The Latest

kadın etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kadın etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
KİEV'DE BİZİM NİŞANTAŞI:)
Ukrayna'nın başkenti Kiev, aynı zamanda Dinyeper nehri üzerine kurulmuş en büyük şehir olma özelliğini taşıyor.Kışın dondurucu bir soğuğu olsa da,yazları ortalama sıcaklık 20-25 dereceleri buluyor.

 Büyüleyici katedral
Yerel mutfağında birçok lezzetli yemekler bulunuyor, benim en sevdiğim Kiev'e özgü bol malzemeli çorbaları ve Kievski denilen tavuk köftesi oldu. Peynir çeşitleri de tadılmaya değer ,denemeni tavsiye ederim.Çok fazla fastfood zinciri var buna rağmen obez bir insanla karşılaşmadım:) .Kiev' de karşılaştığımda çok mutlu olduğum bir Türk restoranı da Tike'ydi. Dünya mutfakları ve yerel lezzetler dışında Türk mutfağını özleyenler için ideal bir seçenek. Ben yine de yerel lezzetleri denemekte yarar var diyenlerdenim. Değişik kültürler, değişik lezzetler...

Khreschatyk isimli upuzun bir caddesi var. Bazarapski pazarı ve Arena city alışveriş merkezinden başlıyor, özgürlük meydanına kadar devam ediyor. Keyifle,dolu dolu vakit geçirebileceğiniz mekanlarla dolu bu cadde, en eğlenceli gece kulüplerini de içinde barındırıyor.

Altın kubbeli Katedral de gezilecek yerlerden biri.Büyülü bir ortam. Etkilenmemek mümkün değil. Sanırım bu yüzden en çok da orada fotoğraf çektim.

Şehrin her yanına dağılmış tiyatrolar, sinemalar, müzeler, sanat galerileri bir harika. Hediyelik eşyalar için alışveriş merkezlerinin dışında tavsiye edebileceğim nokta, eski bir yerleşim yeri olan Podol semti. Burada harika şeyler bulabilirsin.Sokak sanatçılarının eserleri seni şaşırtabilir, keşfedilmemiş Picasso' lar diyebilirim onlara. Antika eşya satıcıları da buradalar.Oldukça değişik seçenekler bir arada...
BİR KAHVE?
Kiev'deki ulaşım için minübüsleri, metro gibi toplu taşıma araçlarını kullanabileceğin gibi taksileri de tercih edebilirisin. Ucuz ama boş taksi bulmak biraz zor.

Eğer toplu taşımayı tercih edersen dikkatli ol çünkü güvenlik açısından uygun olmayabilir. Çok fazla içki tüketilen bir yer, yürürken yerde yatan birini görürsen hemen telaşlanma muhtemelen sarhoştur.
KADINLAR BİLİR:)

Şehir merkezinde gizli bir Nişantaşı buldum:) mutlaka gezin. Dünyanın en iyi markalarının bulunduğu bu caddedeki mağazalar özellikle biz kadınlar için hizmet veriyor. Erkekler için ürün yok diyebilirim.Bu mağazaları gezerken yorulursan, sokak boyunca keyifle oturabileceğin birçok restoran ve kafe var. Kadınsan bu sokaktan çıkmak istemeyeceğine eminim! Gezilecek çok yer olsa da, burası bir  başka...
                                                                   
Konaklama için, Hyatt Regency, Radisson SAS gibi lüx otelleri tercih edebileceğin gibi, daha ekonomik olsun derseniz birçok ekonomik butik oteller de var.

Vaktin bolsa, klasik şehir turuna ek olarak devlet botanik bahçesini, Hydroparkı, Dynamo stadyumunu ve hayvanat bahçesini mutlaka görmelisin.


Eğer Rusça bilmiyorsan, mutlaka yanına sözlük ya da D&R' lardan kolayca bulabileceğin yabancı dil günlük konuşma kartlarından al.İngilizce konuştuğun zaman çoğu kişi boş boş bakıyor:) Ülkenin yarısı Rusça yarısı Ukraynaca konuştuğu için Kiev' de maalesef yırtınsan da İngilizcen geçmiyor!

Kiev' de kendini evindeymiş gibi hissediyorsun.O kadar doğal ve kendi halinde bir yaşantı hakim. 

Bol bol yürüyüş yapıp, kafanı dinleyebileceğin, mis gibi orman havası alabileceğin alanlar da şehirle iç içe.

