The Latest

Sağlık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sağlık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster


En sevdiğim spor dallarından biri olan kayak,dikkat gerektiren bir spor olduğu kadar stresin de panzehiri.Metrelerce yüksekteyken, biryandan piste konsantre olup, diğer yandan nasıl bukadar rahat ve özgür hissettirebildiğini senelerdir anlamış değilim.Muhteşem bir heyecan.

Kayak yapabilmenin belli bir yaşı olmasa da, her spor dalında olduğu gibi erken yaşlarda öğrenilmesi en doğrusu.Peki, nereden çıkmış bu kayak sporu?

Kayağın tarihi çooook eskilere dayanıyor.Tarih öncesi çağlarda insanlar,kara batmamak için ağaçlardan parçalar alıp şekillendirip ayaklarına geçirirlermiş,daha sonraları bu parçalar deriyle kaplanmaya başlanmış.Norveç, İsveç gibi yerlerde kayalara oyulmuş halde bulunan resimler olduğu gibi, ilk çıktığı bölgeler Altaylar, Sibirya, Moğolistan olarak bilinir.


Kayak, askeri olarak savaşlarda da kullanılmış.Spor olarak kullanılmaya ise, 19. yüzyıl ortalarında başlanmış.

Nelere mi iyi geliyor....?


Dengeyi geliştiriyor,çeviklik kazandırıyor,kardiyovasküler gelişimi sağlıyor.Kemikleri güçlendiriyor.Tertemiz havada, oksijen almak cildinizi yeniliyor.

Bunların yanısıra, özgür hissettiriyor ve özgüveniniz tavan yapıyor.Tüm kaslarınız çalıştığı için gün sonunda enerjiniz en üst seviyede oluyor.
Hele de,sizinle birlikte kayak yapan sevdikleriniz de varsa bu harika bir keyfe dönüşüyor, sosyalleşmenizi sağlıyor.Motivasyonunuz artıyor ve kendinizi daha iyi hissediyorsunuz.

Bu güzel özellikleriyle kayak sporu, sağlığınız müsaitse mutlaka seçimleriniz arasında olmalı.Tabi tehlikesini de gözardı etmemek gerekir lakin mutluluğunuz kursağınızda kalabilir.Tam anlamıyla öğrenmeden fazla cesaretli olmamak akıllıca olur..Mutlaka biraz ısındıktan sonra piste çıkmalı.Nekadar esnek olursanız okadar avantajdır.Isınmadan piste çıkarsanız ani hareketlerle kas yırtılması, sakatlanma riski gibi tatsız problemler yaşayabilirsiniz.


Kayakta profesyonel olmak yetmez
Kendinizi nekadar geliştirirseniz geliştirin, pistlerin de düzgün olması ve yeteri kadar kar yağmış olması şart.Aksi takdirde telafisi olmayan kazalar yaşanabilir, tıpkı koyu hayranı olduğum Formula 1'in efsane pilotu Schumacher'in başına gelenler gibi.

Hepimizin bildiği gibi,kendisi kayak yaparken kaza geçirdi. Alman pilot, başından yaralandı ve maalesef durumu eskisi kadar iyi değil.Felç kaldığı için kendisi gibi onu sevenler de çok üzgün...Yani çok profesyonel olmak ,sakatlanmamanın garantisi değil.Tedbirli olmak lazım.

Sakatlanma riski her spor dalında var, önemli olan bilinçli bir şekilde yapmak.Öğrenmenin tabi ki yaşı yok ama özellikle bu tarz sporları çok küçük yaşlarda öğrenmek daha önce de belirttiğim gibi büyük avantaj.

Herkes, kendi zevkine ve sağlığına uygun en az bir spor dalıyla uğraşmalı bunu hobi haline getirmeli.Çalışmak nekadar önemliyse spor yaparak beden&ruh sağlığını  korumak da okadar önemli.

Hayatın tekrarı yok, keyfini çıkar
Sevgiyle,
PINAR TOK




 









Yeni yıl yaklaşırken hepimizin beğenerek izlediği Victoria's Secret defilesini ve güzel mankenlerini merak etmeyenimiz yoktur. Şahsen ben, yeni yıl defilelerini her sene merakla ve keyifle bekliyorum. Peki nasıl seçiliyorlar, nasıl bu kadar formda ve kusursuz görünüyorlar? Bunun için neler yapıyorlar? Birlikte bakalım...

Victoria's Secret kızlarının ortak yönü, tabi ki çok ama çok güzel olmaları. Onlar güzelliklerinin değerini biliyorlar ve bunu korumak için harcadıkları enerji tahmininden çok daha fazla.

Bu kızlardan biri olmak için Victoria Secret' a dahil olmak hiç kolay değil. Sadece güzel olmak, kıyafeti iyi taşımak yetmiyor, bunun yanında daha birçok farklı özellik de aranıyor. Seçimlerde dikkat edilen en önemli nokta orantılı bir vücut, güzel bir ten fakat bunun yaninda kişilik de oldukça önemli. 

Hayat dolu, sempatik, dünyada olup bitenden haberdar, kültürlü ve insancıl olmaları avantaj. Jüri karşısında kendilerini kanıtlamaları ve kabul ettirebilmeleri için sadece 30 saniyeleri var! Stresi sen düşün.

Seçildikten sonra öyle rahat rahat oturmuyorlar elbette. Asıl maraton bundan sonra başlıyor. Hepsi kusursuz görünmek için çok çalışıyor. Çoğu pilates ya da boks yapıyor. Beslenme hakkında doğru bilgilere sahipler ve uygulamada disiplinliler. Ayrıca çoğu anne. Doğum sonrasında vücut deforme olabilir evet ama disiplinleri ve örnek yaşamlarıyla bunun arkasına sığınmadan eski formlarına kolayca geri dönüyorlar. Hangi meleğin anne olduğu belli? Cevap hiçbiri!

Pilates ve boks dışında, squat ve ağırlık kaldırma da meleklerin en çok tercih ettiği spor yöntemleri arasında.

