The Latest

PINAR'LA HAYAT etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
PINAR'LA HAYAT etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Ben kahve değil, sohbet bahane diyenlerdenim !

Kahve kültürümüz tartışılmaz fakat kahvenin sadece Türk kahvesine indirgenmesi tartışılır. Dünya kadar lezzet var ve hepimizin damak zevkleri ayrı. Böyle olunca hali hazırdaki kahvecilerin de müdavimleri farklı oluyor tabi. 


Birazdan okuyacağın röportajımız, keyifli bir kahve sohbeti ile sınırlı kalmayıp sana hayata ve kahveye dair bakış açıları kazandıracak harika bilgiler içeriyor. Sam Çeviköz, doğallığı ve samimiyetiyle kahve kadar iyi hissettiriyor:)

Kahve tutkusu nasıl başladı…

1982’de Piccolo Cafe’yi devir almamla başladı aslında. Başta ticari olarak mantıklı bulduğum için girmiştim işe ama espresso makinesini kurcaladıkça ve kahve yapmaya başlayınca çok eğlenceli olduğunu fark ettim. Sonra baktım öyle kurcalamakla olmayacak, eğitimini almaya karar verdim.
Sizinle birlikte neler değişti Türkiye’ deki kahve sektöründe?

Ben geldiğimde değişim başlamıştı. Aslında gelme sebebim de bu. İlginin hızlı tüketilen kahvelerden butik kahve dükkanlarına kayması, tüketicinin artık hazır olmaya başladığını gösterdi. Ben de bunu bekliyordum. Zincir kahveciler olmasaydı uygun altyapı daha uzun yıllar oturmayacaktı. 

Türk kahvesi hakkında neler söyleyebilirsiniz ve günlük kahve tüketiminiz?

Türk kahvesi içmiyorum. Alışkanlık meselesi, Türkiye’de büyümediğim için... Küçümsenmemesi gerektiğini düşünüyorum. Kültürümüzün önemli bir parçası ve kaliteli çekirdeklerle yapılması gerekiyor. Biz Yemen mocha çekirdeği kullanıyoruz. Değişik kavuruyoruz, hatta yeni açılacak mekanda çok değişik şekilde sunacağız. Türk kahvesini her kahveden yapabilirsiniz. Çekimine bağlı. Tam bir pudra gibi çekeceksiniz ki telvesi gelmesin ağzınıza.

Benim rahmetli annem eskiden bana çok kızardı, "bu kadar şirketin var, fabrikan var, bana Türk kahvesi vermiyorsun" diye :) İyi de ben bilmiyorum ki Türk kahvesini o zaman, hayatımda yapmamışım, içmemişim. 

Annem her hafta arkadaşlarıyla toplanır, kağıt oynardı, yemeğe giderlerdi tam bir sosyeteydi yani. Yine bir gün ısrar edince, espresso kahveyi Türk kahvesi gibi çektim, pişirdim ve sussun diye gittim verdim... Sonra 6 ay ne çektiğimi ben bilirim! Bütün arkadaşları "Sam kahve yap, Sam kahve çok güzeldi, manyak güzel kahve yapmışsın, ne kattın içine "diye diye sürekli aynısını yapmamı istediler....Yani dediğim gibi, Türk kahvesini her kahveden yapabilirsiniz...

Franchise (bayilik) şartlarınız? Size franchise için gelenlerde dikkat ettiğiniz en önemli şey nedir?

Bizde franchise şartları başka, aldığımız yüzde oranı başka... Biz insanlara şunu söylüyoruz; "istiyorsanız fabrikaya geleceksiniz. Mutfaktan başlayacaksınız işe. Patronluk falan yok bizim dükkanlarda. Çalışacaksınız. Çalışmak istemiyorsanız, gidin başka franchise veren firmalarla konuşun."

2 ay boyunca fabrikada bulaşıktan başlıyorlar, muhasebeye kadar öğreniyorlar. Kendi dükkanlarında başladıktan sonra, bizim çocuklar yanlarında oluyorlar. Onların elemanlarına bırakmıyoruz yani. Biz alıyoruz yönetimi ve iş oturana dek yanlarında oluyoruz, destek sağlıyoruz.

Öyle parası olan herkese franchise vermiyoruz. Mesela, İzmir'den çok talep oldu fakat gelenlerle anlaşamadık. Ben bir insanla oturduğum zaman ona ısınmam lazım. Şimdiye kadar hiçbiriyle olmadı bu. İzmir' den gelenler çok paralı geliyorlar. "Ben şunu yapacağım, ben bunu yapacağım..." tavrındalar ve bu bize uymuyor. Bir tanesi 1 saat içinde dedi ki; "Ben Federal'in yarısını almak istiyorum"!!! Dedim; güle güleeee sanaaaa :)

Barista eğitimleri ve şartları…

Eğitimler İstanbul Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezi’nde veriliyor. Her ay bir sınıf açılıyor. Şartların detaylarını üniversitenin web sitesinde bulabilirler.

Yalnız şunu belirtmek isterim ki, Türkiye' de bazı şeyleri bu anlamda yanlış yapıyorlar. Barista olmayana intermediate (orta seviye) sertifika veriliyor. Bu yanlış çünkü intermediate, barista' ya verilir. Yani birisi, 6 ay/1 sene bir yerde çalışmış, temelini yapmış olmalı ki ondan sonra intermediate' i alabilsin. Ama Türkiye' de intermediate' ten başlatıyorlar para için...

