The Latest

spor&beslenme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
spor&beslenme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

 "Aritmetik cebir Türkçe dil bilgisi
  Katiyen bunlarla yoktur ilgisi
  Ucuz bir meslektir yok sermayesi
  Yağcılık yağcılık yağcılık" (anonim)

Şu hayatta 3 tür yağ var; biri yediğin, biri yakmaya çalıştığın biri de belki de fark etmediğin ama yağına bulaştığın ;)

İroniyi, kinayeyi oldum olası sevmişimdir. Anlatmak istediğin keyifsiz konulara keyif katar, güldürür ve sonunda da düşündürür...

Madde 3' de ve şiirde geçen "yağcılar" herkesin etrafında var. Var da, sorun bunun farkında olup olmadığın. Benden söylemesi, etrafındaki insanlara iyi bak. Sana olan yakınlığı, samimiyeti, iyi bir şeyler yaptığın için mi yoksa yaptığın iyi şeylerin içeriğinin ne olduğu hakkında fikri bile yokken her yaptığına koşulsuz övgüler yağdırdığı için mi sana yakınmış, samimiymiş gibi  geliyor? Bu gibi insanları ayırt etmek oldukça zor. Herkesin doğru insanı aradığı bir devirde iken, biraz daha septik olmanda yarar var. Bu gibi insanlar senin kim olduğunla ilgilenmez, makamın, popülariten ve/veya gücün olsun yeter... Uyanık olmanda yarar var;)

İyilikle yola çıkan kaybolmaz, sen inandığın iyi şeyleri yapmaya devam et. İşte o zaman yolun taş koyanlarla değil baş koyanlarla dolacak...


Yağcılar umut vaat eden yerlerde bulunurlar, peki ya yağlar?


Konu döndü dolaştı asıl mevzuya geldi yine:)

Yanlış beslenmenin, hareketsizliğinin, streslerinin sonucu o yağlar...

Hem şikayet et, hem de bir güzel ye. Sonra büyük bir vicdan azabıyla, koşa koşa (keşke koşsan da her yere arabanla gitmesen ! ) spor salonunun yolunu tut. Kaydolduktan hemen sonra büyük bir rahatlama gelsin, e eee ne oldu? Olmadı, olmadı çünkü sen sadece psikolojik olarak kayıt oldun, bedenin ruhun halen kaloriyle dolu... Böyle oldukça da istediğin salona git sadece para kaybı!

Yağlarından kurtulmak için önce sağlıklı olmayı istemen ve buna gönülden karar vermen şart. Ben sana ne desem, beynin bunu onaylamadıkça boş. Birazdan yağ yakan bir antrenman örneğini görecek, okuyacak belki de anlık bir hevesle uygulamaya karar vereceksin. Tavsiyem, süreklilik istiyorsan önce kendini sevmen :) Kendini seversen, bu sana hem sağlık hem de mutluluk olarak geri dönecek buna emin olabilirsin.

Şimdi gelelim yağ yakma hareketlerinden örneklere. Bunları uygulamak göründüğünden kolay ya da zor olabilir. Bunu belirleyecek olan, senin spor geçmişin, kondisyonun. Ne kadar çok spor yaparsan o kadar kolaylaşır işin. O yüzden karamsar olma, spor hayatının "neresinde" bilmem ama hiçbir şey için geç değil unutma!

PUSH UP & BURPEE WORKOUT



Bu harekette (push up) dumble' ların üzerinde şınav çekiyorsun. Kafan karşıya doğru bakıyor, göğsün iyice yere doğru iniyor. Arka kol kasların ve göğüs kasların çalışıyor. 12 tekrar şınav hareketi yaptıktan sonra, 
dizlerini karnına doğru çekip çökme pozisyonundan yukarıya doğru sıçrıyorsun.Tabi ki dumble' ları bırakmadan. Bu sıçrama hareketinde bacak kasların, omuz kasların, arka kol kasların birlikte çalışıyor. Burpee yani dizleri karnına çekip yukarıya sıçrama hareketini yine 12 tekrar (kondisyona göre 15 de olabilir ) yapıyorsun. İkisi beraber 1 set 12 tekrarla ve yarım dakika arayla toplamda 3 set olarak hareketi tamamlıyorsun.

Şimdi içinden, "deli midir nedir bu kız, ben bu yazıyı okurken yoruluyorum, yok sıçramaymış yok diz çekmeymiş" diye söyleniyorsan, o zaman yağlarınla mutlu mesut yaşa şikayet etme derim ben de sana!

Gayet fonksiyonel, nabzı yükselten ve yağ yakıcı hareketlerle devam ediyorum söylenmene aldırmadan  ;)

LUNGE & TWİST



Twist ile lunge hareketinde ilk önce sağ ayağını öne doğru atıyor ve çöküyorsun, belden yarım yana doğru dönüyorsun, aynı hareketi sol ayağınla da yapıp yarım yana doğru dönüyorsun. Böylece hem bacaklarını hem de belini aynı anda çalıştırmış oluyorsun. Bu hareketi evde de yapabilirsin. Ne bileyim evi bu şekilde dolaşabilirsin mesela:) Bunu da yarım dakikalık aralarla 3-4 tur yapmalısın. 

BOSU DUMBLE SQUAT HAREKETİ DE MÜTHİŞ ETKİLİ!!!


Bu hareketi bosu üzerinde yaptığın için çöküp kalkmalarda dengede kalmaya çalışacaksın. Bu sayede ön ve arka bacak kasların daha iyi çalışacak. Ayrıca, elinde ağırlık olduğu için normal squat hareketinden daha verimli olduğunu söyleyebilirim. Bu hareketi de yine diğer hareketlerde olduğu gibi  3*12' lik setler halinde yapmalısın. 

Uzun zamandır spor yapmıyorsan ya da hiç yapmadıysan, başlarken ilk ay haftada 3 gün 12 tekrar yeterli, hareketlere alıştıkça 15 tekrar ve bunu kondisyonuna göre arttırarak devam edebilirsin.

ANTRENMANIN BİTTİYSE VE HALEN HAYATTAYSAN GELSİN KARDİO :)

Normalde antrenmanın başında ve sonunda (ısınma ve soğuma kısımlarında) 10' ar dakikalık kardio çalışması yeterlidir ama yağ yakma ve kilo vermeye yönelik bir durum söz konusuysa bu süre antrenman sonunda minimum yarım saat olmalıdır. Vücut 20 dakikadan sonra yağ yakmaya başladığı için, kardio çalışmanı bu sürenin altında tutma...

Kardio demişken, başın selülitlerle beladaysa kardio şart. Ayrıca hatırlatmamda yarar var, selülit oluşumu 1 günde yediklerinle olmuyor, selülit yanlış beslenme ve hareketsizlik ile vücudunda biriken yağların katılaşması sonucu oluşan portakal kabuğu görünümlü bir deri altı sorunudur. Varsa eğer, bu soruna ne kadar geç müdahale edersen o kadar zorlanırsın. Ayrıca, piyasada bulunan "sözde" mucize taytlardan alıp da gözeneklerini kapatma! Vücutta su kaybına neden olan bu gibi ürünlerden bence uzak dur. Hareket etmek ve doğru beslenmek seni bu gibi ürünlere yöneltmeyecek kadar daha gerçekçi bir sonuca götürecek inan bana.

Kardio çalışmanı yürüyüş bandında, eliptik bisiklette yapabileceğin gibi benim seçimim olan kick box' la da tamamlayabilirsin. Kick box insana inanılmaz bir enerji ve güç veriyor. Sinir, stres, yağ hiçbir şey kalmıyor. Dene ve gör!

Sporun iyisi kötüsü olmaz ama insanın olur:) Yazımın başında bahsettiğim yağcılara ve yanlış beslenmeyle depoladığın yağlara dikkat et. Dikkat et ki, huzurla yaşa ve sağlıkla kal.

Sporla, sevgiyle
PINAR TOK








BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ...
Okuduysan bunun bir masal olmadığını biliyorsundur. Ferrarisini satan Bilge' den bahsediyorum.