Gelelim Meleklerden tavsiyelere:

Proteinli içecekler tercih edin.
Vücudunuzu mutlaka nemlendirin.
Cilt güzelliği makyajınızı silmeden yatağa girmeyin.
Detoks yapmayı unutmayın.
Tüm Besinler Hakkında Bilgi Sahibi Olun!
Egzersiz Yapın, Fit Kalın!
Başlangıçta kendinizi motive etmek için boy fotoğrafınızı çektirin.
Beden ölçülerinizi not almayı unutmayın.
Alkol, ekmek gibi karbonhidrat bombalarını alışveriş listenizden çıkarın.
Sebze, beyaz et ve balık alın.
Porsiyonlarınız az olsun.
Sabahları bir sahanda yumurtayı kahvaltınıza ekleyin.
Öğlen ve akşam salata ile haşlanmış sebzeler yiyin.
Ara öğünlerde meyve veya salata yiyin.
Her gün mümkünse bir saatinizi spora ayırın.
Spor salonuna gidecek zamanınız yoksa evde egzersiz yapın. Zayıflayan bir kişinin başarı öyküsünü okuyun.
Bir diyet defteri tutun, buna verdiğiniz kiloları ve yeni vücut ölçülerinizi yazın.

Bu harika önerileri uygulamak herkes için kolay olmasa da , alışkanlığa dönüştüğündeki keyif, sonrasındaki görüntümüz uygulamaya karar vermek için yeterli bence.
Yiyecekleri yakından tanıman, kilo kontrolü için en önemli adımlardan biri. Böylece besin ve kalori değerini hesaplayarak sınırları aşmadan beslenebilirsin. Spor sadece belli günlerde değil her gün yapılmalı. Doğru spor ,  çok spor yapıp kan ter içinde kalmak ve saatlerce spor salonlarında vakit harcamak demek değil. Verimli ve kendine uygun olan egzersiz programını sistemli bir şekilde , sabırla hayata geçirerek, doğru beslenerek fit kalabilirsin. Yeter ki vazgeçme, erteleme, üşenme!

Meleklerin resimlerine bakarken nazar etme n'olur, çalış senin de olur ;)

Sevgiyle,
Pınar Tok








 7'DEN 77'YE  TENİS

En sevdiğim sporlardan biri olan tenise, 7 yaşındayken, üyesi olduğum Yeşilyurt Spor Kulübü'nde yaz okuluna giderken başlamıştım oyüzden özellikle bu alanda, kulübümüzden bir profesyonelle konuşmak çok daha keyifli olur diye düşündüm.

Sporun faydaları saymakla bitmez.Tenis sporunun da birçok faydası var tabi ki.Teknik, taktik, fizyolojik ve psikolojik yeteneklerimizi zorladığı gibi, düzenli yapıldığında , fiziksel, zihinsel, duygusal ve sosyal gelişimi de önemli ölçüde destekler..Ayrıca, ileri seviyede oynandığında sporcuya ekonomik katkı da sağlaması nedeniyle tercih edilen spor dalları arasındadır.

Yeri gelmişken, beni tenise heveslendiren, çocukluğum boyunca hayranı olduğum Boris Becker'i de konu etmeden olmaz:) .Bilen bilir, kendisi tenisin üstadı, 1967 doğumlu Alman tenis oyuncusu, eski dünya birincisi, kariyeri boyunca altı kez tekler Grand Slam şampiyonu olmuş, bir Olimpiyat Oyunları altın madalyası kazanmış ve en önemlisi severek takip ettiğim Wimbledon'ı , bu prestijli turnuvayı henüz 17 yaşındayken kazanan en genç tenisçi olmuştur.Boris Becker , tenis dalında dünyanın en iyi örneklerinden biri.Peki Türkiye'de tenis nerelerde? 

Tenis' le ilgili tüm detayları ,kulübümüzün değerli hocası Güven Soysal'dan öğrenmeden önce, Güven hoca kimdir tanıştırayım sizlerle.

Güven Soysal , 20.10.1978 İstanbul doğumlu.Henüz 6 yaşındayken başladığı tenise, 10 -12-14-16 ve 18 yaş büyükler yaş guruplarında birçok dereceye ve başarılara imza atmış.Profesyonel oyunculuk kariyerine 25 yaşından beri tenis antrenörü olarak devam ediyor.
Türk Tenis Federasyonu 3. kademe tenis antrenör belgesine sahip olan Güven, halen Yeşilyurt Spor Kulübü 1. Lig tenis takımı oyunculuğunu ve antrenörlüğünü sürdürmektedir. 

PINAR: Sevgili Güven, klasik soruların cevaplarını zaten anlattıklarından öğreneceğiz:) Ben direk konuya girmek istiyorum, tenisle ilgili Türkiye'de değerli akademisyenler tarafından hazırlanmış birçok makale var ve bunların sonucunda da görülüyor ki tenis sporunu seçme nedenleri herkese göre farklı.Kimininki aile, kimininki beğenilen bir tenisçi olma, farklı ülkeleri görme isteği, başarı kazanmaktan zevk almak , başka birilerininki de, mutluluğu bir sporda yakalamak, yurtdışındaki üniversitelerden burs almak vs. gibi nedenler.
Her sporcunun bir hikayesi vardır.Senin tenise başlama hikayen bunlardan hangisi?

GÜVEN: Doğru söylüyorsun Pınar, hikayesi olmayan bir sporcu yoktur sanırım.Benim hikayemde, tenise başlamamın en büyük nedeni Tenisçi  sülaleden  geliyor olmamdır.Babam, amcalarım , kuzenlerim hepsi birer tenis antrenörü.Şöyle ki;  ilk tenise başlayan dedem  ARİF SOYSAL'dır.Sonrasında,  bu babadan oğula gelenek olarak  devam etmiş ve bizler de Soysallar olarak  ailece bu geleneği  Türkiye' deki tüm büyük tenis kulüplerinde devam ettirmekteyiz:)

PINAR: Spor kulubü gibi bir ailen varmış, ne büyük şans;) Peki, tenis ilk defa nasıl başlamış?İlk turnuvalar nasıl kategorilendirilmiş mesela, örnek verebilir misin?

GÜVEN: Elbette:) .Tenis, 1873'te İngiliz Walter C. Wingfield tarafından başlatılmış. Çim sahalarda zevk olarak oynanmış. Ağ yüksekliği, yapılan bazı değişikliklerden sonra 1884'te 0,91 m olarak belirlenmiş.İlk tenis şampiyonası turnuvası 1877'de Londra dışında Wimbledon'da yapılmış.Sonradan gözde bir spor haline gelmiş.ABD, Kanada ve Avustralya'ya yayılmış ve ilk profesyonel tenis 1926'da oynanmaya başlanmış.

Tenis turnuvaları esas olarak üç katagoriye ayrılıyor. Birincisi, amatörler de dahil bütün oyuncuların alındığı açık turnuva; ikincisi, sadece profesyonellerin oynadığı turnuva; üçüncüsü ise millî amatörler kuruluşuna bağlı profesyonellerin oynadığı bağımsız turnuvadır. Diğer bazı önemli turnuvalarda sadece amatörler oynar.