Ancak dediğim şekilde benden gelip profesyonel sertifikayı alabilirler. 3 günlük sertifika ikisi de. Parası da ucuz değil, 2000-2500 TL bunu almak ve bir de İngiltere'ye 150 euro vermesi lazım ki sertifika gelsin.

Bir test var, testi geçemezse yanıyor ama ben üzüldüğüm için 3 test veriyorum öğrencilere. Üçünden de kalıyorsa biter ama...O yüzden diyorum, "bilmiyorsan öğren ondan sonra gel" ama Türkiye' de ticaret yapmak için bunun tersini yapan çok kişi var...

Benim saygı duyduğum Şerif Başaran var , Tropia Coffe' nin sahibi. O ve eşi on numara insanlar, düzgün insanlar... Onlar da Avustralya' dan buraya gelmişler göçmen olarak ama İsviçre' de doğup büyümüşler. Düzgün iş yapıyorlar... İşte bu güzel örneğin yanında bir de kötü örnekler var ki hiç işi bilmeden gidiyor 3 günde sertifika alıyor İngiltere' de - çünkü para var! - sonra gelip insanlara yanlış öğretiyorlar. Ben buna karşıyım.

Türkiye' de acayip kıskançlık var...

Ben işimi çok iyi biliyorum ve çok da iddialıyım kahve konusunda. Ben daha iyisini yaparım diyen dolu ve bunu bana pislik atarak yapıyorlar. "Kavurmasını bilmiyor, egosu çok" diyorlar ... Ne egosu diyorum, bende ego falan yok. O ego dedikleri bir tek motora binince oluyor:)
Hazır konusu gelmişken sormak istiyorum, motor tutkunuz da var kahve dışında… Biraz anlatır mısınız size ne ifade ettiğini, nasıl hissettirdiğini…

İşte ego burada patlıyor bir tek. Motora binince dünyanın kralı oluyorum. Günün sonunda kahveciyiz :) Tamam fabrikamız var, şubelerimiz var ama kahveciyiz sonuçta. Normal bir insanız. Ben de aylık alıyorum. Milyoner değilim. Bütün paramı motoruma harcadım. Zaten motorumun her yanı nazar boncuğu.Yani en azından gömleğimin cebine falan mutlaka koyuyorum. Bu da rahmetli annemden kalma bir alışkanlık. Annem her şeye takardı. Araba alırdım her yanına nazar boncuğu koyardı. "Anne" derdim "ne yapıyorsun, Avustralya' dayız! "... "Aman nazar değmesin oğlum" derdi... 

Bu yüzden unutursam falan eve dönüp alıyorum. Annemin yüzünden böyleyim:) Anne söyleyince inanıp dinliyor insan. Anneme çok yakındım ben. Babama da çok yakındım ama onu kaybedeli 32 yıl oldu, sonra annem sonra ağabeyim derken yalnız kaldım... 

Bunu seminerlerde hep söylüyorum ben. Burada her şeyi abartıyorlar. Biz kahveciyiz sonuçta beyin ameliyatı yapmıyorum ki egom olsun o kadar! 

Burada meşhur bir Atasözünüz var; "Meyve veren ağaç taşlanır" diye. Bize bina indiriyorlar direk! Umurumuzda değil. Bizim kurduğumuz yere "sadece danışmanlık yaptı" diyen bile oldu...İnsanlar yalan söylüyorlar ama yalan her zaman açığa çıkar. Neler yaptığımı merak edenler, google' dan araştırıp öğrenebilirler hakkımdaki tüm gerçek bilgileri...

Harika bir mekan daha geliyor Nişantaşı’ na. Neler bekliyor bizi…

Gerçekten büyük sürprizler olacak. Federal’ de ilk defa sunulacak yemekler, tatlılar ve içecekler var. Tabi alkollü kahve kokteylleri ve imza birkaç sürpriz kokteyl de olacak. Günün her saatinde rahat, şık, coffeeshop ile bistro tarzını birleştirdik. Yaklaşık 130 kişilik bir mekan olacak...Daha fazla detay vermeyeyim açılmadan ama net olarak şunu söyleyebilirim; Türkiye' de tek olacak....

İstanbul kahve festivalinde neler yapacaksınız?

Festival’de çok çok büyük bir sürprizimiz var. Türkiye’de ilk kez tadılacak bir kahve yapıyoruz.

Özellikle un, şeker, yağ olmayan nefis sağlıklı tarifleriniz var. Bunlardan en sevdiğiniz bir tarifi bizlerle paylaşır mısınız?

Sevdiğim pratik tariflerimden birini vereyim;

Badem sütü, yulaf, hurma, double espresso shot.. Bunları blender' da karıştırın üzerine bal döküp buz ile servis yapın...

Evde de lezzetli kahveler yapabilmemiz için neler gerekiyor peki?

Taze kahve gerekiyor her şeyden önce. Evde kahve stoklamak yanlış. Adım başı coffeeshop var çekirdek temin edilebilecek. 2-3 günde tüketilecek kadar kahve almak lazım. Sonra geriye tercih ettiğiniz demleme yöntemi için ekipman veya espresso makinesi kalıyor.
Bein Gurme programınız devam edecek mi, başka projeler var mı?
Ben çok keyif alarak yaptım, devamı olsun isterim. İleriki dönemlerde netleşir...


Sizce başarınızın sırrı nedir? Başarısız girişimcilerin yaptığı en büyük yanlış ne?

Tutkuyla bağlı olmadıkları bir işe ticari niyetlerle girenlerin başarısız olduğunu görüyorum. Ne kadar para kazanacağın önemli değil, insan mutlu olduğu işi yapmalı diye düşünüyorum.

