The Latest

SAĞLIK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
SAĞLIK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster



Duruşuyla, geçmişteki ve günümüzdeki yazıya sığdıramayacağım sayısız başarılarıyla dövüş sporlarının üstadı Birol Topuz'la harika bir söyleşiye hazır mısın? 

Birol Topuz, 1969 Tunceli Ovacık doğumlu. Henüz 1 yaşındayken Almanya’ya gitmiş, 3 yaşında geri dönmüş İstanbul’a. Spor yaşantısına 1990 yılında üniversiteyi bitirdikten sonra başlamış. Enteresan bir spor yaşantısı var çünkü spora 20 yaşından sonra başlayan biri. Kabul etmeliyim ki bu kadar geç yaşta başlayıp bu kadar başarılı olmak her yiğidin harcı değildir.

Neden Kick boks?

Kung Fu federasyonu yoktu, Kick Boks un o dönemlerde Hollanda’ da maçları olurdu. 1991 yılında Kadıköy’ de bir spor salonu buldum. Orada Kick Boks ve Thai Boks’ la başladım. Fakat içimde hep bir ukte vardı neden hep daha iyi olmak istiyordum ve o dönemlerde 1992 yılında gençler  dünya şampiyonu olan Rahmetli Sinan Şamil Sam benim takım arkadaşım, o günlerde onun dünya şampiyonluk maçlarını seyredince bir de Kadıköy’de Caferağa spor salonunda uluslararası Ahmet Cömert boks turnuvasını seyredince ben de boks yapacağım dedim akabinde boksa başladım Fenerbahçe Spor Kulübünde. Boks ve Kick Boksu beraber yürüttüm ve 1995 yılında ilk defa kurulan Kick Boks federasyonu dünya şampiyonu oldum kendi kilomda. 1996 yılnda Avrupa şampiyonu olduktan sonra bir de dünya şampiyonu oldum. Böyle macera başladı. Yaklaşık 2006 yılına kadar Avrupa dünya şampiyonasında birçok dereceler yaptım. Dünya şampiyonu olduğum için o dönemde K-1 organizasyonuna ismen çağrıldım K-1 Kick Boksun F-1’İ yada Futbolun Şampiyonlar Ligi diyebiliriz. Aynı anda da amatör olarak boksta Türkiye yi temsil ettim.  2006 yılına kadar amatörde 300 tane maça çıktım 280 tanesini kazandım 20 tane kaybettim, profesyonelde 21 maç kazandım. 3 malubiyet, 1 berabere olmak üzere 25 maç yaptım.

2016 yılında Bu organizasyonları Türkiye ye getirebilmek için Topuz spor management ı kurdum. 2006 yılında ilk organizasyonumu yaptım. Avrasya Ring Masters Olympia  organizasyonun yaptım. Bunun ismi tamamen bana aitti, ringin ustaları olimpiyatı diye… 2016 yılından itibaren K-1 i Türkiye ye getirdim ve Türkiye’deki sporcuların menejerliğini yaparak onları Dünyanın en büyük organizasyonlarında ( K-1, Glory Kick Boxing, W-5, Thai Fight, WBC, ProFC ) mücadele etmesi için kontratlar yaptım. . Yaklaşık olarak 30-40 tane organizasyon yaptım ve en son olarak 18 Mart Cumartesi gecesi Silence İstanbul Otel Ataşehir’de Uluslar arası Profesyonel Boks  VIP konseptini yaptım.

Amacımız her zaman Türkiye de iyi şeylere imza atabilmek. Bu işlerde iyi şeyler ne, hem yurtdışında  iyi bağlantıları olması lazım neden çünkü yurt dışında bağlantınız yoksa, yurt dışında tanınmıyorsa yapmış olduğunuz organizasyonun size ve sporcuya bir katkısı yoktur.Bizim yaptığımız organizasyonlar  Fifa gibi düşünün, fifa'nın kabul ettiği bir organizasyondur. Oradaki boksörler kazandıkları her maç sonunda dünya sıralamasında puan alırlar ve yukarıya doğru çıkarlar . Bizim de o gecede yaptığımız bütün maçlarda boksörlerimiz, dünya sıralamasında yerlerini aldılar ve kazananlar sıralamada yukarı çıktılar.


Türkiye böyle bir organizasyona açtı diyebiliriz öyle değil mi?

Evet, aslında şöyle; seyirci anlamında biz organizasyonu doldurduk. Reklam kısmında biraz zayıf kalmış olabiliriz. Gerçi kısacık tanıtıma rağmen, tv' deki geri bildirim güçlüydü. Ayrıca dışarıda kalan seyircinin gelip bilet alamaması da talebin ne kadar yüksek olduğunu gösterdi.

Maç tarihleri belli mi önceden?

