The Latest




Bakanlık onaylı aldığım eğitim sonucunda bir ilkyardımcı olarak sesleniyorum herkese. Pandemi sürecinden bu yana o kadar çok 'özellikle' kalp krizinden ani ölümler var ki, bu çok ama çok üzücü. Bu eğitimin hepimiz için zaruri olduğuna inanıyorum. Bu bir sosyal sorumluluk, lütfen önemseyelim…


Günlük hayatımızda beklenmedik kazalar, ani rahatsızlıklar ya da doğal afetler her an karşımıza çıkabilir. Bu gibi durumlarda sağlık ekipleri gelene kadar yapılan ilk müdahale, hayat kurtarıcı olabilir. İşte bu yüzden ilkyardım bilgisi her birey için hayati önem taşır.


İlkyardım, herhangi bir kaza ya da ani hastalık durumunda, profesyonel tıbbi yardım gelene kadar yapılan geçici ve doğru müdahalelerdir. Doğru uygulandığında, hem hayat kurtarır hem de hastanın durumunun kötüleşmesini önler. Örneğin; solunumu duran bir kişiye uygulanan suni solunum ya da kalp masajı, onun hayata tutunmasını sağlayabilir.







İlkyardım bilmek, sadece başkalarının değil, kendi hayatımızın da güvende olmasını sağlar. Aile bireylerimize, arkadaşlarımıza ya da bir yabancıya doğru şekilde müdahale edebilmek, toplumda dayanışma ve bilinçli bireylerin artmasına katkı sağlar.


İlkyardım eğitimi almak ve bu bilgileri taze tutmak, herkesin sorumluluğudur. Unutmayalım ki; bir hayat, bazen saniyelerle kurtulur ve o saniyelerde yapılacak doğru bir müdahale, bir ömrü değiştirebilir.







İlkyardım Yanlış Yapılırsa Ne Olur?


İlkyardım, doğru uygulandığında hayat kurtarıcıdır; ancak yanlış yapıldığında ciddi sonuçlara yol açabilir. Bu nedenle ilkyardım bilgisi sadece bilinmekle kalmamalı, aynı zamanda doğru ve güncel şekilde öğrenilmelidir.


Yanlış yapılan bir ilkyardım müdahalesi, kişinin durumunu daha da kötüleştirebilir. Örneğin; bilinci kapalı bir kişiye su içirmeye çalışmak, solunum yollarının tıkanmasına neden olabilir. Kırık olan bir uzvu bilinçsizce hareket ettirmek ise iç kanamaya ya da daha büyük bir hasara yol açabilir. Kalp masajı yaparken yanlış noktaya basmak, kaburga kırıklarına veya iç organlara zarar verebilir.


Ayrıca, yanlış bilgiyle yapılan müdahaleler zaman kaybına yol açar. Bu da sağlık ekiplerinin müdahalesine kadar geçen sürede hastanın hayati riskini artırabilir. İlkyardım sadece iyi niyetle değil, bilgi ve bilinçle yapılmalıdır.


Sonuç olarak, ilkyardım bilmek kadar, doğru bilmek de çok önemlidir. Yanlış yapılan ilkyardım, fayda yerine zarar getirebilir. Bu yüzden herkesin temel ilkyardım eğitimi alması ve gerektiğinde bilgilerini güncellemesi, hem kendi hem de çevresindekilerin güvenliği için büyük önem taşır.


Sağlıkla...


PINAR TOK


Eğitim ve bilgi için
www.ilkyardimkursu.info
0530 794 44 61



 


Yoga, fiziksel bir aktiviteden çok daha fazlasıdır; aynı zamanda zihinsel bir yolculuktur. Matın üzerinde geçirdiğin o dakikalar, bazen sadece bir duruş denemesiyle başlayan, sonunda kendini sorgulatan bir maceraya dönüşebilir. Peki yoga matında yaşanan o küçük zaferler ve bazen trajikomik anlar hakkında biraz konuşalım mı?


“Aşağı Bakan Köpek mi, Kaçan Köpek mi?”


İlk yoga dersine katıldığında eğitmen sana “Aşağı Bakan Köpek” yapmanı söylediğinde bunu daha önce hiç duymadıysan garip karşılayabilirsin. İçinden “Köpek mi oldum şimdi?” diye düşünürken, bir anda matın üzerinde şekilden şekile girip, üzerinde ters durmaya çalışırsın. Ancak aynadan baktığında poz, daha çok kaçmaya çalışan bir kaplumbağaya benziyor olabilir. İyi haber: Kimse senin neye benzediğini umursamıyor, herkes kendi dengesiyle uğraşıyor! Bu arada bu pozun ismi ne alaka diyorsan, köpekleri izle derim. Köpeklerin doğal duruşundan ilham alınmış, köpeklerin gerinirken ön patilerini uzatıp başlarını aşağı eğdiği bu duruş, bedenin esnemesi ve gevşemesi için mükemmel bir metafor olarak kabul edilmiş. Ayrıca, yoga felsefesine göre bu poz, bedenin enerjisini yeniden düzenleyip sakinleştirici bir etki yaratır. Sırt ağrılarına ne kadar iyi geldiğine, duruş bozukluğunu nasıl düzelttiğine dair ayrı bir yazı şart olur...


“Zihin Boşaltma Çabası ve Tartıştığın kişi”


Yoga sadece fiziksel bir pratik değil; zihni susturmayı öğrenme sanatı. Eğitmen “Nefesine odaklan ve sadece anı yaşa” dediğinde , sen bir yandan anı yaşarken diğer yandan kendini, akşam yemeğinde ne yapacağını  veya tartıştığın kişiyi arayıp neler söyleyeceğini düşünürken bulabilirsin. Sonra kendini suçlayıp tekrar nefese dönersin. İşte yoga bu! Sürekli bir geri dönüş hali...