En çok dikkatimi çeken durumlardan bir tanesi de insanların çok fazla kitap okuyor olmasıydı.Şirin kafelerde bir elinde kitap bir elinde kahve işte o anlar inan paha biçilmez bana göre.

TARİHİN İÇİNDEN
Unutmadan, Arena' nın içinde bir Arap restoranı var, safranlı pilavı muhteşemdi mesela.İlginç bir ayrıntı da nargileydi.Nargilenin nesi ilginç deme, fotoğraflar arasında görebilirsin:) Karpuzlu nargileyi menüde okuyunca , dedim herhalde içinde esansı falan var, merak işte çeşit karpuz olunca sigara düşmanı olan bana bile sipariş ettirdi. Masaya getirdiklerinde inanamadım ama çok güldüm.Bu kısmı özendirmiş olmamak için hatırlatırım, sigara ve nargile sağlığa zararlıdır lütfen içme.

Sağlıkla dolu, bol sporlu ve seyahatli günler dileğiyle...

PINAR TOK












ŞİRİN BİNALAR




UKRAYNA BAYRAĞI O,  BEN GALATASARAYLIYIM:)


SİGARAYA HAYIR KARPUZLU NARGİLEYE EVET:)

ŞEHRE DOĞRU
   
BAKMAYA DOYAMADIM










HEDEF İYİYSE YOKUŞLAR VIZ GELİR

MASAL SOKAKLAR
BİR DİLEK DİLE ALLAH HERYERDE
BAHSETTİĞİM CAFELERDEN FAVORİM


Yeni yıl yaklaşırken hepimizin beğenerek izlediği Victoria's Secret defilesini ve güzel mankenlerini merak etmeyenimiz yoktur. Şahsen ben, yeni yıl defilelerini her sene merakla ve keyifle bekliyorum. Peki nasıl seçiliyorlar, nasıl bu kadar formda ve kusursuz görünüyorlar? Bunun için neler yapıyorlar? Birlikte bakalım...

Victoria's Secret kızlarının ortak yönü, tabi ki çok ama çok güzel olmaları. Onlar güzelliklerinin değerini biliyorlar ve bunu korumak için harcadıkları enerji tahmininden çok daha fazla.

Bu kızlardan biri olmak için Victoria Secret' a dahil olmak hiç kolay değil. Sadece güzel olmak, kıyafeti iyi taşımak yetmiyor, bunun yanında daha birçok farklı özellik de aranıyor. Seçimlerde dikkat edilen en önemli nokta orantılı bir vücut, güzel bir ten fakat bunun yaninda kişilik de oldukça önemli. 

Hayat dolu, sempatik, dünyada olup bitenden haberdar, kültürlü ve insancıl olmaları avantaj. Jüri karşısında kendilerini kanıtlamaları ve kabul ettirebilmeleri için sadece 30 saniyeleri var! Stresi sen düşün.

Seçildikten sonra öyle rahat rahat oturmuyorlar elbette. Asıl maraton bundan sonra başlıyor. Hepsi kusursuz görünmek için çok çalışıyor. Çoğu pilates ya da boks yapıyor. Beslenme hakkında doğru bilgilere sahipler ve uygulamada disiplinliler. Ayrıca çoğu anne. Doğum sonrasında vücut deforme olabilir evet ama disiplinleri ve örnek yaşamlarıyla bunun arkasına sığınmadan eski formlarına kolayca geri dönüyorlar. Hangi meleğin anne olduğu belli? Cevap hiçbiri!

Pilates ve boks dışında, squat ve ağırlık kaldırma da meleklerin en çok tercih ettiği spor yöntemleri arasında.

Gelelim Meleklerden tavsiyelere:

Proteinli içecekler tercih edin.
Vücudunuzu mutlaka nemlendirin.
Cilt güzelliği makyajınızı silmeden yatağa girmeyin.
Detoks yapmayı unutmayın.
Tüm Besinler Hakkında Bilgi Sahibi Olun!
Egzersiz Yapın, Fit Kalın!
Başlangıçta kendinizi motive etmek için boy fotoğrafınızı çektirin.
Beden ölçülerinizi not almayı unutmayın.
Alkol, ekmek gibi karbonhidrat bombalarını alışveriş listenizden çıkarın.
Sebze, beyaz et ve balık alın.
Porsiyonlarınız az olsun.
Sabahları bir sahanda yumurtayı kahvaltınıza ekleyin.
Öğlen ve akşam salata ile haşlanmış sebzeler yiyin.
Ara öğünlerde meyve veya salata yiyin.
Her gün mümkünse bir saatinizi spora ayırın.
Spor salonuna gidecek zamanınız yoksa evde egzersiz yapın. Zayıflayan bir kişinin başarı öyküsünü okuyun.
Bir diyet defteri tutun, buna verdiğiniz kiloları ve yeni vücut ölçülerinizi yazın.