Harika bilgiler için teşekkürler. Yeni açılacak mekanınızı sabırsızlıkla bekliyorum. Başarılarınız daim olsun...

Ben de teşekkür ederim. Bekliyoruz yeni mekanımıza, size de başarılar diliyorum.
Antioksidan şampiyonu kahvenin yararları saymakla bitmez. Koklamak bile stresi alıp götürür...Daha mutlu hissedersin ve daha huzurlu hatta daha zeki! 

Kahve kadar faydalı insanlar sarsın etrafını ve kahve içerken aldığın keyfi versin sana hayat... 


Sohbetle, sağlıkla...


PINAR TOK




Nerede o prensin tutunup da kuleye tırmandığı Rapunzel saçları!



Aaah , ah! diye bir iç geçirdikten sonra bir kadın klasiği olan "benim saçlar var ya halat gibiydi önceden" cümlesini kurup yıllarca saçlarımıza yaptığımız eziyetleri savunma mekanizmasıyla unutmaya çalışıyoruz :) Artık çok geç diyorsan ya da henüz saçına hiçbir işlem yaptırmadıysan sana doğru bir adres tarifim olacak...


Şimdi seni Rapunzel saçların yaratıcısı biriyle tanıştıracağım. Kendisini instagram'da paylaştığı yaratıcı videolarından keşfettim ve oldukça başarılı buldum.



Engin Senbene 1986 istanbul doğumlu ama aslen Denizli'li. Meslek hayatına 13 yaşında başlamış, 2014 yılında Bahçeşehir' de ilk kendi işletmesi olan Crea kuaförü kurmuş. Meslek hayatındaki felsefesi "kendisini sürekli güncellemek" olan Engin Senbene, Türk kuaförlüğüne ve meslektaşlarına da büyük katkı sağlayan ''gri kumral'' renginin formülasyonunu bulmuş ve bu buluşun ardından ismi artık Engin Senbene değil ''CREA ENGIN'' olarak anılmaya başlanmış.Yani bulan-üreten Engin... Ben sordum, o da tüm samimiyetiyle cevapladı. Bakalım güzel saçların formülü neymiş...


Sevgili Engin, öncelikle başarılarını tebrik ediyorum. Hayatın her alanında araştırmak, yenilikleri uygulamak ve keşfetmek oldukça önemli. Sen de bu yenilikçi ve araştırmacı tarzını mesleğine yansıtan biri olarak kısa zamanda birçok takipçiye dolayısıyla da müşteriye ulaştın...

Gelen kişiler yanlış olduğunu düşündüğün bir işlemde ısrar ederse nasıl bir yol izliyorsun?
  
Teşekkürler Pınar... Eskiye göre her geçen gün müşterilerimizin bana olan güvenin arttığını düşünüyorum, yaptırmak istedikleri işlemlerde ısrarcı olmuyorlar. Bir işleme başlamadan önce mutlaka iyi bir dinleyici oluyorum ve müşterilerimi anlamaya, tanımaya çalışıyorum sonrasında saçlarını inceleyerek yapılabilip yapılamayacağı ile ilgili bilgi veriyorum. Bu ön konuşmalardan sonra mutlaka bir güven oluşuyor ve sonrasında belki de hiç aklında olmayan bir model ile gönderiyorum.


Her gün saçlarını yıkayan biri olarak soruyorum, saç sağlığı konusunda düşünce ve önerilerin neler?



Sağlıklı bir saç için en önemli kural saçların yağlanmasına izin vermekten geçiyor, yani saçlarınızın yağlanmasına izin verin, sabah akşam günde 2 defa saçlarını yıkayan müşterilerimiz vardı, şimdi onlara saçlarını 2 günde 1 ya da 3 günde 1 yıkattırıyorum, ve mümkün ise tek şampuan yapmalarını öneriyorum, seni de buna alıştırmalıyız... :)


Bana göre en güzel bakım yağı kendi baş derimizin yağıdır diyorum tabii ki bu bilimsel olarak doğru mudur bilmiyorum ama biz bunun faydasını görüyoruz, kendi saçlarımdan da çok iyi biliyorum. Saça zarar verici maşa-düzleştirici vs gibi metaryelleri de önemli günler dışında kullanılmamasını tavsiye ediyorum.



"Fönsüz saçlarımı kullanamam" diyen müşterilerimize de saçı çok ezmeden bir kat şeklinde fön çekilmesini önerebilirim. Onun dışında tabi ki ombre balyaj gibi saçın rengini açan işlemler saça zarar veriyor, bu işlemler için de saçlar mutlaka profesyonel bir kuaföre emanet edilmeli...

Cevabı bilsek de soruyorum... Boyalar zararlı mı? Yanlış bildiğimiz doğrular var mı?
Boyalar tabi ki zararlı! Boya, bakım yapması için değil saça renk vermesi için yapılır sonuç itibari ile hepsi kimyasal maddeler ile üretiliyor. Tabi ki boyaların kendi içinde çokça markaları var, doğru marka ile profesyonel kuaförü bularak bu zararı minimuma indirmek yararlı olacaktır.


Sosyal medyada çok fazla takipçin var ve harika işler çıkardığını gördüğümüz videoların, ben de seni bu şekilde buldum zaten. Peki senin farkın nedir?

Sosyal medya bizim sektörde olduğu gibi tüm sektörlerin çok işine yaradı ve bundan iyi bir şekilde yararlanan kuaförlerden biri de benim. 