“Savasana ve Gizli Şekerleme”


Savasana, yoganın sonunda yapılan dinlenme pozudur. Ama çoğumuz için bu poz, “Biraz daha kalsam uyurum” pozisyonuna dönüşür. Eğitmen sana rehberlik ederken, sen çoktan rüyalara dalmış olabilirsin. Kim bilir, belki de en derin meditasyonun sırrı buradadır?


“Matta Düşmek Hayatın Bir Parçası”


Denge pozlarında düşmekten korkma. Çünkü yoga bize şunu öğretir: Düşmek hayatın doğal bir parçasıdır. Matta düşmeyi öğrenirsen, hayatta da dengeyi daha kolay bulabilirsin. Ayrıca, düşüş sırasında diğer öğrencilerle göz göze gelmek eğlenceli bir bağ kurma anına dönüşebilir.


“Sonuç: Yoga, Kendinle Dalga Geçme Sanatıdır”


Yoga sana sadece esneklik kazandırmaz, aynı zamanda hayatı çok ciddiye almaman gerektiğini de öğretir. Her düşüş, her beceriksiz an, senin bir parça daha insancıl ve eğlenceli olmanı sağlar.


Yani, yoga matını ser, biraz gülümse ve kendini ciddiye almadan bu yolculuğun tadını çıkar. Unutma, en zor poz “kendinle barışma pozudur.” Ve o poz, matın dışında da çok işe yarar...




Yoga, yalnızca bedeni değil, ruhu da besleyen bir disiplindir. Zihni ve bedeni bir bütün olarak ele alması sayesinde ruhsal anlamda pek çok fayda sağlar. İşte yoganın ruha olan etkileri:



1. Ruhsal Huzur ve Sakinlik Sağlar


Yoga, zihni sakinleştirerek günlük hayatın karmaşasından uzaklaşmana yardımcı olur. Meditasyon ve nefes çalışmaları, içsel huzuru bulmana olanak tanır. Bu pratikler, özellikle kaygı ve endişe gibi duygusal dalgalanmaları yatıştırır.


2. Kendini Tanımana Yardımcı Olur


Yoga, içsel bir yolculuktur. Her duruş, her nefes, kendinle baş başa kalman için bir fırsattır. Bu süreç, güçlü ve zayıf yönlerini fark etmene, duygularını kabullenmene ve kendini daha derinden tanımana yardımcı olur.


3. Zihinsel Esneklik ve Dayanıklılık Geliştirir


Yoga, sadece bedeni değil, zihni de esnetir. Hayatta karşına çıkan zorluklara daha sakin bir şekilde yaklaşmanı ve duygusal dayanıklılığını artırmanı sağlar. Denge pozlarında düşmek, yaşamda hatalar yapmanın doğal olduğunu kabullenmene ilham verir.



4. Ruhsal Dengede Kalmanı Sağlar


Yoga, dengeli bir zihin ve beden bağlantısı yaratarak ruh halini düzenler. İçsel huzur ve dengeyi bulmak, dış dünyadaki kaosa rağmen içinde bir istikrar yaratmana yardımcı olur.


5. Şükür ve Pozitiflik Geliştirir


Yoga pratiği, “anda” olmayı öğreterek hayatındaki güzelliklerin farkına varmanı sağlar. Şükür duygusu geliştikçe, pozitif bir bakış açısı kazanırsın. Bu da ruhsal doyumu artırır.


6. Bağ Kurmayı Güçlendirir


Yoga, sadece kendinle değil, çevrenle de derin bağlar kurmana olanak tanır. Sevgi ve empati gibi pozitif duyguları besler, insanlarla ve doğayla daha anlamlı bir bağ kurmanı sağlar.



Sonuç


Yoga, ruhunu dinginleştirip canlandırırken, kendini bir bütün olarak hissetmene yardımcı olur. Her nefes alışında, her hareketinde, yaşamın kendisine daha çok bağlanırsın. Yoga yapmak, ruhuna bir hediye vermek gibidir. Bu hediyeyi kabul et ve yolculuğun tadını çıkar!


Çıkar demişken, senin gelişmeni desteklemeyen, hayallerine ortak olmayan, enerjini kısıtlayan, mutlu olduğun şeylere saygı duymayan, yapıcı değil yıkıcı eleştirilerle seni yolundan alı koymaya çalışan kim varsa hayatından çıkar... 


Sevgiyle kal,


PINAR TOK


 


Hepimizin dinlerken ruhuna dokunan besteler vardır, çoğunda kendimizden bir parça buluruz. Bu yüzdendir ki hüzünlenir ve tüm dikkatimizi verir adeta o şarkıdaki duyguları birer birer yaşarız. Bazen yarım kalan şeyleri, bazen kaybettiklerimizi, bazen de kimseye söyleyemediklerimizi...

Aşk, kalbin en derin köşelerinde yankı bulan bir melodi gibidir. Her notası, içsel bir sükûnetin, bazen de fırtınaların parçasıdır. Aşkın bestesi, yalnızca sözlerle değil, duygularla yazılır. Öyle olmasa nasıl duygulanırdık dilini bilmediğimiz şarkılarda... İçinde sevdanın en saf hallerini, acıların en keskin izlerini, mutluluğun en nadide anlarını barındırır. Birçok zaman, aşkı anlatan kelimeler yetersiz kalır; işte o anda bir şarkı devreye girer. Aşk, en güzel halini bir melodinin içinde bulur; her akor, sevdanın izlediği yolu anlatan bir işarettir.

Her bir notası, bir öpücüğün, bir sarılmanın, bir ayrılığın ya da bir kavuşmanın sesidir. Sözler ne kadar güçlü olursa olsun, müzik aşkı daha derinden anlatır. O, kelimelerin dile getiremediği duyguları sessizce fısıldar. Bazen bir şarkının ilk notası, seni sarar; ne kadar zor bir gün geçirmiş olsan da, o melodiyi duyduğunda tüm dünyan durur. İçindeki huzuru, bu müziğin seni nasıl sarmaladığını anlatacak kelimeler bulamazsın. Aşk, böyle bir anda anlam kazanır: Bir şarkının içinde, bir ömre bedel duyguların en yoğun hâlinde.