Maç tarihleri Türkiye' deki önemli spor (futbol, basketbol v.s.) karşılaşmalarının tarihlerine çakışmayacak şekilde organize edilir. Genelde 1 yıl içinde Türkiye' de 3 veya 4 gece organize edilir. Bu organizasyonlar diğer spor karşılaşmaları ile aynı günlere çakışmadığı zaman gerek gelen seyirci kitlesi ve gerekse tv' de izleyen seyirci kitlesinde takip oranı artacağından ona göre planlama yapılır. Tabi ki yurtdışı maçları ile paralel ve uluslararası organizasyonlarla bağlantılı planlı tarih üzerinde ortak bir kararla sonuca ulaşılarak resmi bildirimler yapılır.

Dünyada kaçıncı sıradayız?

Biz dünyada (boks, kick boks, muay thai) sporlarında ilk 15 ülke içinde her zaman mevcuduz.

Şimdi neler yapıyorsunuz?


Şimdi benim bir spor dövüş kulübüm var Topuz Fight Akademi. Ataşehir’de Let’s Club' ın içinde faaliyet gösteriyor bir de, danışmanlık yaptığım Göktürk’te Young Bulls Boksing Gym diye bir kulübümüz var. Orada da iki olimpiyat, iki dünya şampiyonu Kuba’lı bir antrenör olan Hector Vinenti getirdik altyapıyı oluşturduk. Orada dünya çapında boksör yetiştirmeye çalışıyoruz. Bizim organizasyonlarda onlara mücadele alanları açıyoruz. Hedefimiz, Türkiye’de mücadele sporları Boks, Kick Boks, Thai Boks ve MMA  branşlarda sokaklardan gelecek çocukları topluma kazandırmak. 

Bugün ülkede sigara ve alkol tüketimi çok hat safhaya ulaşmış durumda ve baktığımz zaman 20 milyonluk bir metropolde suç oranı çok yüksek… Onları daha farklı bir şekilde ringlere kanalize edecek bir yapının içine girdik. Hedefimiz, bir market oluşturmak.


Kadına şiddet konusunda nasıl bir yararı var bu sporun?

Bize gelenlerin yüzde 30’u bayandır.Maçlarda da aynı şekilde yüksek bir bayan profil var çünkü bayanlar gerçekten mücadele sporlarında hem kendilerini olası tehlike ve şiddete karşı koruyabilecek hem eğlenecek hem de güzellik anlamında fiziklerine olan etkileriyle onları cezbedecek… Bu gibi sporların kadınlar için vazgeçilmez bir spor dalı olduğunu düşünüyorum bundan dolayı da bunun bizim için büyük bir Pazar olduğunu düşünüyorum.

Zaten toplumda tüketim yapılan iki unsur var biri çocuk diğeri kadındır… Bu iki unsuru iyi tutarsanız, Pazar payını da iyi tutabilirsiniz diyebilirim.

Kesinlikle doğru. Peki, bu spor kaç yaş aralığında yapılabilir?

                        

Şimdi şöyle, ben çocukları genelde ilk başlangıç seviyesi olarak judoyla başlatıyorum çünkü çocukların başta vurma , kontak teması yapmaları bana göre doğru değil. Gelişimleri açısından da doğru değil. Judo’ ya baktığımız zaman dünyada üniversitede tek kürsüsü olan tek mücadele spordur.
Burada çocuklarda kuşak olayı var, kademeyi ve disiplini getiriyor. Onla beraber pedagojik judoyla başlayıp 12 yaşına kadar hem fiziksel gelişimde hem jimnastik gelişimleri, 12 yaşından sonra da daha yumuşak, sert olmayan Kick Boks ya da Boks ama kontak yapmadan, tekniklerle torbada elliklerle gölge boksuyla, 16 yaş yani ergenlik dönemlerinden sonra, boks ve kick boksu aktif olarak yapabilirler .

Kimler yapamaz?

Benim spora başlamamın en büyük sebeplerinden biri de bir engelli vatandaşımızı TV’ de görmemdi. O beni çok etkiledi. Eskiden bir program vardı, HERŞEYE RAĞMEN HAYAT DEVAM EDİYOR diye… Onun yüzme sporu yaptığını görünce, biz ne yapıyoruz dedim! Mesela sosyal medyada görmüştüm, kolu bacağı olmayan bir insanın boynuna taktığı ağırlıkla çalıştığı… Demek ki engel sınır tanımıyor.

Bu spor ne kazandırıyor insana?

Şöyle söyleyeyim, bir kere mental olarak çok büyük yararları var. Fiziksel olarak da olduğu gibi… Birincisi eğlenerek spor yapıyorsunuz, ikincisi fiziksel olarak baktığımızda vücudunuzun her kası yüzme sporunda olduğu gibi ayağınızın ucundan kafanıza kadar çalışıyor. Üçüncüsü, içinizdeki stresi atıyorsunuz. Özellikle şirketlerde çalışan insanlar için bunu öneriyorum. Şirketlerde genelde baskı altında kalan insanlar, doğru karar verme yeteneklerini yitiriyorlar. Boks ve kick boks gibi sporlar da baskı altındayken karar verme yeteneğini geliştiriyor. Düşünün ki sürekli biri size vurmaya çalışıyor ve siz ondan kaçıp doğru yoğunluğu bulmak doğru teknikleri uygulamak için karar veriyorsunuz. Bir de, en önemlisi mücadeleden korkmamayı öğretiyor.