Ülkemizde tenis oyununu ilk defa İngilizler oynamışlardır. İstanbul'da bulunan İngilizler aralarında 1900 yılında tertipledikleri maçlarda ortaya üç yıl üst üste kazanana verilmek üzere Çelenç kupası koyarak karşılaşmalar yapmışlar. Bu kupayı kazanan ilk Türk teniscisi Suat Subay'dır. 1924'te Türkiye Tenis Federasyonu kurulmuş. Bundan sonra yurtiçi ve yurtdışı müsabakalara iştirak edilmiş. 

PINAR: Tenis, her yaşta rahatlıkla öğrenilebilecek bir spor dalı fakat bunu profesyonel olarak yapmak isteyenlerin en ideal başlama yaşı kaç olmalıdır?

GÜVEN: Günümüz şartlarında tenise başlamanın en ideal yaş aralığı 5 ile 8 yaş arasıdır.Her  spor için geçerli olan kavram en erken ne zaman başlanılırsa okadar iyi sonuç alınacağıdır. Özellikle küçük yaşta tenis sporuna özendirilen çocuklarda, spor bilincinin daha çabuk geliştiği ve yetenekleri doğrultusunda içlerinde başarılı tenisçilerin ortaya çıktığı görülüyor. Algıların ve vücudun öğrenmeye daha açık olduğu bu zamanlarda çocuğun kendini ve yeteneğini tanımasında olanak verilir. Ancak isteğe bağlı olarak sonraki dönemlerde ve ileri yaşlarda da tenis oynamak mümkündür. Düzenli ya da bir hobi olarak gerçekleştirilebileceği gibi doktor tavsiyesi ile de yapıldığı bilinir.

Çocukların temel hareketleri yapabildiği dönem olan 2 – 7 yaş arası dönemin bitiminde 6 – 7 yaşında artık nitelikli hareket dediğimiz öğretilmiş hareketleri daha rahat yapabilir. Yaş gereği vücudun en esnek zamanıdır. O yaştaki çocukların algıları da çok açık olduğundan tenis gibi bir sporda öğretilecek tüm vuruş ve hareketleri çok kolay algılayıp rahatlıkla öğrenebilirler.

Sonuç olarak,  eğer spora eğilimi varsa, seviyorsa 7 yaşında bu kaliteli, elit ve zararsız branşa çocuğunuzu yönlendirebilirsiniz.   

PINAR: Biliyoruz ki, tenis kulüpleri, performans tenisçi olmak isteyenlere olanaklar sunarak uluslararası platformda başarılı olmalarına destek sağlıyor.Peki, Türkiye'de bu desteği veren kulüp sayısı yeterli mi ve talep nasıl?

GÜVEN: Büyük spor kulüpleri dışında bence yeterli değil fakat son zamanlarda Gençlik ve Spor Bakanlığı ve Türk tenis federasyonu'nun ciddi katkıları sayesinde eskiye oranla çok daha iyi diyebilirim.

PINAR: Tenis pahalı bir spor mu?Malzemeler, giysiler kısaca neler gerekiyor anlatır mısın ve en önemlisi, gelir seviyesi düşük fakat yetenekli olanlar için bu konuda bir destek kanalı var mı?

GÜVEN:Haklısın genel kanı öyleydi, eskiden tenis zengin sporuydu fakat günümüzde her kesime hitap eden bir spor haline geldi.
Tenis malzemelerine gelince, tenis raketi, tenis topları, tenis ayakkabısı ve tenis kıyafetleri gerekmektedir.
Maddi durumu iyi olmayan fakat yetenekli çıcuklar Türk Tenis Fedarasyonu'nun araştırmaları sonucu ve desteği sayesinde Türk Tenisine kazandırılmaya başlanmıştır.Örneğin, doğuda birçok ilde tenis kulüpleri açılmakta, geleceğin tenisçileri yetiştirlmektedir.


PINAR: İşte bu harika bir haber.Gizli kalmış yetenekler ortaya çıkacak desene...
Güven, tenis' e heves eden birçok arkadaşım var çevremde fakat çoğu tenis kıyafetleri ve raket sergisi açacak kadar malzemeye sahip olduğu halde uygulamaya gelince sınıfta kalıyor, üşeniyor ya da bir iki kez oynayıp , sonrasında raketlerin tozunu alıyorlar evde:) 
Tenis sporuna merak salmış ama üşengeçliğe yenik düşmüş veya deneyip cesareti kırılmış olan arkadaşlara birkaç cümlen var mı?

GÜVEN: Profesyonel hocalar eşliğinde derslere katılmalarını tavsiye ederim. Hatta onları heveslendirmek için küçük yaştaki çocuklara eğlence amaçlı uyguladığımız turuncu soft tenis toplarını da deneyebiliriz:))) Gelin sizlere tenisi sevdirelim:))

PINAR: İyi bir tenisçinin günlük beslenmesi ve yaşam biçimi nasıl olmalıdır? Senin de uyguladığın ve önereceğin özel bir program var mı diye sorucam ama  okuyuculara tavsiyem 
bunu evde denememeleri:))) fitness la da uğraştığını bildiğim için herkese uygun bir örnek teşkil etmeyecektir eminim....

GÜVEN: :)) kesinlikle denemesinler çünkü senin de söylediğin gibi kendi uyguladığım beslenme programı tenis dışında fitness la uğraştığım için bana özel.

Profesyonel tenisçilerin mutlaka protein ve karbonhidrat ağırlıklı beslenmeleri gerekmektedir, beslenmenin yanında uyku ve düzenli bir hayat da oldukça önemli tabi.Karbonhidratlar, gerek tenis sporuyla gerek diğer spor dalları ile uğraşan sporcular için temel enerji kaynağı olarak, vücuda temel gereksinimi olan enerjiyi temin etmektedirler.Karbonhidrat tüketimi çoğu zaman tartışma yaratan bir husus olmuştur. “Karbonhidratlar nasıl kullanılmalı? Hangi yiyecekler ile ve ne miktarda yenilmeli?” gibi sorular, en çok cevap aranan sorulardandır. Bu hususta geleneksel inanışlar ağırlıkta olup, aslında bu inanışların çoğu da yanlıştır.Bunu şöyle özetleyebilirim:

 Hafif tempoda çalışan sporcular
(Vücut ağırlık başına 2,5gram  kaliteli karbonhidrat)
60kg=  150gram (200gram)
70kg=  175gram (200gram)
80kg=  200gram
90kg=  225gram
100kg= 250gram