Bu eserleri yaratan o duyguların temelinde müthiş hikayeler oluyor. Beni derinden etkileyen bu eser ve hikayesi, günümüz dünyasında hasret kaldığımız tüm duyguları notalarında barındırıyor. Kendisi kadar hikayesi de ruhumuzu sarıp sarmalıyor;



''Tatyos Efendi (Tatyos Enserciyan) Osmanlı döneminde, 1851 yılında İstanbul’da doğmuş Ermeni asıllı bir Türk musikisi sanatçısı, bestekâr ve güftekârdır. Onun ne düşündüğünü, neler hissettiğini yüzünden ve gözlerinden okuyabilen, anlayabilen birkaç dostundan başka kimsesi yoktu. Koltuğunun altında kemanı, tütünden sararmış bıyıkları, uykusuzluktan çökmüş gözaltları ile hayatın yükünü omuzlarında taşıyan, çocukluğundan beri dilini gönlüne hapseden, hissettiklerini dile vuramayan, kendisini ancak ve ancak kemanıyla anlatabilen biriydi o. Bu özelliğini de Gamzedeyim Deva Bulmam isimli eserinde net olarak görüyoruz.

Tatyos’un, Ortaköy'de bir çocukluk aşkı varmış. Kendi cemaatinden olan kızın ailesi aniden Erivan'a göçünce kavuşamamışlar. Tatyos da sonradan şimdiki eşiyle evlendirilmiş. O şarkıyı söylediği ilk gece kızın İstanbul'a döndüğünü ve otuz yıldır evlenmeyip kendisini beklediğini öğrenmiş Tatyos.

Kemani Tatyos Efendi Gamzedeyim Deva Bulmam hikayesi, maalesef yarım kalmış bir aşk hikayesidir.

'Gamzedeyim deva bulmam' parçası bilinenin aksine parçadaki kelime grubunun esasında 'gamze' ile bir ilgisi yoktur. Burada Tatyos kendi için gam' ın vurduğu kişi olduğunu ve gama müptela kaldığını ilan etmektedir. Eserin devamındaki dizelerinde de garip olduğundan ve elemin kendisini terk etmediğinden bahsederek devam eder. 

Gam-zedeyim deva bulmam/Garibim bir yuva kurmam/Kaderimdir hep çektiren/İnlerim hiç reha bulmam

Elem beni terk etmiyor/Hiç de fasıla vermiyor/Nihayetsiz bu takibe/Doğrusu takât yetmiyor

Ehl-i dilin yoktur kadri/Uğraşma gel Tatyos gayri/Eserin çok kıymetin yok/Git talihine küs bari

Tatyos Efendi, “Gamzedeyim Deva Bulmam” eserini ilk kez söylemesinden bir ay sonra ince hastalığa yakalanmış. Daha doğrusu evveliyatında da var olan veremi tekrar nüksetmiş. Yıllardır onu suskunluğa gark eden kara sevdası artık dayanılmaz hale gelmiş. En yakın arkadaşı Ahmet Rasim bile Tatyos Efendi'nin bu halinin sebebini kendisinden öğrenememiş. Ta ki o mektuba kadar...

İşte asıl kalbimizden vurulduğumuz kısmına geliyorum hikayenin ;

Ahmet Rasim Bey, Tatyos'un kilisede yapılan cenaze töreninin sonunda oturduğu yerden kalkarken kilise sırasına bırakılmış bir zarfı fark etmiş. Zarfın üzerinde, “Tatyos ile birlikte defnedilecektir” yazıyormuş.

Zarfı, otuz yıl önceki çocukluk aşkı olan kadın, Ahmet Rasim Bey'e fark ettirmeden onun yanındaki sıraya koymuş. Ahmet Rasim, fark edince zarfı alıp usulca ceketinin cebine koymuş.

Zarfın kendi yanına konulmasının bir tesadüf olamayacağını düşünüp, zarfın içindekileri okumanın belki de Tatyos'a karşı ifa edilecek son görev olacağına kanaat getirmiş. Yalnızca Ahmet Rasim Bey tarafından görülen ve yarım saat sonra Tatyos'un naaşı ile birlikte toprağa verilen zarfın içindeki kağıda, Gamzedeyim Deva Bulmam sözleri karşılığında şu dizeler yazılmıştı:

Gam-zedesin devan benim/Garip kuşsun yuvan benim/Çektiğimiz yeter gayri/Kaderimsin inan benim

Takat yetişmez eleme/Bülbül imrenir çileme/Bizim şu kara sevdamız/Kalsın öteki aleme

Elbet kadrini bilirim/İste canımı veririm/Küsme talihine Tatyos/Çok durmam ben de gelirim

Bu dizelerin ardından yapılacak en güzel şey bu değerli eseri, şimdilerde olmayan o değerli duygularla dinlemek ve hissetmek olacaktır...

Sevgiyle,

Pınar Tok




Ülkemizin en köklü markalarından biri olan Çift Geyik Karaca'nın Genel Müdürü, değerli iş insanı Cihat Özbekli ile tekstil ve hazır giyim sektöründeki durumu ve markanın yeniliklerini konuştuğumuz, sadece iş değil hobilerin başarımız üzerindeki olumlu etkilerini değerlendirdiğimiz bir söyleşi daha sizlerle...

Tekstil ve hazır giyim sektöründeki durum nedir. Son dönemdeki enflasyonist ortamdan sektör nasıl etkileniyor?