Hikayedeki avukata "teşbih" yapmamın nedenini ve bunun kartalla alakasını birazdan detaylıca anlatacağım sabırlı ol :) . Önce, kitabı okumamış olanlar için özet geçmek istiyorum. Hatırlayalım;

"Julian Mantle, elli yaşlarında ve ülkenin en ünlü avukatlarından biridir. Mesleğinde çok başarılı olan Julian, hayatta sahip olunabilecek her şeye de sahiptir: Kariyer, şöhret, para, özel bir jet, ada ve kırmızı bir Ferrari. Julian sürekli çalışmakta ama sağlığına hiç dikkat etmemektedir. Yoğun iş temposu nedeniyle bir duruşma sırasında kalp krizi geçirir. İşte bu hastalık Julian’ın tüm hayatını değiştirecektir. Hastanede gördüğü tedavinin tamamlanmasından sonra ortadan kaybolur. Sahip olduğu her şeyi hatta çok sevdiği Ferrari’sini bile satmış ve Hindistan seyahatine çıkmıştır.

Julian Mantle üç yıllık bir sürenin ardından yakın arkadaşı John’un ofisinin kapısını çalar. John gözlerine inanamaz. Julian, zihnen ve bedenen çok büyük değişiklikler geçirmiş, mutlu, sağlıklı ve enerji dolu bir insan olmuştur. Sanki otuz yaşlarında gibidir. Julian üç yıl boyunca yaşadıklarını arkadaşına anlatır. "

ŞİMDİ GELELİM BİLGE KARTALA

Geçenlerde sevdiğim bir arkadaşımla sohbet ederken muhteşem bir konudan bahsetti bana. Araştırmaya ve yazmaya merakım olduğunu bildiği için ilgimi çekeceğini düşünmüş. İyi ki de düşünmüş diyorum :) Şimdi okuyacaklarına eminim çok şaşıracaksın...

KARTALLARDA HAYAT 40' INDAN SONRA BAŞLAR :)

Kartallar, kuş türleri arasında en uzun yaşayanı. 70 yıla kadar yaşayan kartallar var. Burada " eee e? sadede gel " dediğini duyar gibiyim. Hemen geleyim...

70 yıla ulaşmak için, kartal çok ciddi ve zor bir kararı vermek zorunda ! 

Kartalın yaşı 40' a dayandığında pençeleri sertleşiyor, esnekliğini yitiriyor, avlarını kavrayıp tutamaz duruma geliyor. Gagası uzuyor ve göğsüne doğru kıvrılıyor. Tüyleri kartlaşıyor, kalınlaşıyor ve kanatlarına takılmaya başlıyor. Tam da bu noktada aramızda kendini kartal zannetmeye başlayanlar olabilir, özellikle de 40' ına merdiven dayayanlar "panik yok"  :)

Konuyu dağıtmadan devam ediyorum. Bu etkilerle kartal, eskisi gibi uçamıyor tabi. Dolayısıyla kartalın burada çok ciddi bir karar vermesi gerekiyor. Ya ölümü seçecek ya da yeniden doğuşun acılı ve zorlu sürecini göğüsleyecek ve bu yeniden doğuş süreci 150 gün kadar sürecek.

Bu yönde karar verirse yani yeniden doğmaksa tercihi, kartal bir dağın tepesine uçuyor ve orada bir kaya duvarda, artık uçmasına gerek olmayan bir yerde yuvasında kalıyor. Bu uygun yeri bulduktan sonra kartal gagasını sert bir şekilde kayaya vurmaya başlıyor. En sonunda kartalın gagası yerinden sökülüp düşüyor. Kartal bir süre yeni gagasının çıkmasını bekliyor. Gagası çıktıktan sonra, bu yeni gaga ile pençelerini yerinden söküp çıkarıyor. Yeni pençeleri çıkınca kartal bu kez eski kartlaşmış tüylerini yolmaya başlıyor. 5 ay sonra kartal, kendisine 20 yıl veya daha uzun süreli bir yaşam bağışlayan meşhur yeniden doğuş uçuşunu yapmaya hazır duruma geliyor.

FERRARİSİNİ SATAN BİLGE VE KARTAL HAYATIN ŞİFRESİNİ ÇÖZMÜŞLER SEN HALA BU PAZARTESİ (HER PAZARTESİ GİBİ) SPORA YAZILSAM MI DİYE DÜŞÜN !

Zaman insanın sahip olduğu en değerli şeylerden biri. Önceliklerimizi belirlemek ve planlamak kaliteli bir yaşam için çok önemli. Zaman geri dönüşümü olmayan tek kaynak! 

Kartal bile içgüdüleriyle sağlıklı yaşamayı ve yaşlanmayı seçebiliyorsa, bunun için acıya ve zorlu bir sürece dayanabiliyorsa, insan olarak senin bundan fazlasını yapıyor olman gerekir. Ferrarisini satan Bilge hikayesinde Julian' ın yaptığı gibi. Gelecek kaygılarını bir kenara bırakarak, hayatın işten güçten ibaret olmadığını keşfetti. Önemli ve anlamlı şeylere odaklanarak yaşamını sadeleştirdi. Alışkanlıkların hayatı yönlendirdiğini, egzersizin, beslenmenin, zihnen ve bedenen ne kadar önemli olduğunu kendi içine çıktığı o yolculukta çok daha iyi anladı ve değişimi seçti. Bu değişim onun, tıpkı kartal gibi yeniden doğuşuydu.

YENİDEN DOĞMAYA HAZIR MISIN?

Disiplinli yaşamın sembolüdür bence spor. Belirlediğin hedeflere giden yolda ihtiyacın olan gücü, disiplini, kararlılığı yeniden doğma süreciyle yakalayabilirsin ve yeniden doğmak istiyorsan öğrenmen gereken en önemli şeylerden biri de, bedenini egzersizlerle beslemenin vücudunu kendi doğal canlılığına döndüreceğidir. Eğer spor yapmıyorsan, sağlıklı yaşamıyorsan, kalabalıklarda yalnız hissediyorsan, kendine bir alan yaratmıyorsan, tüm hayatın işten güçten ibaretse, elinden telefon düşmüyorsa, susarak konuşamaz olmuşsan, kendinden uzaktaysan sen ölmeyi seçiyorsun yeniden doğmayı değil....

KELİMELER İNSAN ZİHNİ İÇİN GÜÇLÜ ETKİLERE SAHİPTİR

Beraber tekrarlayalım;

SPOR , SPOR, SPOR, SPOR ;) 

Yalnızlık Ritüeli diye birşey de var bu hayatta; Her gün aynı saatlerde yalnız kalarak ruhu dinlendirmek insana iç huzur, iç sessizlik, derin iyilik hali ve sınırsız enerji gibi faydalar sağlar, günün gerginliğinin atılmasına yardımcı olur. Günlük koşuşturmalardan, streslerden, teknolojik aletlerden uzak, belki hafif bir müzik belki güzel bir kitapla belki de sadece kendinle kalmalısın susarak, yeniden doğmak için....

Seçimini şimdi yap. Kartal ve Bilge olup yeniden doğmak, dinç yaşlanmak mı yoksa huysuz, sağlıksız bir ihtiyar olup ölümü beklemek mi ?  

Dur sakın ölme, bomba bir juising tarifi vereceğim hemen dene, belki karar vermeni olumlu yönde etkiler :)

TURBO SHOT JUİCE
1/2 yarım limon (malzemeler organik değilse kabukları soyulmuş şekilde juiser'a girmeli)
1 başparmak kadar zencefil
Yarım başparmak kadar zerdeçal
1 çay kaşığı kadar acı Cayenne biber tozu (bizim bildiğimiz kırmızıbiber tozu da olabilir)

FAYDASI: Bağışıklık sistemini güçlendiriyor
YAPILIŞI: Limon, zerdeçal ve zencefili juicer'dan geçirdikten sonra çıkan juice' a kırmızıbiber tozunu ilave edip karıştır.
AFİYET OLSUN!

Sevgiyle,
PINAR TOK





























HAYALLER GÖBEK ÜSTÜ BAKLAVALAR, GERÇEKLER MİDEDE YAĞA DÖNÜŞMÜŞ BAKLAVALAR:) 

"RAMAZAN BİTSİN DE BAKLAVA YİYEYİM " HAYALLERİNİ BIRAK, DUMBLE'LARI ELİNE AL...

Karnını hayalini kurduğun baklava görüntüsüne sokman çok zor değil, kolay da değil ama sabır ve istikrar şart.