Bu harika önerileri uygulamak herkes için kolay olmasa da , alışkanlığa dönüştüğündeki keyif, sonrasındaki görüntümüz uygulamaya karar vermek için yeterli bence.
Yiyecekleri yakından tanıman, kilo kontrolü için en önemli adımlardan biri. Böylece besin ve kalori değerini hesaplayarak sınırları aşmadan beslenebilirsin. Spor sadece belli günlerde değil her gün yapılmalı. Doğru spor ,  çok spor yapıp kan ter içinde kalmak ve saatlerce spor salonlarında vakit harcamak demek değil. Verimli ve kendine uygun olan egzersiz programını sistemli bir şekilde , sabırla hayata geçirerek, doğru beslenerek fit kalabilirsin. Yeter ki vazgeçme, erteleme, üşenme!

Meleklerin resimlerine bakarken nazar etme n'olur, çalış senin de olur ;)

Sevgiyle,
Pınar Tok








BU HAYATTA HERKESİN BİR "HOBİ"UMU OLMALI !

O bir profesyonel.Çalışma hayatının merdivenlerini henüz çocukken tırmanmaya başlamış.Yanlışları tecrübe, tecrübeleri başarının anahtarı bilmiş.Çalışkan, disiplinli.Egodan eser yok.Eserleri, başarıyla yönettiği aile şirketleri, şirketleri de ailesinin birer ferdi.
Bu büyük aileyi bilmeyenimiz yok aslında.Neredeyse yarım asrı aşan köklü yapısıyla, birşekilde hayatımızda yer aldılar. Bazılarının kafa dağıtmak için ,bazılarının stres atmak için,bazılarının da sadece üretmek için yaptıkları örgülerin, el işlerinin tek adresi.Evet, Kartopu ailesinden söz ediyorum.Bu ailenin örnek yöneticilerinden Kemal Karabel ' le iş hayatından, spora, hobilerden, beslenmeye, özellikle ev hanımlarını iş hayatına dahil edecek projelerden, dağlarda başlayan MyBoshi akımına kadar herşeyi konuştuk.
1986 doğumlu, Bilgi Üniversitesi Ekonomi Bölümü son sınıf öğrencisi , cesur bir girişimci, Hobium'un kurucu ortaklarından.Kadınların iş hayatına kazandırılması onun için önemli.Yeni projesiyle bu düşüncesini destekliyor.Değerleri arasında aile ilkbaşta geliyor.Aile büyüklerinin tecrübelerine güveniyor ve kendi yeteneklerini bu tecrübelerle birleştirerek yürüyor.
Şimdi buyrun keyifli sohbetimize...
KEMAL: Ozamanlardaki dinamikleri,ahlakı, düzeni, devam ettirmek bunları becerebilmek ve sürdürebilmek çok önemli benim için.15 yaşımdan beri yazları bilfiil aile işletmelerinde çalıştım.
PINAR: Bu konuda istekli miydiniz yoksa aile işi diye mi başladınız?
KEMAL: İçsel birşey var,farkındalık var istekliydim gerçekten.Hatta ailede kime baksam bu istek var hiç düşünmedim yani ve herzaman en iyi şekilde öğrenmeye çalıştım
PINAR: Kardeşiniz var mı?
KEMAL: Evet, biz 3 kardeşiz, babamla birlikte 4 erkek.Annem için gerçekten zor yani:)
PINAR: En zor görev annenizdeymiş  .Tam olarak nasıl başladı çalışma hikayeniz?
KEMAL: 18 yasındayken bayrampaşa da bir benzin istasyonumuz vardı orada görev almaya başladım .21 yaşıma kadar oradaydım .2006 yılında buyuk bir yatırım sebebiyle istasyonu satmamız gerekti büyük bir üretim yeri alacaktık ve bunu özkaynaklarımızla yapmak istiyorduk. Birkaç menkulumuzle birlikte istasyonumuzu da elden çıkararak 1952 yılında kurulmuş olan Turkiye'nin en eski markalarından aile şirketimiz Kartopu şirketinde görev almaya başladım.Başına geçmedim çünkü işi a dan z ye öğrenmek , gözlemlemek istiyordum .Şirketin yapısı, dinamikleri önemliydi benim için.Bunları keşfettikten sonra o tempoyla kendinizi de geliştiriyorsunuz. Bu tam bir buçuk sene sürdü.
PINAR: İstasyonun rahatlığından söz etmiştiniz, bu ağır tempoya geçişte zorlanmadınız mı peki?