YERE DÜŞTÜĞÜNÜZ ZAMAN KAYBETMİYORSUNUZ, AYAĞA KALKMADIĞINIZ ZAMAN KAYBEDİYORSUNUZ!!!


Sürekli kalkıp devam etme dürtüsünü geliştiriyor bu spor… Bu amatör kısmı. Profesyonel olarak baktığımız zaman ise, dünyanın en çok kazanan sporcuları ne futbolcular ne de başka sporcular… Her zaman ilk 10’ da boksörler vardır ki dünyanın en çok kazanan sporcusu bir boksör, milyar dolar servete sahip May Weather’dır.Niye? Amerika’da  boksun medya geliri, reklam geliri ve sponsor geliri çok yüksek. 100 yıllık bir spor Muhammed Ali geleneği var dünyada bilinen. Ondan dolayı ekonomik olarak da bir geliri var profesyonel sporculara.. Bunların hepsini koyduğumuz zaman yan yanan, amatör sporculara da profesyonel sporculara da iyi bir kazancı var.

Klasik bir soruyla devam edelim. Boks yapmak beyne zararlı mı, parkinson olur mu yapanlar…


Evet gerçekten klasik sorudur bu. Biz boksörle yumruktan kaçma sanatını öğretiyoruz. Parkinson olayı Muhammed Ali örneğinden çıkıyor aslında bu hastalık evet onda vardı ama doktoru ona “eğer sen boksa devam edersen bu hastalığa 40 yaşında yakalanırsın, öbür türlü 60 yaşında yakalanırsın” demiş. Ben hayatında hiç sporla alakası olmayan birçok insan biliyorum perkinsona yakalanan. İnsan beyninin belli bir protein sentezi yapmamasından kaynaklanıyor. Bu hastalık eğer siz bu hastalığa yakalanıp,boks yaparsanız, hastalığı hızlandırıyor. Dünyada milyonlarca boksör var kaçı bu hastalığa yakalanmış bakın… Araştırdığınız zaman bu sporun zararları var mı yok mu göreceksiniz.. Yani kısacası bu tamamen yanlış bir algıdır. Dünyada zararlı sporlar olarak ilk 20’ye baktığınız zaman kick boksu  veya boksu göremezsiniz bile..

Bu spora başlamak isteyenler ne kadarlık bir bütçeyi gözden çıkarmalı?

Aslında bu spor için büyük bir bütçeye gerek yok. Eğer siz bu sporu yapmak istiyorsanız, kulüpler bazında Fenerbahçe, Beşiktaş gibi spor kulüpleri var İstanbul’da bir de belediyelerin desteklediği kulüpler var. Bunlar sizde bu yeteneği gördükleri zaman size eldiveninizi de veriyorlar antrenman da yaptırıyorlar, yapacağınız tek şey, bir tane ayakkabı bir tane şort almak olacaktır…Malzemeler eskiden çok pahalıydı. Segment olarak yoktu ama şimdi, bir eldiven 30 TL’den başlayıp 500TL’ye kadar bulunabiliyor. Her segmente uygun demirbaş bulabilirsiniz. Zaten aldığınız bir eldiveni en az 1,5 – 2 yıl kullanabiliyorsunuz. Yani, siz kendinizi gösterip İyi bir kulüp bulduğunuz zaman, o kulüp size maaş da veriyor lisans çıkarıp, kontratınız yapıyor. Olimpiyatlarda kazandığınız zaman milyon dolar alıyorsunuz sonuçta. Ayrıca boksta başarılıysanız başarılısınızdır çünkü bu bir futbol gibi değil, maçta size kimse arkanızdan ya da yanınızdan pas vermiyor, başarıya ortak olan yok yani…


İleri yaştaki insanlar da başlayabilir mi bu spora? Belli bir alt yapı şart mı?

Ben hep şunu söylüyorum. Bir kere en önce doktora gideceksiniz. Kalp kontrollerinizi yaptıracaksınız. Diğer tüm kontrolleri de. Yani komple bir sağlık taraması gerekiyor. Hani derler ya, “bir şey olur iyi olursa Allah’tan, kötü olursa kuldan “ diye. Bunları yaptıran bir insan için sorumluluğu üzerinizden atmışsınızdır artık çünkü bilmiyorsunuz ki gelen insanın ne gibi bir sağlık sorunu var.

Sağlık raporlarına göre kişiye doğru antrenmanlar vererek, level lar vardır ona göre idman yaptırırsınız. O seviyeleri ayarlamak önemli. Yani röntgeni çekmek önemli. Röntgeni çekmezseniz, sadece ekonomik boyuta bakarsanız sıkıntı yaşarsınız. Ben buraya gelen insanlara diyorum ki, hedefiniz ne?, amacınız ne? Benden beklentiniz ne? Beklentinizi söyleyin ben karşılayabiliyor muyum onu söyleyeyim…

Herkes eğitmen olabilir mi? Bu konuda ders almak isteyenler neye dikkat etmeliler?