"Düşüncelerine hakim olamayanlar kısa zaman sonra, davranışlarına da hakim olamazlar"
Kararlı olmak, inanmak ve başlamak bu işin olmazsa olmazları.Önemli olan beyne hükmetmeyi öğrenebilmek. Herşey beyinde bitiyor çünkü! Sağlıklı kararlar ömrü uzatır ve yaşadığın her anı şenliğe çevirir.
ÖYLECE OTURUP BAŞKALARINA İMRENMEK Mİ, İMRENİLECEK SAĞLIKTA VE ZİNDELİKTE OLMAK MI? KARAR SENİN
İster spor salonlarında, ister evinde ister bahçende ya da kırda bayırda...Yerini seç ve başla. Hazır yaz gelmişken önerim açık alanlarda spor yapman...

Birazdan görsellerle anlatacağım karın hareketleriyle harika sonuçlar alabilirsin. Bunun öncesinde tekrarlamakta yarar görüyorum, hiç birşey yapamıyorsan çık ve yürü, Kemal Sunal'ın postacı filmindeki yürüyüşünü hatırla ve uygula:) Bu tempoda bir yürüyüşün ardından yapacağın birkaç mekik ve esneme hareketiyle bile vücuduna çok fazla yarar sağlayabileceğini unutma!
Ne kaybedersin? Bir hafta kadar dene ve farkı gör... Hem psikolojin hem bedenin sana teşekkürle geri dönecek buna emin olabilirsin.
ŞİMDİ GELELİM SİHİRLİ KARIN HAREKETLERİNE:)




DUMBLE İLE CRUNCH(KARIN) HAREKETİ:

Bu hareketi yaparken ayaklarının havada olması karın kaslarını aktif tutar. Kullandığın dumble' lar ağırlık derecesine göre harekete zorluk katar.





İkinci resimde hareketin daha zorlaştığı halini görüyorsun. Ayaklar yukarıya doğru dik vaziyette, elinde dumble' larla parmak ucuna doğru kalkıyorsun. Bu şekilde ayakların dik ve yukarıya doğru durması karın kaslarını daha da gergin ve aktif hale getiriyor.







Hareketin sonunda ise dumble' ları iki yanda sabit şekilde bekletiyorsun. Bekleme süresi arttıkça, karın kaslarının daha çok zorlandığını hissedeceksin. Gerçekten güzel bir direnç egzersizi bu.



ŞİMDİ PİLATES TOPU İLE YAPMAYI DENEYELİM

Bacaklar 90 derece açıyla yukarıda ve gerginken, kollar iki yanda sabit uzanıyor. Bunu dumble' la da yapabilirsin. Pilates topunu yer seviyesine kadar indirip tekrar aynı hizaya kaldırıyorsun. Bunu yaparken bacaklarınla topu sıkıştırmak ve hareketi doğru yapabilmek için ilk başlarda zorlanabilirsin ama kuvvetlendikçe bu sorun ortadan kalkacaktır. Yılmadan devam et. Göreceksin tekrarladıkça kolaylaşacak ve daha güçlü hissedeceksin.


                         










 SPINNING İLE BİTİREBİLİRSİN, BEN ÖYLE YAPIYORUM

Spor salonlarında arkandan atlı kovalıyormuş gibi çevrilen pedallara deniyor spinning. Ayrı bir grup dersinde kullanılıyor olsa bile, egzersizini orta seviye bir hızla 10 dakikalık bir süre içerisinde taçlandırabilir ve zirvede tamamlayabilirsin!

Bunları düzenli olarak uyguladığın zaman günden güne değişimi kucaklamaya hazır ol!

Spor da beslenme de oldukça önemli, istediğin sonucu alabilmen için ama bunun yanında uyku herşeyden önemli.Yeterli ve kaliteli bir uyku düzenin yoksa bir de üzerine gece hayatın varsa sen kendini hiç sevmiyorsun...Değişme zamanın gelmiş, beyninden doğru sinyaller almak istiyorsan sağlıklı yaşama adım atmak zorundasın...

Çalışmak, spor yapmak, hayata karışmak ömrü uzatır.... Artık nüfus kağıdındaki yaşın hiçbir hükmü yok. Bir Kafkas atasözünün verdiği mesaj gibi;
"Kim en az 100 yıl yaşamazsa suç kendindedir":)

Sevgiyle,

PINAR TOK





























BINGIL NEDİR?:)
"Bıngıl da ne?" diyenlere tarifle açıklama yaparak başlıyorum.Aynanın karşısına geçin,çok sevdiğiniz birini hayal edin ve ona içtenlikle el sallayın.El sallarken kollarınızdan bağımsız sallanan ve yetersiz egzersiz,yanlış beslenme ile ortaya çıkan,yaş aldıkça da yerçekimine karşı koyamayan yağ birikintisine benim sevgili hocam halk diliyle "bıngıl"diyor:) 
Birazdan fitness eğitmenimle tanışacaksınız.Onun verdiği bilgiler birçok bilinen yanlışı doğruya çevirmenize de yarayacak...
Doğru bir egzersiz ve beslenme programıyla hedeflediğiniz noktaya ulaşmanız hayal değil.Yeter ki pesetmeyin.Genelde başarının geleceğinin sinyali en son noktada gizlidir ve o en son nokta çoğu kişide pesetme duygusu uyandırır.Biraz sabırla yoluna girmeyecek hiçbirşey yoktur buna inanın.



"RÜYALARINIZIN GERÇEKLEŞMESİNİ İSTİYORSANIZ,ÖNCELİKLE UYKUDAN
UYANMANIZ GEREKİR"
Andre Siegtried'ın bu sözü motive edici bir mesaj içeriyor.Yıllarca yanlış yapmış olabilirsiniz ama hiçbirşey için geç değil.
Sağlık ve beslenme üzerine gerçekleştirdiğimiz keyifli sohbete geçmeden önce personal trainer'ım sevgili Kağan'ı (özel fizik idman hocası) sizlere kısaca tanıtmak istiyorum.
KAĞAN ÖZÜUYGUN KİMDİR:

Kağan,1977 İstanbul doğumlu,2003 yılından beri spor sektöründe.Personal trainer ve life coach olarak hizmet veriyor.Aerobics and Fitness Assosian of America kısa adı AFFA olan ve 73 ülkede personal trainer ve grup egzersizleri konusunda dünyanın en yetkili kurumlarından sayılan AFAA'NIN eğitimlerini tamamladıktan sonra profesyonel olarak yoluna devam ediyor.

Bakın neler konuştuk...

PINAR:Spora nasıl başladın?
KAĞAN: Ben de spora çoğu insan gibi küçük yaşlarda başladım,yüzme,plaj voleybolu,futbol,thai box gibi çeşitli branşlarda uzun yıllar spor aktivitelerinde bulundum.

PINAR: Türkiye'de spor bilinci z nesliyle kuvvetlenirken,sporun artık hayatın bir parçası olduğu fikri de yerleşiyor.Yaşıtım birinden böyle bir spor geçmişi duymak beni gerçekten mutlu etti.Özellikle de etrafımdaki herkesi spora teşvik etmeye çalışan birİ olarak bu konu önceliğim.Peki okadar dalın arasından neden fitness?

KAĞAN: Haklısın Pınarcım,yeni nesil kesinlikle daha bilinçli geliyor.Umarım zamanla bu bilinç herkese yayılır."Neden fitness?"a gelirsek şöyle açıklayabilirim:
Bugün de bilimsel olarak kanıtlanmıştır ki,çoğu branşın temelinde fitness yatmaktadır.Kassal dayanıklılığın ve bu yönde yapılan egzersizlerin diğer branşlara herzaman pozitif yönde etkisi olmuştur.Sürat,koordinasyon,dayanıklılık,kardiyovasküler egzersizler her branşın olmazsa olmazlarındandır ve fitness kökenli sporcuların kendi branşlarında diğerlerine nazaran daha başarılı oldukları aşikardır.Bana kalırsa,fitness sadece branş anlamında değil hayatımızın bir parçası olmalı.

PINAR: Evet seninle derslere başladığımızdan beri ben de fitness'ın,sporun aslında ta kendisi olduğunu anımsamış oldum.Pilates reformer,yüzme,tenis vs. gibi birçok spor dalıyla uğraşıyor olsam da fitness'ın vücudumda gösterdiği etkiyi hiçbirinde bukadar hızlı görmedim diyebilirim.Derslerdeki nefes aldırmayan "Hitler" tavrın da disiplinin en iyi örneği aslında...Sonuca odaklı bir tarzın var.