KEMAL: Doğru gerçekten çok kolay olmadı .Yaş genç olduğu için şirketteki kişilerin sizden büyük olması, çalıştığımız işletmenin eski bir kurum olması ve oradaki insanların sizin çocukluğunuzu biliyor olmaları.Bu büyük bir problemdi.Bunu hem yönetebilip hem de insiyatif alabilmek çok zordu.Bunu başarmak için hepsinden daha iyi bilmeniz gerekiyor.Eğer işi herkesten iyi biliyorsanız onlar da sizin yönetim tarzınızı kabulleniyorlar.Örneğin birkaç yanlışta , siz doğrusunu gösterip uyarıyorsanız ve onlar da sonucun doğru olduğunu görüyorlarsa bir kanaat önderi olabileceğinizi hissediyorlar ve bu da onlara güven sağlıyor.Bu süreç herkes için sıkıntılı geçti tabi , sonuçta bir de babanızla çalışıyorsunuz.
PINAR: Patronun babanız olması nasıl bir durum? O yaşlarda profesyonel davranabilmek zor olsa gerek.
KEMAL: Zor olmaz mı ! Babanız patronunuz olunca iş daha da zorlaşıyor.Yanımızda 3. bir şahıs varken profesyonel davranıyorsunuz ama başbaşayken işler hiç de öyle olmuyor:) tartışmalar olabiliyor tabi ki her aile işletmesinde olan normal şeyler bunlar.
PINAR: Şirketler demişken, Ersur tekstil ile Kartopu'nun bağlantısı nedir?
Ersur tekstil kendi işletmelerimizden biri ve Türkiye'nin en büyük el örgü ve triko iplik üreticilerinden.Kartopu,iplik ürünlerinin birçoğunu Ersur tekstilden temin eden pazarlama firması.Yani Ersur üretici ,Kartopu bir marka ve özünde pazarlama şirketi.
Ersur tekstil de Kartopu gibi dünyanın heryerine üretim yapan bir işletme.
İkisi de farklı, biri stok servisi veren bir firma, hazır bir kolleksiyonu var ve onu pazarlıyor.Ersur ise, gelen her talebi yapabilecek potansiyelde bir firma.Markaya üretim yaptıgı için belli standartları var.Kendi içlerinde organik bir bağ olan ama aslında kendi içlerinde bir müşteri&üretici ilişkisi varolan bir yapı.
PINAR: Myboshi akımı diye birşey var, bu nedir ve sizinle bağlantısından bahseder misiniz?Hikayesi çok ilginç geldi...
KEMAL: "Ucuz ve trendi" bir hobi akımı diyebiliriz.Almanya'da kayakçıların başlattığı bir akım bu.Şöyle ki; Dağda kadınlar örgü örüp tığ işi yaparlarken , erkekler , yapılacak bir etkinlik olmayınca sıkılıyorlar ve onları izlerken ilgilerini çekiyor ve onlar da bu işi öğrenmeye, yapmaya başlıyorlar.Sonrasında bu bir trende dönüşüyor ve ciddi bir işe.
3-4 senedir varolan bir akım.İlk önce, yerel&bölgesel nereden iplik bulabiliriz arayışına giriyorlar sonrasında iş büyüyünce aktif üreticilerle biraraya gelmek üzere araştırma yapıyorlar.Dünyada da bir bilinirliliğimiz olduğu için bizi buluyorlar.
3 senedir de keyifle çalışıyoruz.
PINAR: Erkeklerin kadınlarla birlikte örgü örmesi, tığ işi yapması gerçekten de çok ilginç bir akım, ciddi anlamda sıkılmışlar besbelli:) Projenizden bahsedelim biraz, bu konuda heyecanlı olduğunuzu biliyorum, içeriği bildiğim için sizi aynı heyecanla alkışlıyorum.Bilmeyenler için tekrarlayabilir misiniz,Hobium nedir?
KEMAL: Teşekkürler bu heyecana ortak olduğunuz için.Aslında her proje bir ihtiyaçtan doğar ya, bu da ihtiyaçtan doğdu.Türkiye son 10 senede çok hızlı gelişti.Bu gelişmeyle beraber tüketici alışkanlıkları da değişti.Artık hizmet almış olduğunuz deneyimi, belli noktalarda eskiye kıyasladığınız zaman çok ciddi bir fark var.
Eskiden bir sokak vardı, o sokakta terzi vardı, kasap vardı, manav vardı bir esnaf kültürü vardı, şimdiyse o terzi, o bakkal , o kasap, o manav yok.Bunların hepsi şuanda ya Migrosun içinde ya Carrefourun içinde ya da büyük avm lerin içerisinde konumlanmış vaziyette.Şuan ayakta duran bir tek tuhafiye var Yalnız mevcut sermayeleri çok kuvvetli olmadığı için , mevcut tuhafiyelerimiz de kendilerini geliştiremediler.Biz de projemizle bir öncülük yapmak istedik.