Eskiden merdiven altı diye bir tabir vardı, isteyen bu sporu öğrenip eğitmenlik yapabiliyordu kolayca ama şimdi öyle değil. Mücadele sporlarının eğitmenliğini verecekseniz mutlaka Gençlik Spor Müdürlüğü’nün açmış olduğu antrenörlük kurslarına gitmeniz lazım. Bu antrenörlük kursları 10 gün sürüyor, bunun 3 günü beslenme anatomi (spor fizyolojisi ve anatomisi) , ondan sonraki 7 gün ise tamamen teknik ve taktiktir. Bunları geliştirdiğiniz zaman, Eğitim Daire Başkanlığı size bir diploma verir. O diplomayka beraber siz eğitmenliğe başlarsınız.

10 günlük bir diploma yeterli oluyor mu?

10 günlük diplomayı alabilmesi için, öncesinde müsabaka yapması lazım, belgeleri olması şart. Ancak bunlar olduktan sonra geçerli olur.

Ben antrenörlüğü şuna benzetirim, “ANTRENÖRLÜK TERZİLİK GİBİDİR, BİR KUMAŞI TERZİ YANLIŞ KESERSE O DİKİŞ TUTMAZ” . Onun için iyi bir antrenörden eğitim almanız lazım, bu çok önemli.

                     














Kişiye, anatomisine göre boksu vermeniz lazım. Yani, genelde bizde klasiktir sol sağ direk bitti! İşte öyle değil, boks ayakta başlar önce yürümelerle. İleri yürüme, geri yürüme, yana yürüme gibi… Ondan sonra bakarsınız, anatomisine. Kolları uzunsa direkler ile tekniğini verirsiniz kolları kısaysa kroşe ve aparkatları kullandırırsınız. Çok atak dövüşüyorsa, atak dövüş yaptırırsınız. Kontura ataksa, geriye vuruşlarda, öne vuruşlarda, bunların hepsini analiz etmesi lazım bir antrenörün. Yani size göre güzel bir elbise dikmesi lazım. Yani adamın boyu kısaysa ve duble paça bir pantolon yaptıysa terzi, adam Charlie Chaplin gibi görünür, bunun bir anlamı yok.

Kesinlikle öyle. Çok güzel bir teşbihti. Peki boksa başladım, ne kadar bir süre geçmesi gerekiyor belli bir seviyeye gelebilmek için?

Ben size şunu söyleyeyim, bunun oturabilmesi için 1 yıl şart. Temelini oturtmanız lazım. Ondan sonra zenginleşmesi lazım. O zenginleşme de ne biliyor musunuz? Eğer siz, gölge boksunu, hiç düşünmeden yapabiliyorsanız bir şey düşünmeden hemen karar verip vurabiliyorsanız tamamdır. Ama ip atlayamıyorsanız, vuramıyorsanız henüz boksu öğrenememişsiniz. Gölge boksu, boksun temeli. Muhammed Ali’nin dediği gibi” hayaliniz yoksa uçamazsınız”… O hayali yaşamanız lazım.

Bundan sonraki projeleriniz neler?


Ben yine tabi ki, Topuz Spor Management olarak amacım, Türkiye’de yeni yetenekler bulup ki şuanda  Umut Camkıran isimli yeni yeteneğim var. Ağır siklette 7 maç 7 nakavt. Dünyada 1250 boksör içinde 140. Sıraya yükseldi. Hedefim onu ilk 15’e koymak. İlk 15’e girdiği anda Challenger olur yani, Dünya Şampiyonuyla mücadele hakkına sahip olur. Hedefim bu, buna yatırım yapıyorum. Onun dışında Topuz Mangement olarak RMO (Ring Masters Olympia) organizasyon yapıyorum. Bu tarz yetenekleri çoğaltıp, ülkem adına da organizasyonlar yapmaya devam edeceğim.

Son olarak okurlarım için bir mesaj alabilir miyim sizden?

Bu ülkenin içinde aynı gemide gidiyoruz. Hep derim mesela, Nuh’un gemisinde evren yok olurken, Nuh herşeyi almış içeri. Tilkiyi de almış, ağacı da almış, hayvanı da almış, insanı da almış. Biz bu gemide batarsak, hepimiz birden batarız. O yüzden bu geminin içinde toplumsal bir mütabakatla birbirimize destek vererek, başarılı olan işlerin arkasında da destekle durmalıyız. Eleştiri mutlaka olacak çünkü eleştiri insanı bir noktaya getirir. Bu eleştiriyle beraber, bir Türk markası olarak, dünya çapında başarılı sporcular yetiştirerek ve buna inanarak destek vermeliyiz.

Size nasıl ulaşabilirler?