Ağır tempoda çalışan sporcular
(Vücut ağırlık başına 4gram kaliteli karbonhidrat)
60kg=  240gram (300gram)
70kg=  280gram (300gram)
80kg=  320gram
90kg=  360gram
100kg= 400gram

Benim beslenmem ise şöyle; her sabah kahvaltı da yüksek lif içerikli besin olan bir kase yulaf ezmesi ,  bir dilim beyaz peynir ,  domates, yeşil biber, salatalık  ,siyah zeytin ,  bir dilim  ruşeym li ekmek üstüne fıstık ezmesi   14 adet haşlanmış yumurta bunlardan  11 adet yumurtanın sadece beyazını  diğer kalan 3 adetin tamamını tüketiyorum.Öğlen yemeğinde  500 gr tavuk göğsü ,400 gram  makarna   ,mevsim salata  bir adet muz.  Akşam yemeğinde  600 gram  antrikot Izgara , 400 gram  lapa pirinç pilavı , mevsim salata ve bir adet  yeşil elma .

PINAR: 14 yumurta kısmından sonra algım kapandı,gerçekten de sana özel kalsın diyelim bu program :) 
Peki, tenise başlarken alınan raketle, seviye ilerledikçe alınması gereken raket farklı oluyor, raket seçimi nasıl ve neye göre yapılmalı? Bunu özellikle soruyorum çünkü çoğu kişi özellikle kadınlar:), raket seçerken sırf rengine modeline ya da markasına takılıyor ve eline uygunluğu konusunda profesyonel destek almıyor.

GÜVEN: :))  Öncelikle hafif gramaj raket ele göre uygun raket modeli ve raketin grafite maddesinden yapılmış olmasına dikkat edilmesi gerekmektedir.Yanlış raket seçimi sağlık açısından sıkıntı yaratabilir.Hoca eşliğinde raket seçimi yapılması gerekmektedir.

PINAR: Tenisi hobi olarak görenlerle profesyonel oyuncu olmak isteyenler arasındaki en önemli fark ne olmalı?Düzenli olarak ders almak iyi bir tenisçi olmak için yeterli mi ve kaç derste elle tutulur bir seviyeye gelinir?

GÜVEN: Bu gerçekten iyi bir soru.Tenisi profesyonel oyuncu olmak isteyenler tenisi hayatlarının bir parçası olarak görmeliler.Düzenli ders almak ve düzenli bir beslenme ve yaşam şeklini benimsemek iyi bir tenisçi olmak için yeterlidir.35 derste karşılıklı maç yapacak seviyeye gelinebilir fakat tenis oynamayı öğrenmek demek, topun karşılıklı gidip gelmesi değildir. Topu oyunda uzun süre tutabiliyorsanız, istediğiniz yere rahatlıkla atabiliyorsanız, servisiniz iyiyse, ayaklarınız çalışıyorsa işler iyi gidiyor demektir. 

Tenis dersi almayı düşünen öğrencilerin %90′ında gördüğüm; top filede birkaç kez gidip gelmeye başlayınca “tamam ben bu işi çözdüm” oluyor. İki üç ders alıp sonra bırakıyor, akabinde partneriyle tabiri yerindeyse “yazlıkçı” gibi oynuyor.Nasıl ki çok çok üstün bir gene sahip değilseniz ; iki derste sıfırdan piyano kursu alıp piyanist olamazsanız ya da üç derste resim kursu alıp ressam olamazsanız, teniste de iki derste üç derste bu sporu hakkıyla öğrenemezsiniz. Çoğu tenis kulübü derslerini 5 ya da 10 saatlik paketler halinde satıyor. Kulüplerde tek tek ders alırsanız pahalı olmasının sebebi, öğrenciyi en az 1.5-2 ay kulübe bağlamaktır. Ben özel derslerimi tek tek seans olarak veriyorum, bu da öğrenciye istediği zaman kursu bırakabilme imkanı veriyor. İkinci ya da üçüncü derste top oyunda gidip gelmeye başlayınca genelde öğrenci kafasından bu iş tamamdır gibi düşünüyor ve dersi bırakıyor veya dersteki ciddiyetini disiplinini kaybediyor. Bu işin temelini iyi kavramak istiyorsanız en az 10 seans ders almalısınız.

Tenis dersi alırken öğrenme süresine faydası olan şeylerin başında spor geçmişi gelir; toplu sporlar(futbol, basketbol, voleybol, squash vb.) veya koordinasyon içeren(dans, yüzme, müzik gibi) her şey işimize gelir. Bunlardan hiçbirini yapmamış bu özelliklere sahip olmayanlar da tenis öğrenebilir/oynayabilir. Burada asıl aradığım şey; kararlılık ve hırstır. “ben bu işi öğreneceğim” dedikten sonra ben de kendi adıma iddialıyım “size bu sporu en kısa zamanda en verimli biçimde öğreteceğim” diyorum.

PINAR: Sen ve senin gibi bu işi profesyonel yapan hocalardan ders alanlar, haliyle disiplinli olmayı da öğreneceklerdir eminim...
Yetiştirdiğin minik tenisçiler arasında "ilerinin dünya şampiyonu olur" diyeceğin bir örnek var mı? 

GÜVEN:Yetiştirdiğim oyunculardan gelecekte başarılı olabilecekler var tabi ki fakat sponsor desteği olursa , dünya şampiyonu da bizim çocuklar arasından neden çıkmasın ki diyorum:)
Mesela 2000 senesinde kulubumuzun 9 yaş tenis kız takımı antrenörüyken yetiştirdiğim Ece Yavuz'u, 12 yaş Türkiye şampiyonu yaptım.

PINAR: Haklısın, başarı desteklendiği zaman çok daha iyi sonuçlara gidilebilir bence de.Umarım sesimizi duyarlar:)
Peki, diğer ülkelerle karşılaştırıldığında Türkiye tenis sporunda hangi noktada?

GÜVEN:Diğer ülkelere göre Türk tenisi alt noktalarda ve maalesef ancak 20 sene sonra diğer ülkelerle aynı seviyeye gelecek durumda şimdilerde.

PINAR: Bu ciddi  bir süre.Tam da şimdi aklıma geldi, hemen sormak istiyorum.Türkiye'yi temsil eden Marsel İlhan'ın erkekler dünya sıralamasında 186. sıradaki yerini koruduğunu , Çağla Büyükakçay'ın ise kadınlar dünya sıralamasında 174. sırada olduğunu biliyorum bunlar ülkemiz adına gurur verici sonuçlar ,peki sen bu sonuçları yeterli buluyor musun? Neden bir dünya birincisi Türkiye'den çıkmasın?