KAĞAN: Kesinlikle öyle,ben de sonuç aldıkça mutlu oluyorum.Disiplin olmazsa hareketler de doğru yapılmaz,eksik kalır vakit boşa geçer ve bu sonuca yansır.Ders sırasında nefret edilse de sonuç alındığında teşekkür ediliyor bu da benim için yeterli:)

PINAR: Uzun yıllar edindiğin tecrübene istinaden sormak istiyorum,sporda doğru bilinen yanlışlar nelerdir?

KAĞAN: Bu güzel soru için teşekkürler Pınar,buna örneklerle cevap vermek istiyorum:
90 GÜN İÇİNDEKİ FARK ÖNCE/SONRA 
1."Hocam yağlarımı nasıl kasa çevirebilirim?sorusu en bilindik yanlışlardan biridir!Biz eğitmenler bu soruda her nekadar nedenmek istendiğini anlasak da,genelde çoğu insan gerçekten yağın kasa dönüştüğüne inanmaktadır.
Hiçbirzaman yağ kasa,kas da yağa dönüşmez.Yağ yağdır,kas da kastır ve bunların oranları her insanda vardır ve farklıdır.Kişinin ne amaçla geldiğine bağlı olarak bu oranlar artar veya azalır.Kilo vermek isteyen bir kişinin hedefi,yağ oranını azaltmak ve isteğine göre kas oranını arttırmak olmalıdır.
2.Diğer bir yanlış da,"Özellikle bayanlarda kassal antreman yapmadan kilo verme yoluna gitmedir"ki bu da sonunda hüsran olarak karşımıza çıkmaktadır çünkü kassal antreman yapmayan bir kişi,kilo verse dahi sıkılaşamaz ve herzaman yine halk tabiriyle yumuşak kalır yani fit olmaz.
Gördüğümüz gibi yine yolumuz fitness'a düştü.
Bunu biraz detaylandırırsak,yağ oranı fazla olan bir kişinin doğal olarak kas oranı azdır.Bu da metobolizmanın hızının düşük olduğu anlamına gelir.Metobolizmayı hızlandırmak için kassal egzersiz yani fitness muhakkak yapılmalıdır çünkü kaslar reaktör gibidir,yağ yakımına yardımcı olurlar.Kas yoğunluğu artan bir kişinin yağ yakımı da kolay olacaktır.KEYFİ OLARAK SPORA GELENLERİN,GRUP EGZERSİZLERİNE GELEN VE YÜRÜYÜŞ BANDINDAN İNMEYENLERİN MUTLAKA VÜCUTLARININ BAZI BÖLGELERİNDEKİ YAĞ ORANI DİĞER BÖLGELERİNE GÖRE DAHA FAZLA OLACAKTIR!!!Bu yüzden düzenli olarak fitness kassal antreman her bölgeye uygulanmalıdır.
3."Bütün gün hiçbirşey yemiyorum yine kilo veremiyorum" konusu da en büyük yanlışlardan biridir.Aç kalmak,vücudumuza yapılan en büyük kötülüktür.Hergün günlük yapacağımız aktiviteler için almamız gereken belli kalori miktarları vardır.1500-1800 KCL .Bunlardan eksik kalan bir vücut hem sağlık sorunlarıyla karşılaşır hem de sağlıklı kilo veremez.Sadece neyi nekadar ve hangi sıklıkta yemeliyiz buna dikkat edilmelidir.Aç kalan bir vücut asla sağlıklı kilo vermeyecektir ve yanında başka sağlık sorunlarını da beraberinde getirecektir.

PINAR:Harika bir açıklamaydı bu teşekkürler.Peki,beslenme ile ilgili önerin nedir ve her yaşta bu spor yapılabilir mi... diye sorarken aklıma birden "YAŞ 75 YOLUN YARISI"kitabını yazan sevgili Ertuğrul Akbay geldi.Tek solukta okumuştum.Tam da bu noktada bu kitabı herkese tavsiye ediyorum.Kusursuz bir örnek ve azim...


KAĞAN:Aslında sorunun içinde cevabı da vermiş oldun Pınar,güzel bir örnek bu.Tabi ki yapılabilir,sağlık durumunuz el verdiği sürece herkes her yaşta spor yapılabilir.Öncelik sağlık durumunu riske atmamak ve antreman şiddetini buna göre belirlemek.
Beslenme konusunda ise önerim şekeri mutlaka hayatınızdan uzak tutmanız.Maalesef tadı güzel olan şeyler zararlı.Az karbonhidratlı,protein ağırlıklı beslenin.Yatmadan önce yemek yemeyin.Yoksa yağdan kilodan kurtulamazsınız.


PINAR:Spor ve doğru beslenme bilinci nekadar küçük yaşlarda oturursa kişi ileride okadar sağlıklı ve genç kalıyor,bu bir gerçek.Gelelim kapalı spor salonlarında spor yapmanın zararlarına.Ne düşündüğünü merak ediyorum bu konuda,özellikle biz kadınlar spor salonundaki temizliğe ve kokuya çok duyarlıyız malum...

KAĞAN:Çok haklısın bu konuda.Günümüzde merdiven altı denilen çoğu spor salonu artık yerlerini,yeni açılan büyük ve hijyen açısından daha iyi olan tesislere bırakıyorlar.Tabi bu her büyük tesis iyi anlamına gelmiyor.Büyük tesisler de her işletme gibi kar amacı güttüklerinden,kapasitelerinin üstünde üyelik yapmakta bu da haftanın belli gün ve saatlerinde yığılmalara sebep olmakta.Sağlıklı bir durum olduğunu söyleyemem.Egzersiz kalitesini düşüren bir durum.Tavsiyem,spora başlayacak olan kişilerin,bir tesise kayıt olmadan önce oranın yoğunluk durumunu önceden görüp ona göre üyelik yaptırmaları.Hatta haftanın en yoğun günü olan pazartesi akşamları kayıt olmayı düşündükleri tesisi mutlaka yerinde ziyaret ederek gözlemlesinler.

PINAR:Senin personal trainer olarak sorumluluğun çok fazla diye düşünüyorum.Biraz bahseder misin,personal trainer ne yapar?

KAĞAN:Evet oldukça büyük bir sorumluluk bu aslında çünkü sağlıkla ilgili.Bir personal trainer,çalıştırdığı kişinin özel hayatı dahil herşeyinden sorumludur.İlk yapılması gereken,gelen kişinin sağlık bilgilerini almak ve bu kişinin istediği hedef doğrultusunda en doğru programı hazırlamak ve kişiyi buna adapte etmek.İyi hazırlanmayan bir programın sonucunda istenmeyen sakatlıklar yaşanabilir.Kişiyi bu programa motive etmek de benim görevlerim arasında.Kişi size güvenip ikna olduğu zaman program sonunda alınan sonuçlarla karşılıklı mutlu oluyorsunuz.Bundan daha güzel ne olabilir ki

PINAR:Grup derslerinde seviye nasıl belirleniyor,daha doğrusu bir grubu aynı derste nasıl kontrol altına alabiliyorsun?Hareketleri doğru yapıp yapmadıkları gibi...


KAĞAN:Aslında bu zor değil çünkü seviye tamamen hocanın elinde.Grup derslerine başlamadan önce hoca,katılımcıların daha önce spor yapıp yapmadığı,kaçıncı gelişi olduğu,herhangibir rahatsızlığı olup olmadığının bilgilerine tümüyle hakimdir.Örneğin bazı hareketleri yaptırırken sorunlu bir kişi varsa, hoca onunla mutlaka kontak halinde olup, "sen yapıyorsun ya da sen yapmıyorsun" diye yönlendirme yapar.Bunun püf noktası şudur;hoca bir hareketi gösterdikten sonra kişilere odaklanır o hareketi onlarla birlikte yapmaz.

PINAR:Benim için çok önemli bir soruya geldik.Önemli çünkü,yıllardır fitness yapan sporcu altyapısı olan abimin bu sporu yaparken destek olarak kullandığı protein tozlarının nedense hep çok zararlı olduğunu düşünmüşümdür ve birçok kez ona da ısrarla panikle zararlı bulduğumu söyleyip sonunda da azarı işitmişimdir.Bu sefer sana soruyorum.
Sence,ağırlık kaldırmak,protein tozları,destek haplar,bütün bunlar sağlığa zararlı değil mi?