Bana ulaşmanın en kolay yolu sosyal medya adreslerimizden olur;
twitter/@birol_topuz
facebook/Birol Topuz
instagram/biroltopuz
linkedln/Birol Topuz

Sevgili Birol Topuz, Türk sporuna gerek başarılarınızla gerek yetiştirdiğiniz geleceğin şampiyonları ve eminim dünya şampiyonu olacak olan öğrencilerinizle gerekse gerçekleştirdiğiniz dünya standartlarındaki spor organizasyonlarıyla bir marka olduğunuzu düşünüyorum. Kendim ve okurlarım adına size bir kez daha teşekkür ediyorum. Gerçekten çok özel bir örnek olduğunuz düşünüyorum. Bu güzel söyleşiyle ve harika bilgilerle, umarım neredeyse sadece futbolun spor sayıldığı ve takip edildiği ülkemize güzel bir alışkanlık kazandırmanın önünü açmışızdır.

Bize ayırdığınız zaman ve yazınız için size çok teşekkür ediyorum. Dilerim tüm mücadele sporlarıyla alakalı olarak herkese bilgilendirme açısından bir faydamız olmuştur. Birdahaki organizasyonumuzda, sizleri de ring kenarında seyirci olarak aramızda görmek ve bu heyecanı canlı olarak sizlere de yaşatmak bizleri memnun eder. Başarılar diliyorum.

Bunun için sabırsızlandığımı söyleyebilirim, teşekkürler. 

Spor dünyasının en başarılı örneklerinden Birol Topuz ile gerçekleştirdiğimiz bu keyifli ve yararlı bilgilerle dolu söyleşi eminim bir çok gence ve kendini genç hissedenlere ışık olmuştur. Özellikle günümüzün fastfood & akıllı telefon gençliğine seslenmek istiyorum.YaşIandığımız için egzersiz yapmayı bırakmıyoruz, egzersiz yapmadığımız için yaşIanıyoruz. HAREKET ET !


Spor bir miIIetin gençIerinin o üIkeyi ayakta tutmasını sağIar.Sporda başarıIı oImak için bütün miIIetçe sporun niteIiği ve değeri anIaşıImış oImak ve ona kaIpten sevgiyIe bağIanmak ve onu vatan görevi saymak gerekir diyen bir liderin torunlarıyız unutma.... 
Sevgiyle, sporla

PINAR TOK






BİR "OK" ÇEKSEM KARŞIKİ DAĞLAR YIKILIR :)
Hangi özlem dolu yüreğin hangi dağlara bakarak feryadıdır bu türkü bilinmez ama ben derim ki sen o türküdeki gibi of çekme gel ok' u çek... Hayat bir şeylere üzülecek kadar uzun değil, zaman da hayatın hiper aktif kardeşi, yerinde durmuyor, koşuyor... Streslerini, üzüntülerini, içinde kalan her şeyi bir okla fırlat gitsin, mutluluk olsun hedefin de...
Denedim, gördüm, dinledim ve içimde yatan bir okçu varmış onu keşfettim. Kendimde yeni bir şey keşfettim diyorum şaka değil;) İnanılmaz bir tarih yatıyor okçuluğun kökeninde, dinledikçe tüylerin ürperiyor o derece. Hatta dinlerken o kadar heyecanlandım ki bunları biran önce yazıya döküp seninle paylaşmak istedim. Birazdan işin üstadından ve dünyanın en şeker yöneticisinden öğrendiklerimi sana aktarıyor olacağım ama kısaca eklemek istediğim bir şey var öncesinde;

Öğrendiklerim çok değerli bilgilerdi. Mesela, ilk atışımda kepaze (okçuluğun tarihinde ok atmayı beceremeyenlere, acemilere özel bir sıfat :) ) olmadım. Başta söylediğim gibi sanki yıllardır okçuluk eğitimi alırmışım gibi tak diye hedefe bıraktım oku. Etrafımdakiler kadar şaşırdım sonra anladım ki bu iş karakter işi, "ne alaka şimdi" dediğini duyar gibiyim:) Bağımlı sevgi yaşayan ve sevdikleri insanları öyle kolayca bırakamayan insanlar atamazmış ilk defasında oku. Gerdikten sonra duraksar ve oku fırlatamazmış. Bense tak diye fırlattım çünkü, mutluluk dışında bir bağımlılığım yok!  Hani Ajda' nın bir şarkısındaki gibi " senin yerinde olsam, ufak ufak uzarım durmam, bir dakika bile katlanmam, pılımı pırtımı toplar giderim " :))) Birisi üzüyor mu, yoruyor mu? Ok hızında yolla gitsin, güven bana tecrübeyle sabit mutluluğum :) Bırak huzur verenler kalsın hayatında....

Yaban Akademi’nin yöneticisi Sevgili Sevda Turgut ok atarken hem kendinde hem de akademi eğitimleri sırasında yaptığı gözlemlerden yola çıkarak bir tespit yapıyor. “Kadınlar oku bırakmakta zorluk çekiyorlar. İlk ok atmaya başladığımda, her şeyi doğru yapıyordum ama bırakırken zorlanıyordum. Daha sonra kadın katılımcılarımızı gözlemledim fark ettim ki en çok kadınlar oku bırakırken zorlanıyorlar. Tıpkı hayatın diğer alanlarında olduğu gibi. Eşlerini, sevgililerini, çocuklarını, semtlerini, evlerini, işlerini bırakmakta zorlandıkları gibi. Ok atarken sihirli bir şey oluyor. Çöpleri boşaltmayı öğreniyor insan. Kendisine yük olan fazlalıkları, bağımlılıkları bırakıp, hem ruh ve beden sağlığına hem de yakın çevresine faydalı olacak yeni şeylere yer açıyor. Okçuluk sadece bir spor değil bu anlamda insanın kendisini ve diğer insanları anlaması için bir olanak…” diyor.  