Tekstil ve hazır giyim, son dönemdeki enflasyonu birçok sektörde olduğu gibi çok yakından hissediyor olmasının dışında ÜFE TÜFE parantezini en çok hisseden sektörlerden birisi çünkü biz müşterilerimizin önüne çıkardığımız ürünlerin aslında nelere mal olacağını 5-6 ay önceden gören bir sektörüz. Ham madde artışları, kur artışı, bununla birlikte Türkiye'de son iki senedir asgari ücretle dolayısıyla da paralelinde işçilik ücretlerine gelen yoğun zamlarla aslında çok dalgalı bir deniz gibi ve bir türlü durulmuyor. Şu an hem biz hem de müşterilerimiz yeni fiyatlara alışmaya çalışmaktan da vazgeçtik çünkü onlara alışınca onlarla bir gönül bağımız oluyor , alışmamakta fayda var. Çok hızlı, inanılmaz bir ralli var ama sektördeki genel durum kötü değil. Hala şuanda pazarda bir hareketlilik söz konusu fakat  fiyat stabilizasyonu adına çok zor bir dönemden geçiyoruz.

Pandemiden sonra hepimiz internet üzerinden alışveriş yapmaya alıştık. Bu konuda neler düşünüyorsunuz. Markalar nasıl etkilendi bundan?

İnternet alışverişi konusunda ben pandeminin başında da aynı şeyi söylemiştim, şimdi de aynı şeyi söylemeye devam ediyorum. İnsanoğlunun sosyal varlık olması gerekliliği ve bundan vazgeçemeyeceği konusunda net bir görüşüm var. Evet pandemiyle birlikte online alışverişteki pay arttı, zaten artacaktı o tarafta bir boşluk vardı. Herkesin iddia ettiği gibi, "bundan sonra herkes her şeyini online alır, artık offline mağazacılık biter gibi" konulara ben o gün de katılmıyordum, bugün de haklı olduğum ortaya çıktı. İnsanlar pandemi çıkışıyla birlikte tekrar mağazalara hücum ettiler ve offline pazar çok hareketlendi. 

Doğal olarak insanız biz, birbirimize bir şekilde bir şey satacaksak bile; görmek, dokunmak ,bakmak, o mimiğini hissetmek duygusunu geçirmek istiyoruz. Bu arada online pazarda halen bir boşluk var bence. O boşluğun dolması demek, offline'ın yok olması demek değil ama yine de marka oluyorsanız, duygularınız varsa, müşteriyle yüz yüze olmak, onların dokunabildiği, girip çıkabildiği mağazalarda olmak çok önemli diye düşünüyorum.

Markanızın sosyal sorumluluk konusuna bakışı?

Markamızın sosyal sorumluluğa bakışı aslında çok kökenine dayanan bir hikayesi var bunun. Bizim markamız 1917'de Cumhuriyetten önce kurulmuş dolayısıyla milletiyle derin hukuku olan bir marka. Özellikle de bizim gibi markaların millete karşı sorumlulukları olduğuna gerçekten yürekten inanıyorum dolayısıyla şöyle düşünüyorum; biz bireyler olarak networkümüzde bin kişi olabilir, iki bin kişi olabilir, çok iyi networklerde beş bin kişi olabilir...Markanın milyonlara ulaşan networkleri var, bizim markamızın sadece önünden geçen insanlar senede on milyon, yirmi milyon kişi dolayısıyla biz bunun hakkını vermeye çalışıyoruz ve yapmak istediğimiz şey insanlarımıza iyi şeyleri hatırlatmak, kötü şeylerden uzak durmayı yeniden ifade etmek çünkü çok yorulduk gerçekten toplum olarak da. İnsanlara selam vermeyi, "merhaba" demeyi "günaydın" demeyi, "eline sağlık" demeyi, birbirimize sarılmayı, iyiliğin çok önemli bir kıymet olduğunu, bir erdem olduğunu hatırlatıcı ciddi sosyal sorumluluk projeleri yapıyoruz ve bunu sürekli kılmayı planlıyoruz ve bunu yaparken de gerçekten bir ticari amaç gütmüyoruz. Bize verilen görevin, pozisyonun hakkını vermeye çalışıyoruz hepsi bu.

Markanızdaki yenilikler?

Markamızdaki yenilikler konusunda heyecanlıyız, bunu sohbetlerimizde konuşmuştuk sizinle. Şuanda Karaca olarak hem kadın tarafında hem de home tarafında iki ayrı projeyi hayata geçirmek üzereyiz. Çok uzun zamandır üzerinde çalışıyoruz. Kadın koleksiyonumuz muhtemelen 2023'ün temmuz ayında, home koleksiyonumuz da 2023'ün haziran ayında ilk mağazalarıyla müşterilerinin karşısında olacaklar. Hızlı bir girişe hazırlanıyoruz. Umarım müşterilerimiz de buna teveccüh gösterecektir.

Kadın koleksiyonu fikri nasıl oluştu?

Kadın koleksiyonu fikri aslında bizim çok geç kaldığımız bir konu çünkü Karaca kökenlerinde dominant bir kadın markası. Sonrasında bizden önceki yönetimin özellikle dümeni çevirdiği ve neredeyse komple erkeğe döndüğü bir tarihi var ama zaten kadın ağırlıklı, kadının çok iyi bildiği, Türk kadınının çok iyi tanıdığı bir marka Karaca. Biz bir moda perakendesi işi yapıyoruz ve aslında bizim büyüme hedefimiz mitoz bölünerek büyüme yani Karaca katma değerli ve prestijli bir marka dolayısıyla açabileceği mağaza sayısı sınırlı. Şuanda bizim Türkiye genelinde 70 mağazamız var bunu 80-85'in üzerine çıkarma ihtimalimiz yok zaten bizim mağazamıza hizmet edecek o kadar nokta yok Türkiye'de. Dolayısıyla mitoz bölünerek 80-85 erkek mağazası ardından bir bu kadar da kadın mağazası ve home mağazası diye bir büyüme planımız var. Yaptığımız ve bildiğimiz bir iş, perakendeyi ve modayı iyi biliyoruz. Kadını da öğrenmeye çalışacağız en kısa zamanda. Eminim kadınlar çok kısa zamanda bize kendilerini öğretecekler. Heyecanlıyız, çok heyecanlıyız...