PINAR: İlk nezaman oluştu bu fikir?
KEMAL: Aşağı yukarı 1,5 sene önce.
Anlattığım gibi, tuhafiyecileri dönüştürmek niyetindeyiz.Aslında bu çok büyük bir maliyet, bununla alakalı belli bir ışığı görmek lazım.Bir tünel gibi, ışık varsa devam edersiniz yoksa nereye gittiğinizi bilmeden ilerleyemezsiniz.Işığı görmek adına hobium projesini olgunlaştırdık.
Şuanda bunu tuhafiyeye dönüştürmedik ama bunu kendimiz dijital olarak yönetiyoruz.Buradaki amacımız şu, yarın öbürgün hobium projesi bir katmadeğer sağlarsa bu projeyi biz sokağa indireceğiz.
PINAR: Harika peki, nasıl olacak bu?
KEMAL: Öncelikle belirtmeliyim ki bunları ilk defa sizinle paylaşıyor olacağım 
PINAR: İşte bu daha da harika:) Çok teşekkürler, merakla dinliyorum herkes adına.
KEMAL: Hobium'da bizim sunmuş olduğumuz bir ürün gurubu var , hobiler...
14 tane hobiye ait malzemeler şuan bizim sunduklarımız. Bunları zaman zaman ekleyerek devam edeceğiz.Amerika'da var fakat Türkiye'de, bu hobilere ait malzemeleri bulabileceğiniz başka herhangibir kanal yok.Şuan sadece hobium'dan alışveriş yapabilirsiniz bunlar için.
Tüketim alışkanlıklarımız değiştiği için tuhafiyecilerimiz de unutuluyor.Şimdi size ben bir soru sorsam ve desem ki tuhafiyeci deyince aklınıza ne geliyor?
PINAR: Tüm mevcut tuhafiyecilerimizin affına sığınarak cevap veriyorum, mahalle aralarında ya da pasaj içlerinde karmakarışık ve konsepti olmayan genelde küçük olan yerler derim .
KEMAL: Kesinlikle öyle, ücra köşelerde, küçücük dükkanlar ve düzensiz tozlu raflarda ürünler...Bu deneyimdir peki ya tüketim? Bugün ne yaşanıyor tüketimde? İstinye Park'a , Metrocity'ye (vs.) gidiliyor.Kişi, sıcak bir yerde, profesyonel bir ilgiyle karşılaşıyo, çalışanlar presentable, sorduğunuz her ürünle ilgili detaylı cevap verebiliyor, ürünlere hakim ve defalarca sorsanız da cevaplamak durumunda.
İşte bu noktada tüketicilere bulamadıkları birçok ürünü tedarik etmek ve bu deneyimi yaşatmak istiyoruz.Hikayemiz bu şekilde.
PINAR: Bu dönüşümde kadınların da ekmek yiyecekleri harika bir konsept doğuyor sanırım çünkü birçok üretici kadın var....Hobium neler vaad ediyor?
KEMAL: Kesinlikle öyle, bu amacımız doğrultusunda , üreten kadınların yaptıklarını satmaları adına,satarak vergi mükellefi olmaları ve kendi sigorta pirimlerini ödeyerek emekli olmaları adına bu projeyi başlattık.Türkiye'de okadar çok elişi yapan kadın var ki.
Şöyle bir gerçek var, sanayimizin bile birebir hizmet aldığı kadın nüfusu var Türkiye'de.
Mesela öyle ürünler var ki, bunları makinalar yapamıyor, halen elişi gerekiyor.Bunları birçok sektörde yapan kadın gurupları ve bu gurupların birer lideri var.Bu liderler siparişi alıyor , evlere dağıtıyor, evlerde bunlar yapılıyor ve tekrardan üreticiye teslim ediliyor.
Çok kusursuz işleyen bir model var ama çok az kazanıyorlar.Hobium bu anlamda çok şeyler vaadediyor.
BU KADINLAR ÇOK YETENEKLİ
Yaptıkları işi kusursuz yapıyorlar fakat bunu sunabilecekleri bir mecraları yok.