Özellikle instagram, yaptığımız saçları tüm dünyaya gösterebilmemiz için çok iyi bir platform oldu. Ben instagram sayfamı ilk açtığımda herkes gibi şahsi fotoğraflarımı paylaşıyordum ve sonrasında yaptığım saçlardan bir iki tane video paylaştım,  ardından çok güzel yorumlar almaya başladım. Bu güzel yorumlardan sonra instagramda saç paylaşımı yapmak bir hobi haline dönüştü ve zamanla etkin bir kullanıcı haline geldim.



Beni çok mutlu ediyor instagramda yaptığım işleri paylaşmak ve güzel mesajlar almak. 
Şunu anladım ki, insan yaptığı işi önce hobi olarak yapmalı eğer yaptığı işi seviyorsa mutlaka başarılı olacaktır...

Bu cümlende kendimi buldum :) Biraz, projelerinden bahsedelim mi? 

Projelerimden bahsetmeye başlarsam bu sohbet bitmez, okurlarını sıkmak istemeyiz değil mi :) 

Beni en heyecanlandıran projem, çok değil bir kaç yıl içerisinde tüm Dünya'ya sanatımı tanıtmak olacak...

Harika! Peki sevgili Engin, saç rengi seçimi neye göre yapılmalı? Gerçi günümüzde klasik kızıl, sarı, siyah ve kumral tonların yerini griler, pembeler, morlar, yeşiller almaya başladı sanki:)

Evet oldukça renklendik:) Renk seçiminin öncelikle kişiliğe ve karakteristik yapıya göre oluşturulmasından yanayım Pınar.Tabi ki tenin, gözün ve kaşın renk uyumu çok önemli.

"Organik" boya gerçek mi yoksa kandırılıyor muyuz?

Var olduğuna ben ne zaman inanırım, üreten kişinin kendi üzerinde deneyip hatta diline o boyayı sürebildiği zaman, dilinde veya vücudunda herhangi bir reaksiyon olmadığı zaman inanırım :).

Bu tabi işin şakası, ama az amonyaklı ya da amonyaksız üretilen boyalar var tabi günümüzde ama bunlar %100 organiktir anlamına gelmiyor benim için.

Keşke dediğin bir şey var mı?

Keşke dediğim bir şey yok ama iyi ki var dediğim bir şey var. İyi ki sevdiğim bir iş yapıyorum.

Sektörel olarak Türkiye'yi değerlendirir misin?

Sektörel olarak aslında ülkemizde yapmak isteyip de yapamayacağımız hiçbir şey olmadığını düşünüyorum. Dünyanın en iyi kuaförü olmayı istedikten sonra ve bu yeteneğe sahipsen olamamamız için bizi engelleyen hiç bir sebep yok.


Ülkemizde istediğimiz tüm marka ve ürünlere ulaşabiliyoruz aynı zamanda sosyal medya sayesinde tüm dünyaya yaptığımız işlerimizi gösterebiliyoruz, gerisi bizim yetenek ve zekamıza kalmıştır. Hatta Türk kuaförlerini dünya sıralamasında düşünürsek çok yetenekli ve başarılıdırlar.

Bu işte yapılan en büyük yanlış nedir sence? ''Ya da eyvah en iyi yere gittim ama saçımı yaktılar'' klasiğinde suç kimde? Seçim neye göre yapılmalı?


Aslında seçimi yaparken en önemli noktanın doğru kişiyi bulmak olduğunu düşünüyorum. Sayısız marka ve kuaför var ama bunların içinde doğru olan kişiler var onları bulmak gerekiyor. Doğru kişiyi bulduktan sonra (1) ne istemiş olduğunuzu kuaförünüze iyi anlatabilmeniz, (2) kuaförün sizi dinledikten  sonra çok iyi anlamış olması gerekiyor.

Senin eklemek istediklerin ?

Yaptığımız işi hobi haline getirmek ya da hobilerimizi işimiz haline getirmek.

Çok teşekkür ediyorum bu güzel bilgiler için. Umarım kuaför arayışında olan kişilere yararlı mesajları ulaştırabilmişizdir. Saç sağlığını ön planda tutarak, yaratıcılığınla sanatını birleştirdiğin için de ayrıca tebrik ediyorum... 

Bu muhteşem bilgi deposu blogunda ve kitabında (Pınar'la Hayatın Renkleri) , benim de fikir ve düşüncelerime yer verdiğin için çok teşekkür ediyorum.

Bir Rapunzel olmayabilirsin, saçların da en az senin kadar kırılmış, yorulmuş olabilir bu hayatta:)... Güzelim saçlarını kurtarmanın bir adresi de benden sana:

creaengin@gmail.com
instagram: crea.engin

Sağlıkla,
PINAR TOK


















Duruşuyla, geçmişteki ve günümüzdeki yazıya sığdıramayacağım sayısız başarılarıyla dövüş sporlarının üstadı Birol Topuz'la harika bir söyleşiye hazır mısın? 

Birol Topuz, 1969 Tunceli Ovacık doğumlu. Henüz 1 yaşındayken Almanya’ya gitmiş, 3 yaşında geri dönmüş İstanbul’a. Spor yaşantısına 1990 yılında üniversiteyi bitirdikten sonra başlamış. Enteresan bir spor yaşantısı var çünkü spora 20 yaşından sonra başlayan biri. Kabul etmeliyim ki bu kadar geç yaşta başlayıp bu kadar başarılı olmak her yiğidin harcı değildir.

Neden Kick boks?