Başarılı bir iş insanı olmanızın yanında bir de hobinizden yani şiir okuma sevdanızdan bahsedelim istiyorum. Biliyorum ki birçok takipçiniz var ve oldukça başarılı giden de bir youtube kanalınız var. Nasıl başladı bu merakınız?



Bunu sizinle olan bireysel sohbetlerimizde konuşmuştuk, burada bir kere daha tekrar edeyim; 

Bence özellikle bizim gibi pozisyondaki insanların mutlaka bir hobisi olmalı, becerebilirlerse iki hobisi olmalı. Hayata tutunabilmek için, sağlıklı kalabilmek için, sağlıklı düşünebilmek için ve işinde, kariyerinde verimli olabilmek için mutlaka ihtiyaç var. 

Şiir okumak, benim için balık tutmak gibi, jogginge gitmek gibi, spor yapmak gibi gerçekten çok değerli bir hobi. Şiir ve edebiyatı çok seviyorum. "Şiir söylemek" derler mesela, şiir söylemeyi şarkı söylemek gibi çok dinlendirici buluyorum fena da söylemediğimi düşünüyorum. Dolayısıyla iyi yapmaya çalıştığım bir iş olarak gördüğüm için yapıyorum ki zaten felsefem gereği, yapamadığım, kötü yaptığım bir şeyi sürdürmem hiçbir yerde, hobi bile olsa sürdürmem. Maalesef böyle bir huyum var, eğer bir şey yapıyorsam olabildiğince iyisini yapmak zorundayım. Çok büyük keyif alıyorum. Edebiyat çok naif çok nazik bir şey zaten. Şiir de onun çok kıymetli bir süsü. Dolayısıyla keyfimiz yerinde...

Zaman yönetimindeki ustalığınızı bilen biri olarak sormak istiyorum, iş dışında hobilere de zaman ayırmanın formülü nedir?

İş dışındaki hobilere zaman ayırabilmek için bunu gerçekten istemek lazım. Çok istemek lazım çünkü hepimiz şunu kabul edelim, insanlar birçok şeye zaman ayırabiliyor. Yani örneğin çok yoğun olsak bile bir akşam zaman ayırabildiğimiz bir iş yemeği ya da zaman ayırabildiğimiz 2-3 günlük seyahatler ya da gerçekten çok da mühim olmayan bir toplantı gibi aslında zaman ayırmasak da olan birçok şeye zaman ayırdığımız anlar mutlaka oluyor. Eğer "ben bunu yapmak zorundayım, benim hayatım için, sağlığım için, mutluluğum için bu lazım" diye kararlıysanız mutlaka zaman bulursunuz. Bir de günümüzün bizim zamanımızı çok hızlı tüketen diğer canavarlarından olabildiğince kaçabilmek lazım. Yani sosyal medya tarafındaki aşırılıklar, televizyonlar, dijital platformlar...Bu taraflardaki aşırılıklar gibi işlerden kaçmayı becerirsek mutlaka iyi şeylere zaman bulabileceğimizi düşünüyorum ben.


Gençlere tavsiyeleriniz?

Gençlere tavsiyem; birincisi, ikincisi, üçüncüsü, dördüncüsü, yüzüncüsü ve beş yüzüncüsü kitap okumaları bir kere her şeyden önce.. Maalesef yeni dönem gençlik, bir önceki sorunuzu cevaplarken söylediğim gibi dış dünya canavarlarıyla çok içli dışlı. Sürekli bir sosyal medya tarafında ya da dizi, film seyretme, 15 bölümlük bir diziyi iki günde bitirme yarışları yapan bir gençlikle karşı karşıyayız.

Ciddi anlamda kitap okusunlar, bu çok önemli bir konu. İnsanların entelektüel olabilmesi için, bir şeyler bilebilmesi, yarın öbür gün hayata katkı verebilmesi için çok önemli. Onun dışında da, bu bana ait değil zaten çok popüler oldu, herkes konuştu; İlber hocanın seyahat tavsiyesi vardı, buna yüzde yüz katılıyorum. Bunun için her türlü ekonomi ayrılabilir. İlla çok büyük paralara ihtiyaç yok. Mutlaka görmek lazım, ülkemizin en önemli sorunu bu. Daha fazla gören, daha fazla görgü sahibi bir nesle ihtiyacımız var. Ben bu ikisiyle bu bahsi kapatayım vesselam.

Bireylerin kendilerini ve sınırlarını keşfetmesine katkı sağlayan, rutin hayatın stresini azaltan, günlük motivasyonu arttıran hobiler iş yaşantımızdaki başarımız için de oldukça önemli. 

Sevdiğiniz 3 hobi bulun; biri para kazanmak için, biri sizi zinde tutmak için ve biri de yaratıcı olmak için...

SAĞLIKLA KALIN,

PINAR TOK


 



Değerli dostum, hepimizin en sevdiği doktorlardan biri olan sevgili Murat Topoğlu ile geçenlerde instagram hesabım olan pinarla_hayatin_renkleri üzerinden gerçekleştirdiğimiz keyifli ve sağlık dolu canlı söyleşimizi kaçıranlar için yazıya döktüm. Sizlerden gelen yoğun soruların özetini kendisine sorarak, cevapları sizlerle buluşturdum. Hepinize keyifli ve sağlıklı günler dileğiyle...

Kendisi gibi ekibinin de güler yüzlü ve pozitif enerjili oluşuyla birleşen enerjim söyleşimize harika bir renk kattı. Misafirperverlikleri için sonsuz teşekkürler diyerek bana yolladığınız soruların ilkini yöneltiyorum;

Sevgili Murat spor yapmadan sadece diyetle zayıflanır mı?

Spor yapmadan zayıflanır evet, mesela benim 50-60 yaş üzeri birçok hastam var. Hepsinin kalp rahatsızlıkları, aynı zamanda diz kapaklarında kireçlenme, bellerinde fıtıkları var. Onlar gerçekten de spor yapmaya uygun insanlar değiller. 

