  Sonrasında ise kaleye kadar yürüdük. Tavsiye ederim, çok sağlıklı bir ulaşım tekniği :) 
Yoros Kalesi, Doğu Roma döneminden kalma bir kale. İmparatorluk zayıf düştükten sonra Cenevizlilerin eline geçmiş ve uzun süre onlarda kalmış. Kalenin kapladığı alana bakılırsa İstanbul' daki tüm kalelerden daha büyük olduğu söylenebilir. İç kesimdeki kulelerin bazıları iyi durumda ve duvarlarda Yunanca yazıtlar     bulunuyor. Tabi bizim millet boş durmamış yine o tarihin üzerini sevgililerinin isimleriyle donatmış! Bari eski yazıyı öğren de sırıtmasın. Söylenecek çok şey olsa da cahille tartışılmayacağını bilerek susmayı tercih ediyorum....

Kaleye yürürken çok şirin bir çarşıdan geçiyoruz, dükkanların restoranların ve evlerin değişik bir tarzı ve havası var. Kendini iyi hissettiriyor bu yol insana. Uçsuz bucaksız Karadeniz manzarası, uçurumlar, yamaçları kaplayan yemyeşil bitkiler ve ağaçlar... Küçücük kulübeler, renkli renkli evler eşliğinde, askeriye' yi de geçtikten hemen sonra kaleye ulaşmak için çok güzel bir restoranın içerisinden yukarıya tırmanmaya başlıyorsun. 

Kale kazı çalışmaları sebebiyle kapalı olduğu için bazı açık yerlerden kaleyi görebilmek için tırmanma işini ben kendi adıma abartmış olabilirim. Hani keçi olsam anlardım bu gayretimi de, tarih aşkı keçi yaptı beni sanırım. Sen deneme normal gez ;) Her yanına bakamasan da yine içindesin o tarihin ve muhteşem manzaranın. 


Saniyede 5 resim desek... sanırım resim işini de abartıyor insan. Burada engel olmak mümkün değil o yüzden hiç kasmadık. Çekebildiğimizce çektik. Hele 3. Köprü manzarası var ki sanırım gelmiş geçmiş "askerlik hatırası" fotolarının hepsini sollar. Herkes biz de dahil, "köprüyü tutarmış gibi çek", "haberim yokmuş gibi çek", "yandan da aldın mı" gibi klasik pozları verdikten sonra kıyamet yeri gibi olan bu tepeden ayrılarak kale manzarasında birer çay içelim dedik... Denizden yaklaşık 1000 metre yukarıdayken o çay keyfi de bir başkaydı.

Finali, tabi ki Anadolu Kavağı' ndaki balık ve türevleri alanında uzman restoranlardan biri olan Ayder' de yaptık. Denizin içinde gibi masalar ve her yanda uçuşan, rıskını bekleyen martılar... Harikaydı bir yandan yerken bir yandan da onları besleyebilmek.

Uzun lafın kısası; evden çık, AVM 'den çık, arabasız gezmeyi dene bu güzel şehri. Tarihsel mirasını tanı, bu mirası sahiplenmeyi, korumayı, geliştirmeyi öğrenmen kültürel bilgi birikimi sağlaman açısından son derece önemli. Günümüz koşullarının, nasıl bir geçmişten etkilenerek 
oluştuğunu anlamak, geleceği yapılandırırken daha zengin ve bilinçli bir düşünce yapısına sahip olunmasını sağlar. 

Çocuklar için de çok önemli bu gibi yerleri gezmek. Bu sayede, daha objektif, daha sağlıklı ve çok yönlü düşünebilirler. Duyu organlarının tümünü daha aktif kullanabilirler, algılamaları daha hızlı, hayal güçleri ve yaratıcılıkları daha geniş olur. Araştıran, soran, inceleyen bireyler olurlar ki bu da gelecekleri için çok sağlam bir temel oluşturur.


Tarih, milletlerin tarlasıdır. Her toplum, geçmişte ne ekmişse, gelecekte onu biçer. (Voltaire)

Sevgiyle, bilgiyle
PINAR TOK





















İlham aldıklarım...

İlham aldıklarım...
PROF.DR.SEVİL ATASOY

İlham aldıklarım...

İlham aldıklarım...
BETÜL MARDİN

W.SHAKESPEARE

Serçenin ölmesinde bile bir bildiği vardır kaderin, şimdi olacaksa bir şey yarına kalmaz, yarına kalacaksa bugün olmaz. Bütün mesele hazır olmakta.

İLETİŞİM FORMU

Ad

E-posta *

Mesaj *

Bu Blogda Ara

Translate