Oku hedefe götüren, onun hedefe gideceğine olan inançtır!
Stresten kurtul, hedefe odaklan ve başladığın işi bitirmeyi öğren!

Ata sporlarımızdan biri olan okçuluk eğitimi için tekrar Yaban Akademi' deyim. Yine sıcak bir karşılama eşliğinde, okçuluk eğitimim öncesinde kahvelerimizi yudumlarken Yaban Akademi' nin harika ekibinin bir parçası olan ve yazımın başında bahsettiğim, Yaban Akademi' nin yöneticisi sevgili Sevda Turgut ve okçuluk eğitmeni sevgili Eda Şentürk ile çok keyifli bir sohbeti röportaja çevirdik... 

Okuyacakların spor, tarih, maneviyat kısacası insani olan herşeyi içeriyor. Yani okçuluk zannettiğinden de öte bir değer taşıyan çok asil bir spor.

Sevgili eğitmen Eda Şentürk der ki 3K' dadır işin sırrı; Koordinasyon, Konsantrasyon, Kondisyon
Çok eski zamanlara dayanan okçuluk yaş, cinsiyet, kilo, boy sınırlaması olmadan ailece yapılabilecek olimpik bir spordur. İlk insanın ok kullandığını kanıtlar nitelikte mağara resimleri ve arkeolojik kazılarda çıkan ok uçları tarihe ışık tutar. Evrensel bir ata sporu olan okçulukta coğrafi alan ve teknolojiye göre malzemeler farklılık göstermektedir.

Göçebe hayatın gerekliliği olan okçuluk Orta Asya’daki Türklerin en önemli silahı olmuş ve yerleşik hayatla birlikte Göktürk Alfabesinde ok ve yayı harf olarak kullanmalarıyla günlük yaşamın bir parçası haline gelmiştir.

Tarihte Türkleri Okçulukta en parlak dönemine taşıyan Osmanlılarda ise okçu olmak herkese nasip olmamıştır. Bunun için önce "kepaze olmak" ve sonrasında "çile çekmek" gerekiyordu. Osmanlıdan günümüze kalan nişan taşları - dikili taşlar hala tarihimizi canlı tutar. Avlanmayla başlayan serüven savaş silahından sonra günümüzde yerini spora bırakmıştır. Günümüzde geleneksel yaya bağlı kalınarak yapılan klasik yay ve makaralı yay klasmanları ile yarışmalar yapılmaktadır. Şu an Türkiye, gençler ve yıldızlar kategorilerinde Dünyada ilk 3' tedir.
Okçuluk profesyonel bir spor olarak yapılabileceği gibi Koordinasyonu, Konsantrasyonu ve Kondisyonu geliştirebileceğiniz, hobi olarak yapabileceğiniz ve sizi içsel kontrole sürükleyen bir serüvene de davet ediyor.
Harika eğitim ve bilgiler için ( ki konuştuklarımızın sadece bir özetidir bu, tamamı roman olurdu inan :) , yerinde birebir dinlemenin keyfi çok çok başka) . Eda hocaya buradan da çok teşekkür ediyorum herkes adına. 

Gelelim en şeker yöneticiyle neler konuştuğumuza ;)
(Blog arşivimde bulunan İsveç yazımdaki bir bilgiyi hatırlatmak isterim; fazla siz'li biz'li cümleler, dialoglar samimiyetsiz bulunuyor İsveç kanunlarına göre:) Bu kanun bende de geçerli bu yüzdendir ki, sevdiğim, saydığım, sohbetinden keyif aldığım ama yeni tanıdığım herkese de bu samimiyetle hitap etmeyi severim)

PINAR: Sevgili Sevda pozitif ve içten yaklaşımın, yüzündeki samimi ifadeye o kadar yansıyor ki konuşurken gözlerin parlıyor...Yoğunluğunu da bilerek soruyorum sana nedir bunun sırrı, sadece okçuluk sporu olamaz öyle değil mi:)) ?
SEVDA: Teşekkür ederim. Bu karşılıklı bir ışıltı, senin ışığın ile tamamlanan bir aydınlık, başka türlü olmazdı. İnsan doğanın bir parçası olduğunu hatırlamaya başladığında, doğanın kusursuz ve olağan akışına karıştığında oluyor ne oluyorsa. En kadim öğretmen, en koşulsuz alış veriş doğa ile içinde yaşayan canlılar arasında gerçekleşiyor. Yani doğayla iç içe ve doğal yaşamaya çalışmak insanı pozitif zeminlerde tutuyor.

PINAR: Yaban Akademi o kadar iyi ve pozitif bir ekibe sahip ki, seçilmiş insanlar diyorum sizlere. Sanırım blogum Yaban Akademi'nin eğitim yazılarıyla dolacak uzun süre :), buradan çıkmak istemiyor insan, bu büyüyü nasıl yarattınız ?