Belli bir kalori kısıtlamasıyla hepsi güzelce kilo verdi. Tabi ki üzerine spor yapıyor olsalardı daha hızlı ve seri kilo verirlerdi ama herkesin bir yaradılışı var, bir sosyal hayatı var. Buna göre değişiyor durumlar. Ayrıca spor sevmeyen birine "sen asla kilo veremezsin" diye bir şey asla söyleyemeyiz. Üşengeçlikse mesele, o ayrı tabii (gülüyoruz)

Su içsem yarıyor diyenler çok fazla hocam, bununla ilgili yorumlarınızı alalım mı?

Baklava üzerine su içenleri kastediyorsan o başka. Baklavanın , çöreğin, böreğin üzerine su içiyorlarsa su tabi ki yarar! Su çok önemli çünkü % 70' imiz su. Hastalarıma şunu söylüyorum; sabahki idrar rengi hariç, gün içindeki idrarınızın rengi su rengiyse hızlı kilo veriyorsunuz demektir, koyu ise kilo vermiyorsunuz demektir. Bu sebeple, günde 2,5-3 litre su tüketmemiz gereklidir.

Regli dönemi öncesi bel tutulması yaşayan bir hanım der ki, "regli öncesi iki kat daha fazla giyinip geziyorum, regli olunca geçiyor. Regli dönemim dışında belimde tutulma olmuyor. Doktorum, fizyoterapist ve/veya aletli pilates önerdi, önce hangisine gitmeliyim? " 

Pilatesin ağrılar üzerinde oldukça olumlu bir  tedavi edici etkisi vardır ama normalde bazı kadınlarda regli sancıları ve ağrılar yoğun olarak görülebiliyor. Bu tarz durumlarda, öncelikle mutlaka kadın doğum uzmanına gidilmeli.

"Tatlı isteğimi bir türlü bastıramıyorum " diye yakınan takipçilerimize neler söyleyebilirsiniz?

Ekmeğin üzerine sürüp sürüp yiyorsunuz yani olacak şey değil (gülüyoruz). 

Bazı hastalarım var, sabah kalktıklarında gece kaşıklayarak yedikleri çikolataların boş kavonozlarına bakıp bakıp pişman olduklarını anlatıyorlar. Tabi ki çikolata yenir ama biz abartıyoruz. Hergün küçük bir parça yenen bitter çikolatanın bir zararı olmaz, kilo vermeye yine devam edersiniz ama siz televizyondaki dizileri izlerken kaşık kaşık yerseniz bu iş olmaz.

Tatlı ihtiyacınız varsa ben en çok medine hurmasını tavsiye ediyorum. Medine hurmasını alın, leblebiyi de alın beraber tüketin. Ağızda baklava gibi bir tat bırakıyor birlikte tüketince. Mesela gece acıktınız diyelim ve buzdolabını açtınız. Oradan güzel bir süzme yoğurt alın, bir dilim ekmeğin üzerine sürün, bir de pul biber ve sumak serpin, afiyetle yiyin. Doyuyorsunuz zaten bu şekilde.

Herhangi bir sağlık sorunu yoksa kilo verememenin sebepleri nelerdir?

Kilo verememek gibi bir şeye ben asla inanmıyorum. Neden inanmıyorum çünkü insanlar yedikleri şeylerin kalori hesabını yapmıyorlar. Kilo vermenin iki yöntemi var;

1) Yediklerinizi azaltacaksınız

2) Bu fıstık kız gibi pilates yapacaksınız ( teşekkür ediyorum :) ). Yani harcayacaksınız kalorileri.

Bunun haricinde bir takım çaylar, karışımlar size yardımcı olup metabolizmanızı hızlandırabilir ama boğazınızı tutmazsanız zayıflayamazsınız.

Tiroit problemleriniz varsa yani tiroitleriniz  az çalışıyorsa, polikistik over dediğimiz yumurtalıkta testesteron üreten kistleriniz varsa bunlar kilo vermenizi yavaşlatır. İnsanlar hep insülin direncinin arkasına sığınıyorlar;

"Murat Beycim bende insülin direnci var, kilo veremiyorum" diyenler oluyor. Yahu mübarek, sen kilolu olduğun için var o insülin direnci zaten diyorum. Kilo verince insülin direnci diye bir şey kalmıyor.

Burada bir parantez açalım mı hocam, check-up yaptırma konusunda oldukça hassasım ve tüm çevreme de her zaman hatırlatmaya çalışırım. Özellikle kadınlar her sene mamografi ve genel check-up 'larını mutlaka yaptırsınlar diyorum.

Kesinlikle katılıyorum Pınarcım, kadınlarda maalesef özellikle iki kanser türü yaygın görülebiliyor. Bir tanesi meme kanseri ikincisi de rahim ağzı kanseri. 

Buna istinaden tabii ki belli bir yaştan sonra, benim gibi 61 yaşında olunca da ( sözünü keserek hiç göstermediğini ekliyorum :) ) her 5 senede bir kez gastroskopi ve kolonoskopi  dediğimiz testleri, bağırsak ve mide kanserlerinin erken tanısı için yaptırmak gerekiyor.

Bu soruyu kendi adıma sormayacağım çünkü çok iyi biliyorum sizden aldığım vitaminleri hocam. Evet arkadaşlar Naturbes vitamini sabah, Omegayı ise akşamları alıyorum ve oldukça memnunum.

Kesinlikle yararlı, eczanelerden bulabilirler.

Hocam, bununla ilgili gelen soru şöyle; "Vitaminleri neye göre seçeceğiz, bunun için test yaptırmak şart mıdır, doktor tavsiyesi olmadan kullanılan viteminler ne gibi sonuçlara yol açabilir?