KAĞAN: :) Bilinçli kullanımla korkulacak birşey olduğunu düşünmüyorum.Eminim abin de o şekilde kullanıyordur.
Ağırlık kaldırma esnasında doğru nefes alınıp verilmesi çok önemlidir aksi taktirde kalbin büyümesine yol açar.Antreman esnasında herzaman zorlanırken nefes verilir,nefes kontrolü yapılmazsa dediğim gibi kalbe yük biner ve büyür.
Protein,amino acid ve diğer supplement yani tamamlayıcı ürünlerden kaynaklı buzamana kadar görülmüş bir rahatsızlık yok ama bunların dışında kalan anabolic streoit dediğimiz kimyasal içeriği yoğun olan kişilerde ileriki yaşlarda böbrek,karaciğer yetmezliği,kısırlık,jinekomasti,saç dökülmesi gibi pekçok rahatsızlık görülmektedir.

PINAR: Harika bilgilerdi,teşekkürler Kağan,son olarak senin eklemek istediğin birşey var mı?

KAĞAN: Sporu hayatınızın her döneminde yapmaya çalışın.Aradan yıllar geçtiğinde spor yapmamış olan yaşıtlarınıza nazaran daha genç,sağlıklı ve zinde olduğunuzu ve sağlıklı bir yaşam için en doğru kararı vermiş olduğunuzu göreceksiniz.
Son olarak bu keyifli röportajı benimle gerçekleştiren ve sizlere ulaşmamı sağlayan hem çok iyi bir öğrencim hem de iyi bir arkadaşım olan Pınar'a çok teşekkür ediyorum.Yaşam boyu sporla kalın! 
Sevgilerimle.


AĞAÇ YAŞKEN EĞİLİR! sözünü hatırlatarak derim ki,spor ve doğru beslenme alışkanlığı küçük yaşlarda kazandırılmalı.Aileler bu konuya sınavlardan daha çok önem vermeli.Atatürk'ün dediği gibi,"sağlam kafa sağlam vücutta bulunur".Özellikle çocuklara kazandırılacak spor alışkanlığı,ileride tüm hayatlarına ve ilişkilerine olumlu şekilde yansıyacak,kötü alışkanlıklardan uzak sağlıklı bir hayat sürmelerini sağlayacaktır.

Çocuk olmayan ama spor yapmayan ileri yaştaki kişilere gelince,
SPOR YAPMADAN GENÇ KALINMAZ:)

"Sağlıklı kilo vermek, sıkılaşmak, beslenme/sonuca yönelik takip programları, çocuk/yetişkin yüzme dersleri, fitness, pilates ve yaşam koçu desteği için KAĞAN HOCA'YA; 0539 603 94 80 NO'LU TELEFON NUMARASINDAN ULAŞABİLİRSİN... "

Sağlıklı bol sporlu günler dileğiyle,
PINAR TOK



























HAYATI SÖRF'LE

Ben ona dalgaların prensi diyorum.Yeteneğini sabırla birleştirmiş ve hayatın şifresini çözmüş çoktan.Biz şehir insanlarından değil asla, daha basit yaşıyor ve çok daha mutlu.Hemen herkesin , hergün söylene söylene şehri terketme planlarını o çoktan gerçekleştirmiş.Sörf'ten bahsederken gözlerindeki o ışıltı herşeyi anlatıyor aslında.
Sörfe olan yeteneği ve tutkusuna en önemlisi de hayata bakış açısına hayran olmamak mümkün değil.Sadece sporcu kişiliğim değil ruhum da sörf'ün çekim alanına girdi bile.O, heyecanla anlatırken, sörf'ü kesinlikle öğrenmeye karar verdim.Evet, bunu sonraki yazılarımda paylaşıyor olacağım...Sonraki yazılar derken şaka yapmıyorum, bu konu bir röportaja sığmayacak kadar dalgalı , iyi sörf'lemek lazım;)

Sörf'ten, yogaya, doğal yaşamdan beslenmeye kadar herşeyi konuştuğumuz çok keyifli bir sohbet oldu.Peki kimdir dalgaların prensi? Gelin sizleri de tanıştırayım.

Cihan Akça,1982 İstanbul doğumlu.2011 de Brezilya , 2012 de Japonya da Dünya Sörf Şampiyonası Elemelerinde ülkemizi temsil etmiş. Deniz Bilimleri bölümü mezunu, Kanarya adalarında denizcilik üzerine doktora'dan , Istanbul Üniversitesi deniz bilimleri'nde araştırma görevlisi'ne kadar uzanan eğitim hayatının sonrasında , sade ama tutku dolu bir masala yol almış Bali'ye doğru.Cihan, kendi masalını gerçeğe dönüştürmüş.Talihsizlikler de olmuş elbet , yakın zamanda yaşadığı kaza  en zoru  olsa da onu sörf'den uzaklaştırmamış aksine bu süreçte açık kalan kapıları kapatmaya geldiğini söylüyor İstanbul'a.Yarım kalan işlerini tamamlaması için dalgalar onu busefer okyanustan öteye itmiş besbelli.


Cihan' ın mutluluk adası diye tabir ettiği Bali'de hayat nasıl?Sörf nasıl oluyor da koskoca bir hayatı değiştirebiliyor ve alıp Cihan'ı  "ıssız adam" yapıyor?
Aklıma "Ferrarisini Satan Bilge " ve "Ye,Dua Et, Sev" de gelmiyor değil.Ben sordum , o da tüm samimiyetiyle cevapladı:


Pınar: Cihan, eminim sana yüzlerce defa aynı sorular sorulmuştur sörfle ilgili ve ben de birçok şeyi sorucam sana yeniden tabi ama öncesinde en çok merak ettiğim şey şu;  sana sorulmasını istediğin ama bugüne kadar hiç sorulmayan o en önemli soru nedir ?Söz veriyorum cevabı nedir demeyeceğim:)


Cihan: Bu en güzel sorulardan biriydi Pınar:) . "Gelecekten korkuyor musun..?"

Pınar: Bu soruyu ,hepimiz zaman zaman kendimize soruyoruzdur eminim....
Sörf denince ben de dahil herkesin aklına spor geliyor  ya da rüzgar sörfü....Peki sence de öyle mi, yani sörf bir spor mudur?Rüzgar sörfü ile arasındaki farklılıklar nelerdir?

Cihan: Doğru bir soru bu gerçekten. Benim için sörf bir spor değil, yaşam biçimi ve yol göstericidir.. Sörf yapabilmek için tabi ki de cesaret, tecrübe, kondisyon ve fit olmak gerekiyor ama hepsinden önce sürekli doğanın içinde dalgalar ile yaşayıp, dalgaları hayatınızda bir tutku ve öncelik haline getirmeniz sizin yol göstericiniz oluyor. Ben buna bir tür doğa ile yapılan bir ibadet şekli diyorum. Zaten bir kez vücudunuza sörf virüsü girdikten sonra hayattan beklentileriniz okyanus’un size göndereceği dalgalar oluyor. Bu yüzden sörf bir spor değildir, yaşam felsefesidir.
​Sörf; bütün diğer board sporların atası olarak bilinir. Mesela Hawai’i de dalganın olmadığı bir günde canı sıkılan sörfçüler, rüzgarlı bir havada sörf tahtasının ortasına direk diker ve ortaya rüzgar sörfü çıkar, küçük çocuklarının suya girmesine izin vermezler ve o gün karada eğlenebilmeleri için kaykay ı ortaya çıkartırlar, dağın tepesinden aşağı, sörf tahtaları ile nasıl kayarız diye düşünürken snowboard u bulurlar. Ülkemizde ise sörf, rüzgar sörfü ile karıştırılmaktadır. Halbuki sörf; dalgalar ile yapılıp çok daha zor ve tecrübe isteyen bir aktivitedir.

Pınar: Eminim bu cevapla benim gibi spora meraklı olanlar ve sörf e ilgi duyanlar aradaki farkı net olarak anlamıştır.Buarada o  virüs bana bulaştı bile :))) Zaten yazılarımın devamında öğrenmek için sabırsızlandığım sörf tecrübelerimi paylaşıyor olacağım...

Pınar: Sörf'ü tek bir kelimeyle tanımla desem?

Cihan: Aşk derim.