SEVDA: Seninle yaptığımız söyleşiler de sana teşekkür etmekle geçecek sanırım:) Yaptığımız iş kişisel hırsları, ehilleşmemiş egoları, nefreti, şiddeti ve öfkeyi barındırmıyor çünkü. Öğrenmeye ve paylaşmaya odaklıyız. Burası bir akademi ve doğa sporlarının, hobilerinin öğretildiği ve paylaşıldığı bir akademi. Doğal olarak ekibimiz de öğreniyor. Birlikte öğreniyoruz. Öğrenemeyen aramızda duramıyor zaten. Sevgiyi, saygıyı, paylaşımı, yaratıcılığı ve çabayı gerektiren işler ve ilişkiler içerisindeyiz. Sanırım yansıyan bu. 
PINAR: Okçuluk sporu ile ilgili tarihi ve teknik bilgileri bir kenara bırakıp senin anlattığın manevi yönlerine dönmek istiyorum. Sohbetimiz esnasında çok etkilendiğim birşeyler anlatmıştın. Tekrarlar mısın bunları?

SEVDA: Okçulukla tanıştığımda ve ilk atışlarımda fark ettim ki her şeyi doğru yapıyorum ama bırakmakta zorlanıyorum. Daha sonra kadın katılımcılarımızı gözlemledim fark ettim ki en çok kadınlar oku bırakırken zorlanıyorlar. Tıpkı hayatın diğer alanlarında olduğu gibi. Eşlerini, sevgililerini, çocuklarını, semtlerini, evlerini, işlerini bırakmakta zorlandıkları gibi. Ok atarken sihirli bir şey oluyor. Çöpleri boşaltmayı öğreniyor insan. Kendisine yük olan fazlalıkları, bağımlılıkları bırakıp, hem ruh ve beden sağlığına hem de yakın çevresine faydalı olacak yeni şeylere yer açıyor. Okçuluk sadece bir spor değil bu anlamda insanın kendisini ve diğer insanları anlaması için bir olanak. 
Ok atarken düz bir çizgi üzerinde duruyoruz. Sen de deneyimledin bunu. Bir holdingin patronu da olsan, o holdingin her hangi bir çalışanı da olsan o çizgide eşitleniyorsun ve sadece kendinle yarışabiliyorsun. İnsanın kendi içine yaptığı bir yolculuk aynı zamanda. 


PINAR: Bakışlar ve enerji çok önemlidir karşındakinin samimiyetini hissetmek adına, seninle konuşurken çok klişe olacak belki ama daha iyi ifade edemem, sanki seni yıllardır tanıyormuşum gibi keyif ve güven hissettim. Bu enerjin doğuştan elbette ama keşfedip geliştirmek için artı birşeyler yaptın mı? Bu soru da ne alaka deme sevgili okurum :) , alakası şu ki günümüz ilişkilerinin bu samimi formüle ihtiyacı var, iyi bir okçu olmak isteyenler gibi... 

SEVDA: İçerisi nasılsa dışarısı da öyledir. Biz aslında bir bütünün parçalarıyız. Hepimiz BİR’iz. Kendinden bilmek, kendi deneyimlerinden yola çıkmak, empati geliştirmek ve korkunun, kaygının, endişenin yerine hepsinden çok daha güçlü olan sevgiyi koymak sanırım çok daha rahat ve yüksüz devam etmemizi sağlıyor. Karşıda ne görüyorsak ve bunu dillendiriyorsak bu bizim de bildiğimiz, tanıdığımız bir şey olmalı değil mi? Çuvaldızı kendime iğneyi diğerine batırmak diyelim kısaca:)

PINAR: Peki sen oku ilk eline aldığında kepaze oldun mu:) ? Senin ok atışın sana ne diyor ve neden? Bu noktada okuyuculara ne tavsiye edersin, neden bu sporu yapsınlar?

SEVDA: Hayat deneyimimin bana kazandırdığı bir bilgi bu “ne çok hal var insanda” diye düşünüyorum. Her halimizi kabul edip gözlemlemeliyiz. Bir şeye başlarken her şeyi göze almak gerekir, dolayısıyla “kepaze” olmayı da göze almıştım. Çünkü öğrenmek istiyordum. Öncelikle bedenime iyi geliyor. Öğrendikçe de ruhumu besleyen bir hobiye dönüştü. Bir bütün olmak hatta tamam olmak için yapsınlar. Beden sağlığı olmalı ki sağlıklı bir ruh ve ışık saçan bireylerle çevrelensin dünyamız. 
Yay ve ok ile tanıştınız. İhtiyacınız olan dikkat, konsantrasyon, hedefe odaklanma ve beden sağlığını koruma ve güçlendirme konusunda başarılı oldunuz. Şimdi siz ve odaklandığınız hedef göz gözesiniz. Kendinizle başbaşa. Rakip sizsiniz. Tek başına başaracak ve tek başına kutlayacaksınız. Okun hedefe gideceğine olan inancınız tam. İçinizde durdurulması imkansız olan o coşku ve heyecanı dışarıdan birinin hissetmesi imkansız. Birey olmanın, kendine yatırım yapmanın ve zirveye ulaşmanın doyumsuz keyfini yaşıyorsunuz. “Anlatılmaz yaşanır “ cümlesinin hakkını verecek ve sürekli kendinizi aşacaksınız
PINAR: Engelli insanların ( en büyük engel sevgisizliktir ) da okçu olduklarını, bu spor dalında birçok başarıya imza attıklarını biliyoruz peki, kendini eve kapatan, toplumdan soyutlayan engelli kardeşlerimiz için yüreklendirici neler söyleyebilirsin? 