Çok güzel bir soru bu. Şu anda covid sebebiyle kısıtlamalarımız çok fazla olduğu ve elimizden geldiğince dışarı çıkmamaya çalıştığımız için, D vitaminimiz çok düşük çıkabiliyor. Şuanda Türkiye'de bir analiz yapsak, %90' a yakın kişinin D vitamini düşük çıkar. D vitamini eksikliği, bağışıklık sisteminin çökmesine neden olabilir. D vitamini düşükse, sadece multivitamin ve multimineral dediğimiz şeyler yeterli olmayabilir. Mesela demir ve /veya B12 düşükse kansızlık başlar. Gözleriniz kararmaya başlar ve kendiniz çok yorgun hissedersiniz. Saçlarınız dökülmeye başlar. Bu tarz spesifik vitaminleri ekstradan almak için test yaptırmak gereklidir. Bunların dışında, kışın ben sağlıklı kalayım zinde olayım derseniz, Naturbes'in vitamin ve omegası yeterli oluyor. 

Migren çok sorulmuş, buna çözüm var mıdır?

Migren benim ana branşım. Migren maalesef genellikle kadınlarda ortaya çıkıyor. Arada bulantısı ve kusması da oluşabilen, zonk zonk ağrıyan ataklar oluyor. Haftada iki gün olanı da var, ayda bir kez olanı da. Enseden göze ya da yarım baş şeklinde ağrılar oluşabiliyor. Değişik tipleri var. Akupunktur ile şuanda binin üzerinde migren tedavisi yapmışımdır. Oldukça etkili bir yöntemdir akupunktur. 6-12 ay boyunca haftada 3-4 gün  30dakikalık seanslarla toplamda 10 seansta olumlu sonuç alıyorlar hastalarım. Başarı oranımız %80'dir, oldukça yüksek bir oran bu.

Psikolojimiz yeme düzenimizi nasıl etkiler, duygularımızın hastalıklar üzerindeki etkileri nelerdir?

Çok doğru. Psikolojik sorunlar, insanların yeme düzenlerini mahvedebiliyor. Erkek ya da kadın olsun, kilo almaya meyilli kişiler, duygusal olarak bir çöküşteyse; örneğin eşleri ile çocukları ile aralarında herhangi bir problem olursa buzdolabı ile arkadaş oluyorlar. Özellikle erkekler, genelde iş gezileri olunca sürekli insanlarla toplantılarda kontrolsüzce yemek yiyebiliyorlar. Kadınlarda duygusal açlık maalesef çok fazla gelişiyor. Çikolata yediğiniz zaman seratonin yani mutluluk hormonu artıyor ama vücut mutlu olmuyor çünkü şişiyor ve kilo alıyorsunuz. Kilo alınca da bu sefer sabah banyo yaparken, ayakkabınızın bağcıklarını bağlarken bile zorlanıyorsunuz. 

Arkadaşlarınızdan bazıları size " ay sen kilo mu aldın bu aralar" diyebiliyorlar.

"Yapmayın böyle şeyler arkadaşlar, olumlu yorumlar yapın" diye lafa giriyorum

Kesinlikle yapmayın arkadaşlar. Mesela kadıncağız kilo vermeye çalışıyor ve kilo vermeye başlıyor. 7 kilo verdi diyelim, fark edilmeye başlandı ya, hemen etrafındakiler başlıyorlar; "A aaaa Ayşe kız, seni tanıyamadım vallahi, ay ne kadar incelmişsin. Vallahi çok hoş görünüyorsun " diyor ama arkasından şu geliyor; "Ayşe vallahi yeter kız, çöktün sen, gözlerinin altları kırıştı valla. Kanser olacaksın!" diye yanlış konuşabiliyorlar. Bunlar çok yanlış şeyler. Sırf bu yüzden tedavisini bırakanlar olabiliyor. Tedaviyi asla bırakmayın!

Kadın kadını neden çekemiyor? Bunu anlamış değilim yani...

Hemen araya giriyorum ve tam da bu konuyla ilgili yaptığım instagram paylaşımdan yola çıkarak hatırlatıyorum. Kadın kadının kurdu olmamalı, destekçisi olmalı arkadaşlar!

Kesinlikle Pınarcım. Yahu bu bir hastalık, insanların hastalığı ile dalga mı geçilir! Kilo da hastalık, kanser de hastalık. Eğer birisi size zayıflamaya çalışırken " ay çöktün, çok zayıfladın" diyorsa benim kartımı ver ve bana yolla (gülüyoruz).

Günlük beslenmemiz nasıl olmalı, et yiyemiyorsak yerine ne tüketebiliriz?

İkinci sorudan başlayayım, et yiyemiyorsanız kuru fasulye, barbunya, nohut tüketebilirsiniz. Bunların protein oranları çok fazladır. Özellikle soya fasulyesinde %30 yani neredeyse ete yakın bir protein oranı bu. Mantar, yine çok güzel bir protein kaynağıdır. 

Mesela veganlar bu şekilde proteinlerini alıyorlar. Bir de vejetaryenler var. Onlar yumurta yerler, veganlar yemezler.

Hocam çok karışık onların durumları, birisi yumurta yiyor birisi et yemiyor. Siz ortasını söyler misiniz ?

Ayne öyle karıştı ortalık. Başta saydıklarımı  yerseniz gayet güzel proteininizi almış olursunuz.

İlk soruya gelecek olursak; günlük beslenme şekli gayet basit. Özellikle mavi tabaklarda yemek yerseniz, iştahınız kapanır ve daha az yersiniz. Tabağın yarısında sebze, diğer yarısında ızgara tavuk veya balık, kalan kısmında da salata olursa bu doğru bir öğün ve sağlıklı bir beslenme şekli olur. 

Sabah kahvaltıda mutlaka bir dilim ekmek, peynir, domates, zeytin, haşlanmış yumurta tüketin. Öğlen öğünlerini ise kilonuz fazlaysa; salata-yoğurt, salata-çorba ile geçiştirebilirsiniz. Akşamında da söylediğim şekilde bir tabak hazırlayarak hafif beslenebilirsiniz.

Omeganın sağlığımız üzerindeki etkileri nelerdir?