Pınar: Bu çok derin ve etkileyici bir cevap biraz açar mısın lütfen, nasıl başladı bu aşk?

Cihan: Herşey ben Kanarya Adalarında okurken başladı. Suya ilk kez sörf tahtası ile girmem, dalgaların gücünü hissetmem, diğer sörfçülerin dalgalar üzerinde yaptığı hareketleri görmem ve doğanın ihtişamı beni çok etkilemişti.
İlk görüşte aşka inananlardan değilim. Aşkın daha çok gördükçe, tanıdıkça hissettikçe, tecrübe ettikçe ortaya çıktığına inanırım. İşte suya her sörf tahtası ile girişimde, dalgaları beklerken her günbatımını seyredişimde, yakaladığım ve sürmeye başladığım her dalgada sörf virüsü, daha da çok kanıma işliyordu. Çevremde olan sörfçüleri tanıdıkça o güne kadar hayattan beklentilerim olan para, kariyer, toplum içinde bir konum sahibi olma gibi çağımız insanın en büyük hastalığı olan bu etkenleri sorgulamama sebep oluyordu ve bir gün adadaki eğitimimi iyice bırakıp, okyanus kenarında ufak bir kulübeye yerleşip sörf için yaşamaya karar verdim. Artık her gün suyun içindeyim ve sörfe olan tutkum artmış, hayattan ne istediğimi bulmuştum.

Pınar: Harika bir duygu olmalı. Sendeki sörf aşkının tarihçesini öğrendik , sörfün tarihçesini de bu işin üstadından dinlemek keyifli olacaktır diye düşünüyorum...

Cihan:  Her şey bundan yaklaşık 2000 sene önce filan ilk defa Polinezya Bölgesindeki adalarda başlamıştı. Hatta kimi kaynaklar daha da eskiye giderek Peru’daki kabilelerin okyanus kenarında sörf yaptığına dair izler olduğunu iddia ederler.
Sörfün Mekkesi Hawai’i olarak bilinir. Hawai’i de yerliler arasında kabile şefleri genelde iyi sörfçüler arasından seçilirdi. Yerliler dalgalara ibadet ederler ve biri öldüğünde küllerini özel bir tören ile okyanusa atarlardı. Bugün de hala Hawai’i de sörfçüler her dalga sezonunda okyanus’a dua ederler ve bir sörfçü yaşamını yitirdiğinde okyanusun ortasına bütün sörfçüler sörf tahtaları gelir ve boyunlarındaki Hawai’i çelenkleri ile ölen sörfçünün küllerini okyanusa atarlar.
Tarihte ilk sörf tahtası “Alaia” diye bilinen Koa ağacından yapılan bir tahta idi. Yerlilerin en büyük eğlencesi bu tahtalar ile yapılan sörf idi fakat Kaptan Cook’un Adaları keşfetmesi ardından misyonerlerin adalara gelmeleri sörfün bir süreliğine sonunu getirecekti. Yerlilerin sürekli sörf yapmaya ve okyanusa sımsıkı bağlı olmaları misyonerlerin amacı olan ada halkını hıristiyanlaştırma çabalarını sonuçsuz bırakıyordu. Ve sonunda sörf yasaklanmıştı. Sörf yapanlara ölüm cezası veriliyordu. Sörf yasağı, 1. Dünya savaşına kadar devam edip sonrasında tekrardan Duke Kahanamaku sayesinde sörf başlamış ve bütün dünyada tanınmaya başlamıştı. 

Pınar: Harika bir tarihi varmış gerçekten.Peki , Sörf'e başlama yaşı  diye birşey var mıdır ve nekadarlık bir süreç ve tecrübe gerektirir?Bunu özellikle , yazımı okuyanlar arasında  "aman canım bu saatten sonra da olur mu? " diyen ruhu genç kalmış ama yaşa takılan ya da cesareti olmayan  insanlar da olabilir diye soruyorum.Bu dünyanın kapıları her yaşa açık mı?

Cihan: Kesinlikle evet.Sörf yapmayı öğrenebilmek, ciddi bir tecrübe gerektirir. Bunun süreci , tamamen yaşadığınız yere ve dalga kalitesine bağlıdır. Bali’de yaşarsanız yılın her günü kaliteli dalgalar olduğu için daha çabuk öğrenirsiniz ama dalga sıklığı az olan yerlerde yaşarsanız bu süre uzar.
Sörfe başlamanın bir yaşı olduğuna inanmıyorum çünkü önemli olan suyun içersin de ne kadar çok eğlenip, anın tadını çıkarabildiğinize bağlıdır. Ben Bali de iken 60 yaşında belki daha da üzeri bir kişinin sörfe başladığına tanıklık ettim. Tabi ki erken yaşta başlamak her zaman iyi bir sörfçü olabilmek için gereklidir ama dediğim gibi en iyi sörfçü suda en çok eğlenmesini bilendir. Yaşın bir önemi yok.

Pınar:  Dalga sörfü ülkemizde neden bukadar geride?Türkiye ve sörf iyi bir ikili olabilir mi ve bunun için neler yapılması gerekir?

Cihan:  Ben Türkiye de iken bunun uğraşını veriyordum. İnsanlara ilk önce Türkiye’de dalga olduğunu ve ardından sörf yapılabileceğini göstermeye çalışıyordum. Sonbaharda başlayıp kış aylarında devam eden her şiddetli fırtınada arkadaşlarımla Karadeniz’den Akdeniz’e kadar her yere sörf yapmaya ve bunu çekimlerle ispat etmeye gidiyorduk. Aslında bu tamamen bir gönül işi idi. Bir beklentimiz yoktu.
Sonrasında sörf ve sörf kültürünün öğrenilmesinin neden Türkiye için gerekli olduğunu İstanbul Üniversitesi Akademik Yılı açılış töreninde Başbakan Erdoğan’a, Bakanlara, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’na, akademisyenlere ve katılan 1000 dolayındaki diğer katılımcılara sundum. Türkiye kıyılarında verilecek sörf veya dalga eğitimi ile boğulma vakalarının nasıl azaltılacağı ve alternatif deniz turizmine nasıl katkı sağlanabileceğini uzun uzun anlattım. O gün Başbakan kürsüye geldiğinde bu konuda destek olacağına dair söz vermişti. Fakat akabinde bir ilerleme kaydedemedik ve ben sonra Bali’ye yerleştim.
Bugun sörf eğitimi veren gerek Kilyos da gerekse Kerpe de sörf okulları mevcuttur ve bu arkadaşlar gönülden sörf eğitimlerine devam etmektedirler. Umarım ilerleyen yıllarda bu okullara hakettikleri  bir talep oluşur.

Pınar: Buna tüm kalbimle katılıyorum, ülkemizde de sörf yapacak dalgalar var madem neden bunu tüm dünya görmesin?Bu hem turizm için hem de sörf'e gönül veren tüm insanlar için güzel bir seçenek olacaktır. Eminim güzel projeler ve sağlam bir destekle bundan sonra hakettiği yeri bulacaktır sörf.
Sohbetlerimizde en dikkatimi çeken şeylerden biri de sörfü ticarete karıştırmak istememen ve bu konunun senin için özel kalmasının daha doğru olacağını söylemendi.Ben senin gibi başarılı ve tutkulu sporcuların bunun okulunu açması ve bu alanda öğrenci yetiştirmesi taraftarı olsam da seni neden birtürlü buna ikna edemediğimi anlatır mısın lütfen?

Cihan: Küçükken en büyük hayalim, dünya haritasını açıp gözümü kapatıp parmağımı bir noktaya getirerek oradaki ülkeye gitmeyi düşlemekti.Ardından büyüdüm, okullara gittim ama her canım sıkıldığında  yine Dünya haritasını açıp hayallere dalardım ve sıkıntılarım geçerdi. İşte sörf bana bu hayallerimi gerçekleştirme imkanı verdi. 
Dünya’yı gezmenin sanıldığı gibi yüksek rakamlara mal olmayacağını öğretti. Gittiğim çeşitli ülkelerde tanıştığım yeni insanlar, yeni kültürler hep ufkumu ve hayallerimi genişletti. Diyorum hep, sörf bence en büyük okul ve dünyanın 4/3 ü sularla kaplı gidilecek ve keşfedilecek çok yer var.
Eğer ben burada okul açarsam bu sefer burada yaşamak zorunda kalıp sörften para kazanmaya başlayacağım. Fakat sörften para kazanmak bana hep sörfün üzerimdeki büyüyü kaybettireceğini ve maceralarımın biteceğini düşündürtüyor. Kısacası sörften para kazanmayı düşünmüyorum. İleride küçük çocuklara anlatabilecek bol bol maceramın olmasını tercih ederim.