Kung Fu federasyonu yoktu, Kick Boks un o dönemlerde Hollanda’ da maçları olurdu. 1991 yılında Kadıköy’ de bir spor salonu buldum. Orada Kick Boks ve Thai Boks’ la başladım. Fakat içimde hep bir ukte vardı neden hep daha iyi olmak istiyordum ve o dönemlerde 1992 yılında gençler  dünya şampiyonu olan Rahmetli Sinan Şamil Sam benim takım arkadaşım, o günlerde onun dünya şampiyonluk maçlarını seyredince bir de Kadıköy’de Caferağa spor salonunda uluslararası Ahmet Cömert boks turnuvasını seyredince ben de boks yapacağım dedim akabinde boksa başladım Fenerbahçe Spor Kulübünde. Boks ve Kick Boksu beraber yürüttüm ve 1995 yılında ilk defa kurulan Kick Boks federasyonu dünya şampiyonu oldum kendi kilomda. 1996 yılnda Avrupa şampiyonu olduktan sonra bir de dünya şampiyonu oldum. Böyle macera başladı. Yaklaşık 2006 yılına kadar Avrupa dünya şampiyonasında birçok dereceler yaptım. Dünya şampiyonu olduğum için o dönemde K-1 organizasyonuna ismen çağrıldım K-1 Kick Boksun F-1’İ yada Futbolun Şampiyonlar Ligi diyebiliriz. Aynı anda da amatör olarak boksta Türkiye yi temsil ettim.  2006 yılına kadar amatörde 300 tane maça çıktım 280 tanesini kazandım 20 tane kaybettim, profesyonelde 21 maç kazandım. 3 malubiyet, 1 berabere olmak üzere 25 maç yaptım.

2016 yılında Bu organizasyonları Türkiye ye getirebilmek için Topuz spor management ı kurdum. 2006 yılında ilk organizasyonumu yaptım. Avrasya Ring Masters Olympia  organizasyonun yaptım. Bunun ismi tamamen bana aitti, ringin ustaları olimpiyatı diye… 2016 yılından itibaren K-1 i Türkiye ye getirdim ve Türkiye’deki sporcuların menejerliğini yaparak onları Dünyanın en büyük organizasyonlarında ( K-1, Glory Kick Boxing, W-5, Thai Fight, WBC, ProFC ) mücadele etmesi için kontratlar yaptım. . Yaklaşık olarak 30-40 tane organizasyon yaptım ve en son olarak 18 Mart Cumartesi gecesi Silence İstanbul Otel Ataşehir’de Uluslar arası Profesyonel Boks  VIP konseptini yaptım.

Amacımız her zaman Türkiye de iyi şeylere imza atabilmek. Bu işlerde iyi şeyler ne, hem yurtdışında  iyi bağlantıları olması lazım neden çünkü yurt dışında bağlantınız yoksa, yurt dışında tanınmıyorsa yapmış olduğunuz organizasyonun size ve sporcuya bir katkısı yoktur.Bizim yaptığımız organizasyonlar  Fifa gibi düşünün, fifa'nın kabul ettiği bir organizasyondur. Oradaki boksörler kazandıkları her maç sonunda dünya sıralamasında puan alırlar ve yukarıya doğru çıkarlar . Bizim de o gecede yaptığımız bütün maçlarda boksörlerimiz, dünya sıralamasında yerlerini aldılar ve kazananlar sıralamada yukarı çıktılar.


Türkiye böyle bir organizasyona açtı diyebiliriz öyle değil mi?

Evet, aslında şöyle; seyirci anlamında biz organizasyonu doldurduk. Reklam kısmında biraz zayıf kalmış olabiliriz. Gerçi kısacık tanıtıma rağmen, tv' deki geri bildirim güçlüydü. Ayrıca dışarıda kalan seyircinin gelip bilet alamaması da talebin ne kadar yüksek olduğunu gösterdi.

Maç tarihleri belli mi önceden?

Maç tarihleri Türkiye' deki önemli spor (futbol, basketbol v.s.) karşılaşmalarının tarihlerine çakışmayacak şekilde organize edilir. Genelde 1 yıl içinde Türkiye' de 3 veya 4 gece organize edilir. Bu organizasyonlar diğer spor karşılaşmaları ile aynı günlere çakışmadığı zaman gerek gelen seyirci kitlesi ve gerekse tv' de izleyen seyirci kitlesinde takip oranı artacağından ona göre planlama yapılır. Tabi ki yurtdışı maçları ile paralel ve uluslararası organizasyonlarla bağlantılı planlı tarih üzerinde ortak bir kararla sonuca ulaşılarak resmi bildirimler yapılır.

Dünyada kaçıncı sıradayız?

Biz dünyada (boks, kick boks, muay thai) sporlarında ilk 15 ülke içinde her zaman mevcuduz.

Şimdi neler yapıyorsunuz?


Şimdi benim bir spor dövüş kulübüm var Topuz Fight Akademi. Ataşehir’de Let’s Club' ın içinde faaliyet gösteriyor bir de, danışmanlık yaptığım Göktürk’te Young Bulls Boksing Gym diye bir kulübümüz var. Orada da iki olimpiyat, iki dünya şampiyonu Kuba’lı bir antrenör olan Hector Vinenti getirdik altyapıyı oluşturduk. Orada dünya çapında boksör yetiştirmeye çalışıyoruz. Bizim organizasyonlarda onlara mücadele alanları açıyoruz. Hedefimiz, Türkiye’de mücadele sporları Boks, Kick Boks, Thai Boks ve MMA  branşlarda sokaklardan gelecek çocukları topluma kazandırmak. 