Çok olumlu etkileri var. Mesela balık yiyemiyorsanız, balık yağını mutlaka kullanmak lazım. Balık yağının içerisinde birçok faydalı şey var. Naturbes Omegada, 3,5 ,6,7,9 var bir de morino balığının karaciğerinin yağı var , bu yağın içerisinde de omega 11 var (gadeolik asit). Yani omega 3 dediğimiz balık yağı ile morino balığının karaciğerindeki omega 11'i aynı anda içeren kapsülü beraber aldığınızda kolesterolü daha hızlı indiriyorsunuz. Bunlar hakkında yapılmış ve kanıtlanmış bilimsel çalışmalara istinaden özellikle öneriyorum. Omega 6 fındık fıstığın içerisinde de var ama bu kapsilde olan omega 6 hodan bitkisinin yağıdır. Hodan, Türkiye'de de var. Yemeğini yaparlar bunun. İçerisinde bulunan gamma linolenik asit, romatizmal ağrıları azaltan özelliğe sahiptir. Dolayısıyla, sabah akşam aldığınız zaman 3 ay içerisinde olumlu etkisini görmeniz kaçınılmazdır. 

İsveç'ten Sevil Hanım'dan gelen bir sorumuz da şöyle hocam, kendisi sizi  tv programlarına çıktığınızda  2 saat fark sebebiyle izleyemiyormuş. Der ki, ensemden omurgama kadar çatırtılar, sesler var. Her hareket ettiğimde bu sesler oluyor. Ne yapabilirim?

İsveç'e Sevil Hanım'a sevgiler. Çatırtılar, sesler varsa, kireçlenmeye bağlı gelişebilir bunlar. Yaşla da doğru orantıdadır. Belli bir yaştan sonra, bütün eklemlerden ses gelebilir. Bazıları el parmaklarını çıtlatabiliyor, bunu yapmalarını doğru bulmuyorum. Kişinin aktif bir romatizması var mı diye belli kan testleri gereklidir. MR dediğimiz filimler çekilmelidir. Önce, iltihaplı mı iltihapsız mı romatizması var, enfeksiyona bağlı mı değil mi, bunlara bakılması lazım. Eğer bunlara bağlı değilse ve belli bir yaş üzerinde olan kişiden bu sesler geliyorsa o zaman kıkırdakların eskimiş olduğunu ve kemiklerin birbirine sürtmesinden dolayı bu seslerin geldiğini düşünebiliriz.

Bunun çözümü nedir?

Murat hoca "PİLATEEEEESSSS " der demez sevinerek tekrarlıyorum pilates en sevdiğim spor olduğu için:)

Doğal beslenmek yani organik ürünleri tercih etmek Türkiye'de oldukça pahalı. Bunlara alternatif en sağlıklı nasıl beslenebiliriz?

Aslında tüm dünyada hava yani iklim çok büyük  bir değişime uğradı. Ozonu kaybettik, oksijeni kaybettik, karbondioksit salgılama çok fazla. Sonuçta siz bitki yetiştirecekseniz bile, hem kötü havadan hem de sentetik ilaçlamalarla toprağa müdehale edilmesinden dolayı zaten bozuldu her şey. Ne kadar doğal olduğu tartışılır bu şartlarda ama köy pazarlarından alışveriş yapmak mantıklı olabilir. Ben de, bana yurdumuzun dört bir yanından gelen hastalarımın aracılığı sayesinde, alışverişimi oralardan yapabiliyorum. Dolayısıyla herkese köy pazarlarını tavsiye ediyorum. 

Son sözleri size bırakmak istiyorum hocam, tavsiyelerinizi mesajlarınızı dinliyoruz...

Sevgili arkadaşlarım, sevgili dostlarım, Pınar Hanım'la dostluğumuz neredeyse 10 seneyi buldu, kendisi çizgisini otoritesini hiç kaybetmedi. Türkiye'nin ileride gerçekten konuşacağı güzel blog yazıları ve kitapları yazacak şimdi olduğu gibi. On senedir de gerçekten hiç kilo almadı (gülüyoruz ben teşekkür ederken), böyle de şanslı vücutlar oluyor tabii.

Kilo vermek herkes için mümkün. Mevlana'nın dediği gibi; "Bin kere tövbe etsen de yine gel"...Siz de bin kere diyete başlayıp bıraktıysanız yine de pes etmeyin ve devam edin kilo vermeye. Bunu isteyen herkesin başaracağına inanıyorum. 37 senedir bu meslekteyim, 38 bin tane obezite vakasıyla karşılaşmış bir hekimim. 7 yaşından 88 yaşına kadar her yaşta hastam mevcut. Herkes kilo verebilir, herkesin sağlıklı yaşaması gerekir. Şunu lütfen unutmayalım; 1 kilo fazlamız, diz kapaklarımıza 20 kilo olarak yansıyor.

Bu harika soru ve cevaplar için hem takipçilerimize hem de değerli dostum Dr. Murat Topoğlu'na teşekkür ediyor, hepinize sağlıkla, mutlulukla dolu uzun bir yaşam diliyorum.

Sevgiyle;

Pınar TOK








İlham aldıklarım...

İlham aldıklarım...
PROF.DR.SEVİL ATASOY

İlham aldıklarım...

İlham aldıklarım...
BETÜL MARDİN

Güzel ANNEM sen hep benimlesin💜

Güzel ANNEM sen hep benimlesin💜
Annem

W.SHAKESPEARE

Serçenin ölmesinde bile bir bildiği vardır kaderin, şimdi olacaksa bir şey yarına kalmaz, yarına kalacaksa bugün olmaz. Bütün mesele hazır olmakta.

İLETİŞİM FORMU

Ad

E-posta *

Mesaj *


Bu Blogda Ara

Translate

Blog Arşivi

HER ŞEYE RAĞMEN GÜLÜMSE

HER ŞEYE RAĞMEN GÜLÜMSE
GÜLÜMSEMEK GÜLÜMSEMEYİ ÇEKER ;)

sporun her rengi

sporun her rengi
JET SKİ sevenler

PİLATES AŞKI

PİLATES AŞKI
SAĞLIKLI YAŞ ALMAK İÇİN