Pınar: Sanki bir yogi ile  konuşuyor gibi hissettim birden:) , gerçekten felsefesi olan ve hayallerine oldukça sadık birisin.Karşımda hırçın dalgalarla dans eden savaşçı Cihan dışında, sakin ve huzurlu bir Cihan da var.
Konu buraya gelmişken sormak istiyorum, Bali de yaşıyorsun, nedeni sadece sörf olamaz diye düşünüyorum. Adanın birçok özelliğinden bahsettin ve çok ilginç manevi detaylara değindin, bunlardan da bahseder misin biraz?

Cihan: Haklısın, böyle olmamım nedeni elbette sadece sörf değil.Bali benim için bu dünyada doğa harikası olan cennetten bir adadır. İnsanları, dalgaları, sonsuz uzayıp giden pirinç tarlaları, tapınakları, günbatımları, dinsel törenleri, çocukları, lezzetli tropik meyva ve sebzeleri kısacası benim için adanın her şeyi çok güzel. Öyle bir ada ki sizi her zaman şaşırtabiliyor ve kendisine hayran bıraktırabiliyor. Bali, Tanrıların Adası (Island of Gods) diye bilinir. Adanın çözemeyeceğiniz bir çekim gücü ve enerjisi vardır. Herkes pozitif ve güleryüzlü kimse birbiri ile tartışmaz bile. Eğer birisi hata yapmışsa hemen "gülerek" karşı tarafa kendisini affettirmeye çalışır.

Hayat çok kolaydır. Mesela her sabah altı gibi kalkar gündoğumun da sörf yapar, sekiz dokuz gibi eve dönüp kahvaltı yaparım sonrasında işime bakar, öğlen dalga iyi ise yine sörf yaparım iyi değilse başka uğraşacak bi şeyler bulurum, akşam günbatımında tekrar sörf yaparım. Bali de o kadar çok zamanınız oluyor ki, dolu dolu yaşadığınızı hissediyorsunuz.

Bali sörf için dünyanın Hawai’i ile birlikte en iyi yeri olduğu gibi yoga içinde önemli noktalardan biri. Sağlıklı yaşamanın ve organik beslenmenin bizim ülkeye göre çok daha avantajlı olması beni adaya çeken diğer bir noktadır. Bütün gününüzü adada sıkılmadan spor ile geçirebilirsiniz.

Pınar: İşte bu cevapla Bali'ye toplu bir göç başlayabilir:)) Nasıl bukadar sakin kalabildiğin anlaşılıyor.
Bir de işin sağlık tarafı var tabi .Yoga ve beslenmeye biraz daha değinmek istiyorum.Yoga,ruhu, bedeni en önemlisi de zihni dinlendiren, arındıran en sevdiğim hobilerimden biri.Biliyoruz ki,  yoga ile omurga uzar, esner ve güçlenir; gövdenin merkezinin dayanıklılığı artar, bu da tüm bedeni ve duruşu etkiler. Düzenli yoga ile sırt ve kök kaslar güçlenir ve buna paralel günlük yaşamdaki duruş sağlıklı bir şekilde dönüşmeye başlar.Bu konuyu Bali'de yaşayan biri olarak , biraz detaylandırır mısın, Bali ve yoga neden iyi bir ikili mesela ve beslenme konusu, sahi sen ne yiyip içiyorsun da tüm gün dalgalarla dans eder gibi bir  enerjiyle savaşabiliyorsun?

Cihan: :) Önce beslenmeden başliym ozaman.her sabah kalktığımda aç karnına direkt bir bardak suyun içine iki tane yeşil limon sıkarım ve içerim. Hem güne iyi bir başlangıç yapmanızı hem de bütün gece aç kalan midenizi toparlamanıza yardımcı olur. Sonra vücudumu yavaş yavaş ufak egzersiz ve esnetme hareketleri ile uyandırırım. Kahvaltıda kesinlikle yumurta (bazen 4 tane) , yulaf ezmesi içine çeşitli kuru meyvalar, keten tohumu ve üzerine tarçın koyar, yerim. Bazen bu menüme organik ürünler ile yapılan granola’yı eklerim.Sonrasında ise çeşitli tropik meyvalar yerim.
​Bali’de ağırlıklı olarak sebze ve deniz ürünleri ile beslenmek mümkün. Bu yüzden bol bol sebze tüketirim. Kırmızı et yemeyi Bali’de bıraktım. Protein ihtiyacımı Asya ülkelerine has olan organik yetişmiş soya ürünlerinden yapılan Tofu ve Tempeh gibi yiyeceklerden alırım. Sörften her 30 dk. önce kesinlikle muz yerim ve sörf sonrasında protein’i yüksek olan gıdalar tüketmeye özen gösteririm. Özellikle de kocaman ve müthiş lezzetli olan brokoliler en büyük favorimdir. Kimi zaman çiğ çiğ bile yerim.
​Bali de en büyük şansım, organik ürünlere çok kolay ulaşabilmemdir. Daha önce adını sanını duymadığım o kadar çok lezzetli sebze var ki. Ayrıca bu organik marketlerin içinde kendilerinin yaptığı günlük taze yiyeceklere de ulaşmak mümkün. Sörften çok yorulduğum zamanlar arada bir yemek kaçamaklarımı buradan yaparım.
​Aksamları ise kesinlikle karbonhidratı keserim. Daha çok balık veya deniz ürünleri ve bol sebze tüketirim. Meyva da tüketmem çünkü früktoz da akşamları yağlanmaya yol açar. Eğer çok acıkırsam Balinin lezzetli ve 30- 40 cm. büyüklüğünde olan salatalıklardan tüketirim. Böylelikle iyice tokluk hissim artmış olur.
​Yoga ya gelince,Bali dünyanın en iyi yoga merkezlerinden biridir. Bali de insanlar herzaman güler yüzlü ve rahattır.Bunda yoga nın etkisi çok.Ayrıca Bali adasının dini Bali Hinduizmidir. Doğadaki en ufak canlının bile öldürülmesine müsade etmeyen bu sevgi ve barışçıl dolu din’in adaya hakim olması yoga tutkunlarını Bali’ye çekmektedir.Turistlerin pozitif bir amaç için gelmeleri Tanrıların Adası Bali’yi Dünya’nın çekim merkezi yapmaktadır.

Yoga benim için de çok yararlı ve düzenli olarak yapmamın en büyük nedeni de yine sörf tür çünkü yoga doğru nefes almayı öğretir.Sudayken bir aksilik olsa dahi yoganın verdiği kontrol gücüyle ve doğru nefesle bu aksiliği rahatlıkla avantaja çevirebilirsiniz.

Pınar: Harika bir beslenme sitilin varmış.Tekrar geçmiş olsun diyerek sormak istiyorum o talihsiz kazayı ve İstanbul a dönüş sürecini.Anlatır mısın neler hissettiğini ve şuanda neler yaptığını , sörf den uzaklaşmış olmak senin için oldukça zor olmalı...

Cihan: Geçen ay motosikletim ile gayet yavaş bir şekilde ilerlerken karşı şeritten gelen başka bir motosiklet ile çarpışmam sonucu kendimi yarı baygın bir şekilde ambulansta bulmuştum. Çekilen röntgen sonucu omzum kırılmıştı ve ameliyat olmam gerekiyordu. Şansıma da ada da bir tane bile Türk yoktu, tek başımaydım. Türkiye’den de kimseye haber vermemiştim, vermek de istemiyordum. Ameliyata girer çıkar kendi başımın çaresine bakarım diye düşünürken Bali deki arkadaşlarım bir şekilde diğer Türk arkadaşlarıma ve oradan da aileme ulaşmışlar.
İlk başta her şey ayarlanmış ameliyat a giriyordum. Ameliyatın başlamasına yarım saat filan kala Bali de yaşayan ama o sırada Paris de bulunan diğer bir arkadaşım bana ulaştı ve “orada masada kalırsın sakın ameliyat olma” diye ailem ile birlikte baskı yaptı ama kararlıydım ameliyatı orada olacaktım çünkü ağrım çok şiddetliydi ve o ağrıyla Türkiye dönmem mümkün değildi.
Ameliyatı yapacak doktor geldi, röntgenimi inceledi ve herhalde parçalanmış omuz kemiğimi yapamayacağını anlayınca “istersen ülkene git orda ameliyat ol” dedi. Bende ameliyat masasında yatarken bunu duyunca hiç düşünmeden Türkiye ye dönmeye karar verdim.