SEVDA: Okçuluk engelsiz bir spordur. Önce zihnimizdeki engelleri kaldıralım ki dünyaya baktığımız pencereler genişlesin. Herkes ok atabilir yeter ki içerden isteyelim. 

PINAR: Çocuklar için bir organizasyon olduğunu söylemiştin okçulukla ilgili özellikle soruyorum, yaş sınırı var mıdır ve çocuklar neden katılmalı?

SEVDA: Çocuklar 9 yaşında okçuluğa başlayabilirler.
Dikkat gelişimi için çok değerli bir spordur. Planlı, düzenli ve bilimsel çalışmayı öğretir.Birey olarak varlık göstermelerini sağlar. İyi bir kontrol sistemine sahip olan okçuluk; konsantrasyon ve çalışma disiplini açısından oldukça faydalıdır. Fiziksel olarak düzgün duruş alışkanlığı edinen çocuklar, okçuluk sayesinde skolyoz sorunu yaşamazlar. GH- Büyüme Hormonunun düzenli üretilmesine yardımcı olur. Bağışıklık sistemini destekler. Adaptasyon, motivasyon ve başarıya odaklanmalarını sağlar.

PINAR: Hayata dair çok güzel cümlelerin var ve tavsiyelerin, o yüzden sana bırakıyorum son sözleri, eklemek istediklerini ve iyi ki tanımışım diyorum seni ve güzel ekibini. Herşey için çok teşekkür ediyorum büyük keyifti benim için aranızda olmak ve bunları yazıya dökmek...

SEVDA: Dünya nefes almak üzere tasarlanmıştır. Yani nefes alıp verebiliyorsak yaşayabiliyoruz. Birbirimizin nefes almasını engelleyecek her şeyden kaçınalım ve laf olsun diye söylemiyorum sadece bir bardak çayımızı, bir fincan kahvemizi içmek için de olsa Yaban’a uğrayın, sizi ağırlamaktan mutlu oluruz. 
Sevgili Pınar sana da güzel bir atasözü düştü:) “kişi kendinden bilir işi” diye. Güzel varlığına teşekkür ederiz. 

Her zaman söylüyorum; vakit çar çur edilecek şımarıklık yapılacak bir şey değil diye. Nefes alıyorsan, sağlıklıysan şükret ve an' da yaşa. Yapacak çok şeyin varsa ve "vaktim yok" diye yakınıyorsan, odak noktanı kendine çevir derim. Kendine değer ver ilk önce, kendini sev! En az bir hobin olsun ve en az bir spor dalını alışkanlığa dönüştür. Sadece sağlığın için değil, ruhun için de yap bunu.


OK GİBİ GİDEN ZAMAN GERİ GELMEYECEK. KENDİ İÇİNE DÖN, YETENEKLERİNİ, SENİ MUTLU EDEN ŞEYLERİ KEŞFET, KENDİNİ ARA. BULDUĞUNDA GÖRECEKSİN MUTLULUK DA SENİ BULACAK HUZUR DA...

Rezervasyon ve detaylı bilgi için; 0212 351 96 96 / 0533 150 88 85 no'lu telefon numaralarından bilgi alabilir, diğer eğitimleri incelemek için www.yabanakademi.com web sayfasını ziyaret edebilirsin. 


Sevgiyle,
PINAR TOK

İlham aldıklarım...

İlham aldıklarım...
PROF.DR.SEVİL ATASOY

İlham aldıklarım...

İlham aldıklarım...
BETÜL MARDİN

Güzel ANNEM sen hep benimlesin💜

Güzel ANNEM sen hep benimlesin💜
Annem

W.SHAKESPEARE

Serçenin ölmesinde bile bir bildiği vardır kaderin, şimdi olacaksa bir şey yarına kalmaz, yarına kalacaksa bugün olmaz. Bütün mesele hazır olmakta.

İLETİŞİM FORMU

Ad

E-posta *

Mesaj *


Bu Blogda Ara

Translate

Blog Arşivi

HER ŞEYE RAĞMEN GÜLÜMSE

HER ŞEYE RAĞMEN GÜLÜMSE
GÜLÜMSEMEK GÜLÜMSEMEYİ ÇEKER ;)

sporun her rengi

sporun her rengi
JET SKİ sevenler

PİLATES AŞKI

PİLATES AŞKI
SAĞLIKLI YAŞ ALMAK İÇİN