GÜVEN: Doğru bir noktaya değindin, işte tam yeri gelmişken gururla söyleyebiliriz ki, Marsel İlhan'ı dunya 84. numaraya çıkaran , Çağla Büyükakça' yı da dunya 140. numaraya kadar getiren kulubumuzun oyuncusu ve antrenörü Can Üner'in Türk tenisine katkıları çok büyüktür.Marsel İlhan ve Çağla Büyükakçay'ın 5 sene içerisinde ilk 50 tenisçi arasına gireceklerine gönülden inanıyorum.Sonuçlar ilerideki yıllarda çok daha farklı olacaktır yani bir dünya şampiyonu bizden de çıkacaktır.

PINAR: Can Üner konusundaki yorumlarına katılıyor ve kulubumuzun oyuncusu ve antrenörü olmasından dolayı da ayrıca gurur duyuyorum.
Sağlık açısından soruyorum, herkes tenis oynayabilir mi?Mesela kimler tenis oynamasın ve neden?

GÜVEN:  7 DEN 77 YE HERKES TENİS OYNAYABİLİR.Fiziki şartları uygun olan herkes oynayabilir.Mutlaka bir eşe gerek yoktur. Duvar karşısında dahi oynanabilen yegane sporlardan biridir.Raket, tenis ayakkabısı, tenistopu alabilenler,çevresinde halka açık tenis kortu bulunanlar, yada terli terli hasta olmadan, duş alıp kurulanacakları bir ortama terleri soğumadan ulaşabilenler, topa üç defa vurduktan sonra "galiba ben bu işi yapamayacağım" demeyip azmeden, kendi kendine bütün vuruşları yeniden keşfedebilen, ya da daha kolayı ders alma imkanı olan herkes  tenis oynayabilir.

PINAR: Harika bilgiler için çok teşekkürler, çok keyifli ve bilgilendirici bir sohbet oldu.Son sözü sana bırakıyorum artık:)

GÜVEN: Pınar ben de sana ve B-Fit ailesine bu keyifli   sohbet  için çok teşekkür ederim.

Son sözlerim elbette tenisle ilgili tavsiyeler içeriyor olacak.Burdan herkese seslenmek istiyorum, tenis hayatın her döneminde yapılabilecek en sağlıklı ve en EQ’lü (!) fiziksel aktivitedir! Sadece çocuklar için değil, fiziksel yönden sağlıklı olmanın yanı sıra, zihinsel ve duygusal gelişime gönül veren tüm yetişkinler için de eşi bulunmaz bir spordur. Bu bakımdan her yaşta öğrenilip geliştirilebilir. Ayrıca, spor psikologlarından kortta edinilen deneyimlerin getirdiği başarıların ve kazanılan psikolojik avantajların hayatın genel işleyişine de çok olumlu etkileri olduğu kanısındalar. Dahası, bu olumlu psikolojik etkilerden bazıları hayatta başarılı ve mutlu olmak için gerekli olduğundan bahsettiğimiz EQ becerilerinin yansımasıdır. Tenis sporu ile depresyonun etkileri hafifletilebilir. Vücuda taşınan daha fazla oksijen hücre yenilenmesine yardımcı olarak yaşlanma etkilerini azaltır.

Düzenli olarak yapılan tenis sporunun kalp – damar ve solunum sistemleri üzerinde olumlu etkileri bulunmaktadır. Uzun yıllar tenis oynayan insanlarda kalp – damar, şeker, dolaşım bozukluğu, hipertansiyon gibi rahatsızlıkların görülme olasılığının daha düşük olduğu bilinmektedir. Tenis oynarken, kalp damarları genişleyerek, damarlardan daha fazla kan geçişi sağlanır ve böylece vücuda daha fazla oksijen taşınmış olur. Bu da dolaşım bozukluklarının sebep olacağı rahatsızlıkları önemli ölçüde önler. Düzenli tenis oynayanlarda kişinin kondisyonu arttıkça kalp büyümesi de artar. Tüm tenisseverleri bekliyoruz kortlara...

Tenisi tüm detaylarıyla konuştuktan sonra derim ki, sporsuz bir hayat olmaz.Ne yaparsanız yapın yeter ki hoşunuza gidecek bir spor dalını seçip hareket edin ve  sağlıkla kalın.

Pınar TOK







ZAYIFLAYANA KADAR ZAYIF OLDUĞUNUZU HAYAL EDİN

Evet yanlış okumadınız, hayal edin çünkü "hayal edebildiğiniz herşey gerçektir.."Pablo Picasso'nun çok sevdiğim bir sözüdür bu....

Sağlıklı bir şekilde kilo vermenin sırrı öncelikle pozitif düşünceden geçer.Bu düşünce size klasik gelebilir , duymaktan okumaktan sıkılmış da olabilirsiniz ama etkisi tartışılmazdır...Herkes mutlu olmak ister ama mutsuz olmanın yolunu daha kolay bulur.Mutlu olmak için odak noktanızı değiştirin....

Düşünce gücümüz ile neler yapabileceğimizi bir hayal edin... Mesela dikkat edin, "birtürlü zayıflayamıyorum"ya da "bu da hep benim başıma mı  geliyor" vs gibi olumsuz düşüncelere sahip insanlar istisnasız düşündüklerini yaşarlar çünkü odak noktaları hep olumsuz düşüncelerdedir.Güzel düşünen insanlar da olumsuz şeyler yaşarlar ama odak noktaları mutluluk olduğu için bundan etkilenmezler ve kötü tecrübeleri kolay tölere ederler.Etrafınızda siz yoran insanlar varsa onlardan uzaklaşarak güzel düşünmeye başlayabilirsiniz....

Unutmayın, ister genç ister yaşlı olun hiçbirşey için geç kalmış değilsiniz yeter ki karar verin ve gerçekten isteyin.Kendinize saygı gösterin.Başlarken gerçekçi ulaşılabilir hedefler başarılı olmanızı sağlar,mucizevi kestirme yollar yoktur, ideal kilo için çalışmak gerekir.

Olumlu ruh hali ve duygular, bağışıklık sistemini doğrudan etkiler.Sağlıklı bir beslenme ve spor programına başlar başlamaz saçlarınızda, cildinizde, bedeninizde mucize beklemeyin ama aldığınız sağlıklı besinler ve etkin olarak katıldığınız egzersizlerin, sonunda kendini göstereceği gerçeği sizi yüreklendirebilir....Yani sabır ve inat da bu işin anahtarıdır....