Bugün ülkede sigara ve alkol tüketimi çok hat safhaya ulaşmış durumda ve baktığımz zaman 20 milyonluk bir metropolde suç oranı çok yüksek… Onları daha farklı bir şekilde ringlere kanalize edecek bir yapının içine girdik. Hedefimiz, bir market oluşturmak.


Kadına şiddet konusunda nasıl bir yararı var bu sporun?

Bize gelenlerin yüzde 30’u bayandır.Maçlarda da aynı şekilde yüksek bir bayan profil var çünkü bayanlar gerçekten mücadele sporlarında hem kendilerini olası tehlike ve şiddete karşı koruyabilecek hem eğlenecek hem de güzellik anlamında fiziklerine olan etkileriyle onları cezbedecek… Bu gibi sporların kadınlar için vazgeçilmez bir spor dalı olduğunu düşünüyorum bundan dolayı da bunun bizim için büyük bir Pazar olduğunu düşünüyorum.

Zaten toplumda tüketim yapılan iki unsur var biri çocuk diğeri kadındır… Bu iki unsuru iyi tutarsanız, Pazar payını da iyi tutabilirsiniz diyebilirim.

Kesinlikle doğru. Peki, bu spor kaç yaş aralığında yapılabilir?

                        

Şimdi şöyle, ben çocukları genelde ilk başlangıç seviyesi olarak judoyla başlatıyorum çünkü çocukların başta vurma , kontak teması yapmaları bana göre doğru değil. Gelişimleri açısından da doğru değil. Judo’ ya baktığımız zaman dünyada üniversitede tek kürsüsü olan tek mücadele spordur.
Burada çocuklarda kuşak olayı var, kademeyi ve disiplini getiriyor. Onla beraber pedagojik judoyla başlayıp 12 yaşına kadar hem fiziksel gelişimde hem jimnastik gelişimleri, 12 yaşından sonra da daha yumuşak, sert olmayan Kick Boks ya da Boks ama kontak yapmadan, tekniklerle torbada elliklerle gölge boksuyla, 16 yaş yani ergenlik dönemlerinden sonra, boks ve kick boksu aktif olarak yapabilirler .

Kimler yapamaz?

Benim spora başlamamın en büyük sebeplerinden biri de bir engelli vatandaşımızı TV’ de görmemdi. O beni çok etkiledi. Eskiden bir program vardı, HERŞEYE RAĞMEN HAYAT DEVAM EDİYOR diye… Onun yüzme sporu yaptığını görünce, biz ne yapıyoruz dedim! Mesela sosyal medyada görmüştüm, kolu bacağı olmayan bir insanın boynuna taktığı ağırlıkla çalıştığı… Demek ki engel sınır tanımıyor.

Bu spor ne kazandırıyor insana?

Şöyle söyleyeyim, bir kere mental olarak çok büyük yararları var. Fiziksel olarak da olduğu gibi… Birincisi eğlenerek spor yapıyorsunuz, ikincisi fiziksel olarak baktığımızda vücudunuzun her kası yüzme sporunda olduğu gibi ayağınızın ucundan kafanıza kadar çalışıyor. Üçüncüsü, içinizdeki stresi atıyorsunuz. Özellikle şirketlerde çalışan insanlar için bunu öneriyorum. Şirketlerde genelde baskı altında kalan insanlar, doğru karar verme yeteneklerini yitiriyorlar. Boks ve kick boks gibi sporlar da baskı altındayken karar verme yeteneğini geliştiriyor. Düşünün ki sürekli biri size vurmaya çalışıyor ve siz ondan kaçıp doğru yoğunluğu bulmak doğru teknikleri uygulamak için karar veriyorsunuz. Bir de, en önemlisi mücadeleden korkmamayı öğretiyor.

YERE DÜŞTÜĞÜNÜZ ZAMAN KAYBETMİYORSUNUZ, AYAĞA KALKMADIĞINIZ ZAMAN KAYBEDİYORSUNUZ!!!


Sürekli kalkıp devam etme dürtüsünü geliştiriyor bu spor… Bu amatör kısmı. Profesyonel olarak baktığımız zaman ise, dünyanın en çok kazanan sporcuları ne futbolcular ne de başka sporcular… Her zaman ilk 10’ da boksörler vardır ki dünyanın en çok kazanan sporcusu bir boksör, milyar dolar servete sahip May Weather’dır.Niye? Amerika’da  boksun medya geliri, reklam geliri ve sponsor geliri çok yüksek. 100 yıllık bir spor Muhammed Ali geleneği var dünyada bilinen. Ondan dolayı ekonomik olarak da bir geliri var profesyonel sporculara.. Bunların hepsini koyduğumuz zaman yan yanan, amatör sporculara da profesyonel sporculara da iyi bir kazancı var.

Klasik bir soruyla devam edelim. Boks yapmak beyne zararlı mı, parkinson olur mu yapanlar…


Evet gerçekten klasik sorudur bu. Biz boksörle yumruktan kaçma sanatını öğretiyoruz. Parkinson olayı Muhammed Ali örneğinden çıkıyor aslında bu hastalık evet onda vardı ama doktoru ona “eğer sen boksa devam edersen bu hastalığa 40 yaşında yakalanırsın, öbür türlü 60 yaşında yakalanırsın” demiş. Ben hayatında hiç sporla alakası olmayan birçok insan biliyorum perkinsona yakalanan. İnsan beyninin belli bir protein sentezi yapmamasından kaynaklanıyor. Bu hastalık eğer siz bu hastalığa yakalanıp,boks yaparsanız, hastalığı hızlandırıyor. Dünyada milyonlarca boksör var kaçı bu hastalığa yakalanmış bakın… Araştırdığınız zaman bu sporun zararları var mı yok mu göreceksiniz.. Yani kısacası bu tamamen yanlış bir algıdır. Dünyada zararlı sporlar olarak ilk 20’ye baktığınız zaman kick boksu  veya boksu göremezsiniz bile..