Tam 13 saat havada toplam da 18 saat kırık omuzla İstanbul a geldim. Ameliyata aldılar ve ameliyat sonucu donör den alınan uyluk kemiği parçası, dokuz vida ve plaka takıldı.
Evet sörften uzun bir süre uzak kalmış olabilirim ama moralimi bozmamaya çalışıyorum. Her kapının başka bir kapıya açıldığına inancımdan dolayı bu kazanın da benim hayatımda yeni kapılar ve fırsatlar açacağına inanıyorum. Uzun bir süre Türkiye’ye gelmemiştim ama şimdi yeniden bir şekilde ülkemdeyim.

Pınar: Dönüşüne  bu tatsız  kaza sebep oldu belki ama en azından senin ağzından tüm ayrıntılarıyla "aşk" diye tabir ettiğin sörfü tanıma, tanıtma ,yanlış bildiklerimizi düzeltme, sörf yapmak isteyecek potansiyel bir kitleye ulaşabilme ya da bu bilgilerden sonra yeni bir talep oluşturulabilme şansına sahip olduk.Merak ettiğim diğer birşey de; sörf den önce ve sörf ten sonra diye ikiye ayırsak hayatını, neler kazandın, neler değişti?

Cihan: Doğru söylüyorsun zaten başta da söylediğim gibi, hiçbirşey sebepsiz değil.Sörf ile beraber tamamen hayatım değişti. Sörf bana hayattan ne beklediğimi bulmamı ve hayatı daha kolay nasıl yaşayacağımı gösterdi. Yapmak istediklerimi gerçekleştirmemdeki en büyük etken dalgalardan bana gelen cesaret duygusudur.Ayrıca büyük dalgalar karşısında siz ne yaparsanız yapın ona engel olamayacağınızı bildiğiniz için kendinizi doğa karşında bir hiç olarak hissetmek duygusunu öğrenmem, her karaya ayak basışımda hayat a karşı beni daha vurdumduymaz yapıyor ve her şeyi kafaya takmamaya başlıyorum.
Sörf yaptıkça ne kadar çok insan tanımış olsam da, sörf’ün beni yalnızlaştırdığını fark ettim. Hayatımı ve düşüncelerimi sürekli dalgalara endekslediğimden dolayı  başka bir şey yapmaktan zevk alamıyor veya sörfçü olmayan biri ile birkaç saatten fazla vakit geçiremiyorum.Bu iyi bir huy mu yoksa kötü bir huy mu bilemedim fakat gelecekte buna bir çözüm bulmam gerecek.

Pınar: Bu gerçekten zor bir durum.Umarım çözebilirsin.
Cihan, seni Burn reklamlarında tanımıştı Türkiye, peki bundan sonrası için yapmayı düşündüğün bir projen var mı,tekliflere açık mısın?

Cihan: Omzum kırık olduğundan dolayı iyileşme sürecini beklemekteyim. Bu arada diğer hayalim olan yaşadıklarımdan ve düşüncelerimden oluşan, hayallerini gerçekleştirmek isteyenlere destek olacak bir kitap yazmak istiyorum. Epeyden beri birikmiş notlarım var. Onları toparlayıp ortaya iyi birşeyler çıkarma niyetim var.
Omzum iyileştikten sonra ise bir süre Türkiye de kalıp, buradaki fırtınaları, dalgaları tekrardan kovalamayı düşünüyorum. Bunun içinde arkadaşlarla bir film projemiz var fakat henüz tam netleşmeden açıklamam doğru olmaz.

Pınar: Tebrik ediyorum şimdiden.Umarım en kısa zamanda bu projeyi gerçekleştirirsin eminim çok ses getirecektir. Bahsettiğin film projesi, yalnızca Türkiye'de de sörf yapılabileceğini kanıtlamak değil aynı zamanda birçok havada kalan sorunun da cevabını içerecektir  diye düşünüyorum.Tam da bu noktada,  Sörfe ilgi duyanlara ne gibi tavsiyelerin olacak?

Cihan: Teşekkürler, dediğim gibi zamanı gelince bu proje hakkındaki tüm sorularını cevaplıyor olacağım.Soruna gelince, açıkçası kimse sörfe ilgi duymasın derim. Çünkü sörf dünyanın en büyük bağımlılığı. Eğer hayatınızda radikal kararlar alma cesaretini gösteremeyeceksiniz, sörfe başlamayın, düzeniniz de bozulmasın. 

Pınar:  Bu bilgilerden sonra birçok kişi olmadığı kadar kararlı olacaktır:))  Son olarak, sözü sana bırakıyorum, eklemek istediğin birşey var mı? Sörfle ilgilenen ve sana ulaşmak isteyenler ne yapmalı?

Cihan: Pınar öncelikle sana teşekkür ediyorum çünkü uzun bir süre Türkiye’de yoktum ve uzak kalmıştım. Kaza yüzünden dönmüş olsam da, tekrardan planlarımı, projelerimi bu hoş söyleşi ile anlatma şansı bulabildim.

Hayallerini gerçekleştirmek isteyenlere korkmamalarını, hayatın risk aldıkça daha güzel, heyecanlı ve tutkulu olduğunu unutmamalarını söylemek isterim. Siz kendi hayalinize koşarken hayat bir şekilde size yardımcı oluyor ve yeni kapılar açıyor, yeni fırsatlar doğuruyor. 

Hayat’a karşı beklentilerinizi az tuttukça ve en ufak şeylerden bile mutlu olmasını bildikçe yaşamınızda neyi istiyorsanız gerçekleştirebilirsiniz.Hatırlatmak gerekir ki sadece 1 kez bu dünyada yaşayacağız.

İyileşene ve eski formuma dönene kadar Türkiye’de kalacağım. Ne kadar sürer şimdilik bilmiyorum fakat iyileşir iyileşmez tekrar yeni maceralara ve dalgalara döneceğim. Bana ulaşmak ve neler yaptığımı bilmek isteyenler, websitem olan; www.blackseasurfers.com u takip edebilirler.

Pınar: Ben de sana çok teşekkür ederim Cihan. Bukadar içtenlikle cevapladığın ve birçok kişiye rehber olduğun için.

Evet ,bu harika söyleşinin ardından farklı bir boyuta geçtim diyebilirim.Sadece sörf değil aynı zamanda, dönem dönem hepimizin sorguladığı ama şehir hengamesinde birtürlü sonuca vardıramadığı cevap bulamadığı hayata dair herşeydi konu...Hayatın, bizlere ezberletilmiş kalıp yaşamlardan ibaret olmadığını gösteren iyi bir örnek Cihan.Koskoca bir yaşamı küçük bir sörf tahtasına sığdırmış ve hayallerinin peşinden gitmiş.Peki siz hayalleriniz için "düşünmek"  dışında ne yaptınız?...

Herkesin kendi hayalini, gerçeğe dönüştürmesi dileğiyle....

Pınar TOK






İlham aldıklarım...

İlham aldıklarım...
PROF.DR.SEVİL ATASOY

İlham aldıklarım...

İlham aldıklarım...
BETÜL MARDİN

Güzel ANNEM sen hep benimlesin💜

Güzel ANNEM sen hep benimlesin💜
Annem

W.SHAKESPEARE

Serçenin ölmesinde bile bir bildiği vardır kaderin, şimdi olacaksa bir şey yarına kalmaz, yarına kalacaksa bugün olmaz. Bütün mesele hazır olmakta.

İLETİŞİM FORMU

Ad

E-posta *

Mesaj *


Bu Blogda Ara

Translate

Blog Arşivi

HER ŞEYE RAĞMEN GÜLÜMSE

HER ŞEYE RAĞMEN GÜLÜMSE
GÜLÜMSEMEK GÜLÜMSEMEYİ ÇEKER ;)

sporun her rengi

sporun her rengi
JET SKİ sevenler

PİLATES AŞKI

PİLATES AŞKI
SAĞLIKLI YAŞ ALMAK İÇİN