Gelelim sağlıklı zayıflama önerilerine ; Her gün yediklerimiz değişebiliyor doğal olarak ama kendimden örnek vermem gerekirse hiç aksatmadığım kahvaltı öğünüm gün boyunca acıkmamı engelleyen en önemli etkendir.Yemeğimin yanında mümkünse bol bol yoğurt tüketmeye de özen gösteririm.

Dört beyaz yani hepimizin bildiği ama zaman zaman vazgeçemediği beyaz ekmek, şeker, tereyağı ve tuz benim en büyük düşmanımdır.Çay ve kahveye şeker koymam.Eskiden böyle değildi elbette ama şeker atmadığım uzun süreden beri kahveyle çayın tadını daha keyifle alır oldum, denemenizi öneririm.  İçeceğinizle birlikte kurabiye ya da bisküvi gibi şeyler yemek isteyebilirsiniz ama bunların ikisinden birini tercih etmelisiniz. Eğer çayınıza illa ki şeker koyacaksanız o zaman bisküvilerden, kurabiyelerden vazgeçin. Çaya ikiden fazla şeker atanlara ise çok değer verdiğim bir Prof.Dr. tanıdığımın bir cümlesiyle uyarı yapmak isterim. "Şeker, intiharın zamana yayılmış şeklidir"...

Kıyafetlerimizi doğru kombinlemeye çalıştığımız gibi tabağımızın da doğru bir kombininin olması gerekir bence.Uzmanların önerisine göre bir yemek tabağının yarısı salata veya sebze, çeyreği ise karbonhidrat veya proteinden oluşmalı.Ben genelde tabağın yarısını sebze veya salata yarısını balık ya da tavuk olarak hazırlıyorum diğer örneğini de diğer öğünlerde yiyorum.Ara öğünleri asla ihmal etmiyorum bu da ana öğünlerde çok yememe engel oluyor.Çantanızda ara öğünler için  mutlaka bir elma, sevdiğiniz farklı bir meyva ya da kuruyemiş çeşitlerinden bulundurun.Ara öğünleri atlamamak kan şekerinizi dengede tutacaktır.

Kusursuz olmak zorunda değilsiniz, kimseye kendinizi ispatlama ihtiyacı da hissetmeyin, bu gibi şeyler enerjinizi alır götürür.Kendiniz için sağlıklı olmaya karar vermeniz, önce kendinizi sevmeniz yeterli.Gerisi gelecektir...

 Vazgeçemediğim bir maske tarifini de sizlerle paylaşmak isterim

1 dilim taze ananas
1 tatlı kaşığı bal
1 çay kaşığı buğday yağı
Hazırlanışı: Ananası rendeleyin ve balı içine katıp karıştırın.Buğday yağını da ekleyip tekrar karıştırın.Peelinginizi yapıp cildinizi arındırdıktan sonra hazırladığınız ananas maskesini uygulayın.Göz altına da gelebilir ki ayrıca göz altı morluklarına da çok iyi gelen bir maske.15 dk. bekletin ılık suyla yıkayın.
Haftada 2 kez uygulayacağınız bu maskenin cildinize olumlu etkisini göreceksiniz.

Sevgi ve sağlıkla dolu günlere...

PINAR TOK


SU ve ADALAR ŞEHRİ STOCKHOLM :

Yapıları, parkları, tarihî yerleri, yeşil alanları ve eğitim merkezleriyle oldukça ileri bir Avrupa şehrindeydim ve sıkça ziyaret ettiğim  bu şehri bu defa ,sizler için he kaleme aldım.Kendi gözlemlerim dışında, İsveç'de kadın olmaktan tutun, çocuk olmaya, eğitim sisteminden, yaşam şartlarına kadar birçok konuyu, uzun yıllardır orada yaşayan Türklerle ve benim için de çok değerli olan, yıllarını eğitime adamış emekli öğretmen sevgili Sevil Torpare ile konuştum.Bu güzel söyleşiden önce gelin bu şehri biraz benim gözümle gezelim.

İsveç'in başkenti ve en büyük şehri olan Stockholm,  on dört adaya ve Mälaren Gölü'nün denizle birleştiği bir kanala sahip. Kentin adalara ve kanallara yayılmış olması, ona Kuzeyin Venediği sıfatını kazandırmış.Bana göre en keyifli yanı, harika sokakların, binaların,müzelerin, şirin dükkanların, sarayın bulunduğu şehir merkezinin;  yaya olarak gezilebilir olması.Böylece heryanı benim yaptığım gibi özgürce fotoğraflayabilir, alışveriş keyfiyle tarihi, sanatı , kültürü birarada yaşabilirsiniz.

"Ne yemeli, nasıl gezmeli, nereleri görmeli?"

İsveç' de bir ormanda mahsur kalırsanız korkmayın, yıllarca yetecek kadar organik besinle dolu harika ve sağlıklı bir yaşam sizi bekliyor olacak:) Keşfe çıktığımda, ağaçlardan sarkan kuşburnunu, meyvaları yerken beni çocukluğuma döndüren ve her adımımda beni şaşırtan yiyeceklerle dolu İsveç ormanları! Ayrıca,yüzlerce çeşit yenilebilir mantar türü de  bu ormanlarda bulunuyor.

İsveç mutfağının zirvesi, geleneksel olarak et suyu ve haşlanmış patates ile sunulan İsveç köftesidir , bunun haricinde  İsveç'e özgü yiyecekler arasında en tanınmışları Knäckebröd(kuru, sert, peksimete benzeyen bir 'çıtır ekmek') ve lingondur (yabani kızılcık reçeli).Çıtır ekmeklerin üzerine bayıla bayıla sürdüğüm karidesli tüp peynirlerin de lezzeti harika.Yöresel yemeklerden Surströmming (Kuzey İsveç'e ait bir tür balık yemeği) ve Güney İsveç'te de yılanbalığı, örnek olarak verilebilir. Konusu gelmişken,şehrin göbeğinde tutulan ve en yararlı balık çeşidi olan somondan bahsetmezsem olmaz, evet yanlış okumadınız şöyle bir oltayı atıp rahatlıkla somon balığı yakalayabilirsiniz.Neyazık ki, mesela Galata köprüsünde stres atmak, hobi ya da güzel bir ziyafet çekmek için saatlerce  uğraşan ve oltalarına  bırakın balığı, çoğunlukla çöp takılan amatör&usta  balıkçılarımızı kıskandıracak boyutta bir bolluk ve temizlik sözkonusu.Buradan o çöpleri atan "çevreci!" vatandaşlarımıza selam olsun.