Bu spora başlamak isteyenler ne kadarlık bir bütçeyi gözden çıkarmalı?

Aslında bu spor için büyük bir bütçeye gerek yok. Eğer siz bu sporu yapmak istiyorsanız, kulüpler bazında Fenerbahçe, Beşiktaş gibi spor kulüpleri var İstanbul’da bir de belediyelerin desteklediği kulüpler var. Bunlar sizde bu yeteneği gördükleri zaman size eldiveninizi de veriyorlar antrenman da yaptırıyorlar, yapacağınız tek şey, bir tane ayakkabı bir tane şort almak olacaktır…Malzemeler eskiden çok pahalıydı. Segment olarak yoktu ama şimdi, bir eldiven 30 TL’den başlayıp 500TL’ye kadar bulunabiliyor. Her segmente uygun demirbaş bulabilirsiniz. Zaten aldığınız bir eldiveni en az 1,5 – 2 yıl kullanabiliyorsunuz. Yani, siz kendinizi gösterip İyi bir kulüp bulduğunuz zaman, o kulüp size maaş da veriyor lisans çıkarıp, kontratınız yapıyor. Olimpiyatlarda kazandığınız zaman milyon dolar alıyorsunuz sonuçta. Ayrıca boksta başarılıysanız başarılısınızdır çünkü bu bir futbol gibi değil, maçta size kimse arkanızdan ya da yanınızdan pas vermiyor, başarıya ortak olan yok yani…


İleri yaştaki insanlar da başlayabilir mi bu spora? Belli bir alt yapı şart mı?

Ben hep şunu söylüyorum. Bir kere en önce doktora gideceksiniz. Kalp kontrollerinizi yaptıracaksınız. Diğer tüm kontrolleri de. Yani komple bir sağlık taraması gerekiyor. Hani derler ya, “bir şey olur iyi olursa Allah’tan, kötü olursa kuldan “ diye. Bunları yaptıran bir insan için sorumluluğu üzerinizden atmışsınızdır artık çünkü bilmiyorsunuz ki gelen insanın ne gibi bir sağlık sorunu var.

Sağlık raporlarına göre kişiye doğru antrenmanlar vererek, level lar vardır ona göre idman yaptırırsınız. O seviyeleri ayarlamak önemli. Yani röntgeni çekmek önemli. Röntgeni çekmezseniz, sadece ekonomik boyuta bakarsanız sıkıntı yaşarsınız. Ben buraya gelen insanlara diyorum ki, hedefiniz ne?, amacınız ne? Benden beklentiniz ne? Beklentinizi söyleyin ben karşılayabiliyor muyum onu söyleyeyim…

Herkes eğitmen olabilir mi? Bu konuda ders almak isteyenler neye dikkat etmeliler?

Eskiden merdiven altı diye bir tabir vardı, isteyen bu sporu öğrenip eğitmenlik yapabiliyordu kolayca ama şimdi öyle değil. Mücadele sporlarının eğitmenliğini verecekseniz mutlaka Gençlik Spor Müdürlüğü’nün açmış olduğu antrenörlük kurslarına gitmeniz lazım. Bu antrenörlük kursları 10 gün sürüyor, bunun 3 günü beslenme anatomi (spor fizyolojisi ve anatomisi) , ondan sonraki 7 gün ise tamamen teknik ve taktiktir. Bunları geliştirdiğiniz zaman, Eğitim Daire Başkanlığı size bir diploma verir. O diplomayka beraber siz eğitmenliğe başlarsınız.

10 günlük bir diploma yeterli oluyor mu?

10 günlük diplomayı alabilmesi için, öncesinde müsabaka yapması lazım, belgeleri olması şart. Ancak bunlar olduktan sonra geçerli olur.

Ben antrenörlüğü şuna benzetirim, “ANTRENÖRLÜK TERZİLİK GİBİDİR, BİR KUMAŞI TERZİ YANLIŞ KESERSE O DİKİŞ TUTMAZ” . Onun için iyi bir antrenörden eğitim almanız lazım, bu çok önemli.

                     














Kişiye, anatomisine göre boksu vermeniz lazım. Yani, genelde bizde klasiktir sol sağ direk bitti! İşte öyle değil, boks ayakta başlar önce yürümelerle. İleri yürüme, geri yürüme, yana yürüme gibi… Ondan sonra bakarsınız, anatomisine. Kolları uzunsa direkler ile tekniğini verirsiniz kolları kısaysa kroşe ve aparkatları kullandırırsınız. Çok atak dövüşüyorsa, atak dövüş yaptırırsınız. Kontura ataksa, geriye vuruşlarda, öne vuruşlarda, bunların hepsini analiz etmesi lazım bir antrenörün. Yani size göre güzel bir elbise dikmesi lazım. Yani adamın boyu kısaysa ve duble paça bir pantolon yaptıysa terzi, adam Charlie Chaplin gibi görünür, bunun bir anlamı yok.

Kesinlikle öyle. Çok güzel bir teşbihti. Peki boksa başladım, ne kadar bir süre geçmesi gerekiyor belli bir seviyeye gelebilmek için?