"Ya kaybolursam?" korkunuzun olmayacağı bir şehir çünkü heryerde "şimdi buradasınız" haritaları var, yani kaybolmak zor.Engelliler ve bebek arabalı aileler de düşünülmüş, yürürken güzeller güzeli bebekler dışında, bu insani detaylar da çok dikkatimi çekenler arasındaydı.Keşke ülkemizde de bukadar duyarlı olunsa diye içimden geçirmedim değil."Yürümek istemem" derseniz, son derece dakik çalışan toplu taşıma araçlarını,  tablo gibi duvarlarıyla, heykelleriyle,içinde sanat barındıran metro istasyonlarını kullanabilirsiniz(bkz. resimler)

Stockholm tiyatrolarıyla da ünlü bir kent.Şehirdeki Kraliyet Dramatik Tiyatrosu (Kungliga Dramatiska Teatern) Avrupa'nın en bilinen tiyatroları arasında. Yine Kraliyet İsveç Operası da 1773 yılında açılan eski bir opera binası.Ayrıca,Stockholm, dünyanın en büyük müze kentlerinden biri.Kentte yılda 1 milyon insan tarafından ziyaret edilen 100 kadar müze yer almakta ve hepsi de görülmeye değer.

Şehrin en eski yerleşim bölgesi olan Gamla Stan(eski şehir)'ın arnavut kaldırımı sokakları,bir kişinin geçebileceği daracık geçitleri,kral mezarlarının olduğu Büyük Kilise'si ve İsveç kralının bir bölümü müze olarak gezilebilen sarayı oldukça büyüleyici.Sarayın karşısında, iki kanal arasında minik bir köprüyle birbirine bağlanmış  İsveç Parlamentosu binası ve hemen ona yürüme mesafesinde karşı adada bulunan başbakanlık konutu da harika.Buarada başbakanlık konutunda güvenlik kulübesi yok!Masal şehri gibi...

 Büyülendiğim bir başka  detay da şöyle( eminim tüm kadınlar buna bayılacak); 1980 yılında anayasal bir değişiklikle "cinsiyetine bakılmaksızın ilk doğan çocuğun tahtın varisi olması kabul edilmiş.Böylece artık taht babadan oğula geçmeyecek ve İsveç kraliyet geleneğini bir prenses sürdürecek.Üstelik, o da babası Carl XVI.Gustaf gibi halktan biriyle evlenerek  İsveç halkının gönlünü fethetmiş.Buarada prensesin ilk çocuğu da bir kız:)

Harika sokakları, yazlık&kışlık sarayları , binaları , uçsuz bucaksız bereketli ormanları, dükkanları hatta cadılar bayramına denk gelişimin tatlı karelerini yazının devamında  gezebilirsiniz.

Şimdi, İsveç'de yaşayan  Türk öğretmene sevgili Sevil Torpare'ye neler sormuşum ve ne yanıtlar almışım buyrun birlikte bakalım -röportaj boyunca , kendisi yakınım olduğu için samimi bir hitap şeklim olacak:) 

PINAR: Sevil teyzeciğim, öncelikle kendini sevgili okurlarımıza biraz tanıtır mısın, neden İsveç ?

SEVİL: Dogum tarihim sart  ise 1943:) 1979 da aşkımın peşinden evlenerek İsveç'e gittim (sen henuz 15 aylik bir bebektin) .

Türkiye'de 1973 yılında Edeb.fak. sanat tarihi bölümünü bitirince,ögretmenlik için tayin istedim. Uşak Eşme lisesinde 5 yil sanat tarihi ögretmenliği, İsveç'te 30 yıl bilfiil anadil ögretmenliği ile  toplam 35 yıl hizmet yaptim. 

PINAR: Ben de yaşlanmışım desene:) Aşkının peşinden İsveç'e gitme konusuna saygı duyarak alkışlıyorum ve "nerede şimdi öyle aşklar" demiyorum ki konudan sapmayalım:) 
Peki,İsveç'e yabancı bir ülkeden gelip de öğretmen olabilmek bukadar kolay mı? 

SEVİL: İsveç'le Türkiye arasinda kültür ve eğitim anlaşmasi hiç olmamış, İsveç buna yanaşmıyor  bu nedenle , öğretmen diplomasina sahip kişiler  İsveç'e gelince bireysel olarak başvurarak öğretmenlik alabiliyorlar, ben de öyle yaptim. Almanya'da olduğu gibi  TR'den seçilip  gönderilmedim.

PINAR: İsveç'de kadın olmak desem ve tek cümlede tanımlamanı istesem nedersin?

SEVİL: Eğer İsveçli olarak doğmuş ve o kültür  içinde yetişmişsen eşitsin yani kadın olmak eşitlik demek.İsveçli değilsen de yetiştirilmen,aldığın eğitim ve kişiliğine bağlı olmak koşuluyla yine eşit haklara sahipsin elbette.

PINAR: Buradaki insanlar soğuk görünseler de aslında kaliteli bir samimiyet içerisinde, sence?

SEVİL: Kesinlikle öyle Pınarcım.Buradaki demokratik yaşamı belirtmek açısından özellikle şunu söylemek  isterim ki; İsveçte 70 li yillarda  DU=sen  reformu kabul edilmis, herkes birbirine  du yani sen diyor  Kral'la bile konuşurken sen diyorlar. Okulda müdürle öğretmen arasında bir fark yok, birbirlerine sen diyorlar.Ayrica, biriyle konuşurken  siz diye hitap edersen samimiyetsiz damgasini yiyorsun :)

PINAR: Egosuz hava sahası desene! İşte bu harikaymış."Sizli bizli cümlelerden ibaret sanılan saygıya" güzel bir açıklama  oldu.Harika öğrenciler yetiştirdiğini biliyorum, İsveç'teki çocuklar neden bukadar mutlu?

SEVİL:  Teşekkürler canım.Seni de yakından ilgilendiren bir konu bu sorunun ilk cevabı yani  spor.Spor, aileden başlayan, okul öncesi eğitimde de çok önem verilen sonrasında da teşvik edilen , eğitim sisteminin , yaşamın olmazsa olmazı.Bu bilinçle eğitilen çocuklar kötü alışkanlıklardan uzak büyüyor.Ayrıca mutlu olmalarının bir diğer nedeni de tabi ki aldıkları eğitimin kalitesi.Burada, okul ve ders araçları ücretsiz.Özel ya da devlet farketmiyor, ailenin ekonomik durumuna göre ödeme yapılıyor.

Çocukları eğitecekseniz onlar gibi düşünmelisiniz, esneklik gerekir şöyle ki,  eğitim sistemi, çalışma hayatının gereksinmelerine,öğrencilerin yetenekleriyle isteklerine ve değişik verilere uygun olarak esneklik göstermektedir.Bu esneklik öğrencilerin, sisteme 
dinamik ekonominin gereklerine,toplum üyelerinin değişen eğitim istekleriyle biçimlenen yapıya uyum göstermelerine olanak verir.Ayrıca esneklik, öğrencilerin ortaöğretimde sonuçsuz bir seçimden kaçınmalarını ve dal değiştirmelerini de kolaylaştırır.

Sürekli yenilenme de çok önemli.Eğitimcilere göre sürekli reform 2 nedenle önem taşıyor.Toplum ve bilgiler o denli sürekli değişmektedir ki tüm sistem zamanla geçerliliğini yitirmektedir.Eğitim sisteminin tutarlı olabilmesi için yenileştirme zorunludur.Bunun için bilimsellik önemlidir.Bilimsel yöntem ve eleştirici düşünce tüm alanlarda geçerlidir çünkü İsveç de tahminciliğe değil bilime saygı duyulur.Bundan dolayı toplumbilim uzmanları politik kişiler ve plancılar arasında diyalog kolaylıkla sağlanır.Değişikliği ve gelişmeyi yadsımamak sürekli reformu kabul etmek İsveç eğitim felsefesinin temelini oluşturur.

PINAR: Dünyadaki tüm çocukların hakkı bunlar, dilerim her çocuk buradaki çocuklar kadar güzel bir yaşamın sahibi olurlar...Buradaki insanlarla konuştuklarımdan ve okulları yerlerinde gezerken gördüklerimden yola çıkarak soruyorum, neden okul içerisinde her fotoğraf çekmek istediğimde kesinlikle izin veremeyecekleri söylendi senden dinleyebilir miyiz?

SEVİL: Bu güzel dileğine ben de gönülden katılıyorum. Okulda çekim konusuna gelince, kesinlikle güvenlik sebebiyle.Ayrılan anne babalar olabiliyor ve haliyle içlerinde şiddet ve baskı görmüş kadınlar da oluyor.Bu gibi durumlarda hemen kimlik ve adres bilgileri değiştiriliyor ve yeni bir hayata başlıyorlar.Dolayısıyla, kadının ve çocuğun herhangi kötü bir olaya mağruz kalmaması ve yerlerinin bilinmemesi için buna çok fazla özen gösteriliyor.

PINAR: Dünyanın heryerinde olduğu gibi,ülkemizde de maalesef gün geçmiyor ki bir kadın cinayeti haberi duymayalım.Bu gibi olaylar gerçekten çok üzücü.Önemli olan , buradaki gibi tedbirin kuvvetli,hızlı ve kapsamlı birşekilde önceden alınması.Peki ya evlilikler? Doğum yaşı? Bunlarla ilgili de biraz bilgilendirir misin bizleri?

SEVİL: Bir kadın olarak, eşitliğin olduğu bir ülkede yaşadığımı belirtmiştim.Eşim İsveç'li ve ev işlerinin sadece kadına ait olmadığının farkında.Elinden geldiğince de yardımcı oluyor.

Mesela araştırman dahilinde görüştüğün  arkadaşımın kızı Huri' nin de sana anlattığı gibi İsveç'de, doğum izninin bir ayı tamamen babalara ait.Hatta isterlerse maaşlarının %30 una razı olup bu izni uzatabiliyorlar.Anneler ise çocuk 4 yaşına gelene kadar izin kullanabiliyor.Huri'de olduğu gibi, çocuklar  ikizlerse extra 180 gün hak veriliyor.

Genelde güzel bir işbirliği var evet ama çevremden gördüklerime,duyduklarıma istinaden söyleyebilirim ki herkesin evliliği bu şekilde olmayabiliyor da.

Hepsi olmasa da bir kısım İsveç'li erkekler/kadınlar  diğer ülkelerdeki insanlarla evlilikleri daha çok tercih eder oldu.Erkek gözüyle bakarsak,dominant ve kariyer düşkünü bir kadını tercih etmek istemiyorlar,aksine tam bir evhanımı arıyorlar.Kadın gözüyle bakarsak da, evlilik ve çocuktan önce kariyeri birinci sırada tutuyorlar.Genelleme yaparsam, doğum yaşı kesinlikle 30'un üzerinde diyebilirim.Elbette bu gibi şeyler herkesin kendi tercihi.

PINAR: Ev işleri konusunda eminim birçok Türk kadını derin bir iç çekmiştir okurken.Teşekkürler bu güzel bilgiler için.Son olarak eklemek istediğin birşeyler var mı?

SEVİL: Öncelikle sana çok teşekkür ediyorum bu güzel araştırmaların ve söyleşi için.Başarıların daim olsun Pınarcım.
Bir eğitimci olarak, kadınlar hangi ülkede hangi şartlarda olurlarsa olsunlar mutlaka kendi ayakları üzerinde durmalılar diye düşünüyorum.Biz kadınlara çalışmak ve güçlü durmak yakışır.

Koskoca bir masal  kentini  özetle kaleme almak hiç kolay olmadı.Umarım merak edenlere,  henüz ziyaret etmemiş olanlara ya da sadece araştıranlara ışık olmuştur.Görmeniz gereken yerler listesinde  İsveç ilk sıralarda olmalı derim.

Sporla, sevgiyle kalın


PINAR TOK





















































İlham aldıklarım...

İlham aldıklarım...
PROF.DR.SEVİL ATASOY

İlham aldıklarım...

İlham aldıklarım...
BETÜL MARDİN

Güzel ANNEM sen hep benimlesin💜

Güzel ANNEM sen hep benimlesin💜
Annem

W.SHAKESPEARE

Serçenin ölmesinde bile bir bildiği vardır kaderin, şimdi olacaksa bir şey yarına kalmaz, yarına kalacaksa bugün olmaz. Bütün mesele hazır olmakta.

İLETİŞİM FORMU

Ad

E-posta *

Mesaj *


Bu Blogda Ara

Translate

Blog Arşivi

HER ŞEYE RAĞMEN GÜLÜMSE

HER ŞEYE RAĞMEN GÜLÜMSE
GÜLÜMSEMEK GÜLÜMSEMEYİ ÇEKER ;)

sporun her rengi

sporun her rengi
JET SKİ sevenler

PİLATES AŞKI

PİLATES AŞKI
SAĞLIKLI YAŞ ALMAK İÇİN