Ben size şunu söyleyeyim, bunun oturabilmesi için 1 yıl şart. Temelini oturtmanız lazım. Ondan sonra zenginleşmesi lazım. O zenginleşme de ne biliyor musunuz? Eğer siz, gölge boksunu, hiç düşünmeden yapabiliyorsanız bir şey düşünmeden hemen karar verip vurabiliyorsanız tamamdır. Ama ip atlayamıyorsanız, vuramıyorsanız henüz boksu öğrenememişsiniz. Gölge boksu, boksun temeli. Muhammed Ali’nin dediği gibi” hayaliniz yoksa uçamazsınız”… O hayali yaşamanız lazım.

Bundan sonraki projeleriniz neler?


Ben yine tabi ki, Topuz Spor Management olarak amacım, Türkiye’de yeni yetenekler bulup ki şuanda  Umut Camkıran isimli yeni yeteneğim var. Ağır siklette 7 maç 7 nakavt. Dünyada 1250 boksör içinde 140. Sıraya yükseldi. Hedefim onu ilk 15’e koymak. İlk 15’e girdiği anda Challenger olur yani, Dünya Şampiyonuyla mücadele hakkına sahip olur. Hedefim bu, buna yatırım yapıyorum. Onun dışında Topuz Mangement olarak RMO (Ring Masters Olympia) organizasyon yapıyorum. Bu tarz yetenekleri çoğaltıp, ülkem adına da organizasyonlar yapmaya devam edeceğim.

Son olarak okurlarım için bir mesaj alabilir miyim sizden?

Bu ülkenin içinde aynı gemide gidiyoruz. Hep derim mesela, Nuh’un gemisinde evren yok olurken, Nuh herşeyi almış içeri. Tilkiyi de almış, ağacı da almış, hayvanı da almış, insanı da almış. Biz bu gemide batarsak, hepimiz birden batarız. O yüzden bu geminin içinde toplumsal bir mütabakatla birbirimize destek vererek, başarılı olan işlerin arkasında da destekle durmalıyız. Eleştiri mutlaka olacak çünkü eleştiri insanı bir noktaya getirir. Bu eleştiriyle beraber, bir Türk markası olarak, dünya çapında başarılı sporcular yetiştirerek ve buna inanarak destek vermeliyiz.

Size nasıl ulaşabilirler?


Bana ulaşmanın en kolay yolu sosyal medya adreslerimizden olur;
twitter/@birol_topuz
facebook/Birol Topuz
instagram/biroltopuz
linkedln/Birol Topuz

Sevgili Birol Topuz, Türk sporuna gerek başarılarınızla gerek yetiştirdiğiniz geleceğin şampiyonları ve eminim dünya şampiyonu olacak olan öğrencilerinizle gerekse gerçekleştirdiğiniz dünya standartlarındaki spor organizasyonlarıyla bir marka olduğunuzu düşünüyorum. Kendim ve okurlarım adına size bir kez daha teşekkür ediyorum. Gerçekten çok özel bir örnek olduğunuz düşünüyorum. Bu güzel söyleşiyle ve harika bilgilerle, umarım neredeyse sadece futbolun spor sayıldığı ve takip edildiği ülkemize güzel bir alışkanlık kazandırmanın önünü açmışızdır.

Bize ayırdığınız zaman ve yazınız için size çok teşekkür ediyorum. Dilerim tüm mücadele sporlarıyla alakalı olarak herkese bilgilendirme açısından bir faydamız olmuştur. Birdahaki organizasyonumuzda, sizleri de ring kenarında seyirci olarak aramızda görmek ve bu heyecanı canlı olarak sizlere de yaşatmak bizleri memnun eder. Başarılar diliyorum.

Bunun için sabırsızlandığımı söyleyebilirim, teşekkürler. 

Spor dünyasının en başarılı örneklerinden Birol Topuz ile gerçekleştirdiğimiz bu keyifli ve yararlı bilgilerle dolu söyleşi eminim bir çok gence ve kendini genç hissedenlere ışık olmuştur. Özellikle günümüzün fastfood & akıllı telefon gençliğine seslenmek istiyorum.YaşIandığımız için egzersiz yapmayı bırakmıyoruz, egzersiz yapmadığımız için yaşIanıyoruz. HAREKET ET !


Spor bir miIIetin gençIerinin o üIkeyi ayakta tutmasını sağIar.Sporda başarıIı oImak için bütün miIIetçe sporun niteIiği ve değeri anIaşıImış oImak ve ona kaIpten sevgiyIe bağIanmak ve onu vatan görevi saymak gerekir diyen bir liderin torunlarıyız unutma.... 
Sevgiyle, sporla

PINAR TOK






İlham aldıklarım...

İlham aldıklarım...
PROF.DR.SEVİL ATASOY

İlham aldıklarım...

İlham aldıklarım...
BETÜL MARDİN

Güzel ANNEM sen hep benimlesin💜

Güzel ANNEM sen hep benimlesin💜
Annem

W.SHAKESPEARE

Serçenin ölmesinde bile bir bildiği vardır kaderin, şimdi olacaksa bir şey yarına kalmaz, yarına kalacaksa bugün olmaz. Bütün mesele hazır olmakta.

İLETİŞİM FORMU

Ad

E-posta *

Mesaj *


Bu Blogda Ara

Translate

Blog Arşivi

HER ŞEYE RAĞMEN GÜLÜMSE

HER ŞEYE RAĞMEN GÜLÜMSE
GÜLÜMSEMEK GÜLÜMSEMEYİ ÇEKER ;)

sporun her rengi

sporun her rengi
JET SKİ sevenler

PİLATES AŞKI

PİLATES AŞKI
SAĞLIKLI YAŞ ALMAK İÇİN