Birincisi Hobium diyor ki, sen evde oturan bir kadınsın, çoluğun çocuğun da var ve belki eşin de çalışmana izin vermiyor ama gelir elde etmen gerekiyor.Ev ekonomisine katkıda bulunman gerekiyor.Eğer elişinde başarılıysan ve bunu yapmaktan keyif alıyorsan hatta bunun bir üst seviyesi, bu senin için bir hobiyse;
Çalışmana gerek yok, yapmış olduğun elişi ürünlerini bizim sana verdiğimiz kriterlere göre fotoğrafla( www.hobium.com adresli web sitesinde ayrıntılı video sunumlarıyla yönlendiriliyorlar,görüntüye çok önem veren bir toplum olduğumuz ve bu bir satış işi olduğu için doğru fotograflamak çok önemli).Fiyatını belirle ve kendi işinin sahibi ol.
EMEKLİLİK ÖNEMLİ, HEPİMİZİN HEDEFLERİ ARASINDA EMEKLİ OLMAK VAR
Ürünlerini verdiğimiz kriterlere göre sunarsa biz de satış konusunda elimizden gelen desteği sağlıyoruz.
Sonrasında , vergi dairesine gidip bir vergi mükellefi olabilirler yada herhangi bir sosyal güvelik kurumu şubesine başvuruda bulunabilirler yani "evde elişi yaparak gelir sağlayan bir kadınım " dediği zaman , kendi pirimini ödeyerek üstelik bire üç farkla indirimden yararlanarak emekli olabilirler.Bu sadece ev hanımlarına özel bir uygulamadır ve varsa çocukları da kendisi gibi sağlık harcamalarından muaf olabiliyorlar.
Sonuç olarak, evde oturuyorsun, sevdiğin işi yapıyorsun, para kazanıyorsun ve emekli oluyorsun.Diğer yandan dünyanın en mutlu insanınsın çünkü para kazandığın bir hobin var.Hatta bunu ileriye taşıyıp marka olabileceğin bir iş sahibi olabilirsin.
Ben eminim, Hobium'la beraber çok kişi markalaşacak.Bunun için belli bir süreç gerekecektir elbette..
PINAR: Bu proje tam anlamıyla kusursuz görünüyor.Sosyal sorumluluk bilincine hizmet ediyor.Peki, franchise ( bayilik) da bu süreç içerisinde mi?
KEMAL: Neden olmasın ama bunu söylemek için henüz çok erken.
PINAR: Hobium kurucusu olarak gelelim sizin hobilerinize.
KEMAL: Benim hobim yürüyüş.Yürüyüşü spor olarak değil bir hobi olarak görüyorum.Yürüyüş dışında su kayağı da favorim.Kitap okumak da çok hoşuma gider
PINAR: Hangi tür kitaplar tercihiniz?
KEMAL: Biyografileri çok seviyor ve okuyorum.
Mesela bir programa katılmıştık İshak Alaton ile.Kendisinin hiç unutmadığım bir sözü vardır.Sevgili İshak Alaton der ki; "Bizim Üzeyir'le( rahmetli ortağı) en büyük yeteneğimiz, insanların pahalıya tecrübe etmiş oldukları deneyimleri ucuza almak.
İşte bundan çok etkilenmiştim.Bence çok doğru, ben de hayatımda olabildiği kadar, yaşanmış deneyimleri bedavaya yani sıfır almaya çalışıyorum:)
PINAR: Gerçekten çok etkileyici.
Peki hobiler demişken , kitaplardan sonra en sevdiğim ikinci konuya dönmek isterim yani spor, sporla aranız nasıl?
KEMAL: Ben açıkhava sporunu sevenlerdenim , haftada 3 gün yaptığım ve biraz önce hobi olarak bahsettiğim yürüyüş favorim.Çok hızlı yürüyorum ve iddialıyım, buarada bilginiz olsun çok kişiyi ağlatmışımdır bu konuda:) Yürüyüşe eşlik eden ve ertesi gün konuştuğumuzda bitik durumda olan çok arkadaşım var.
PINAR: Konu spor olunca mütevazi olamayacağım, bir yarış sözkonusuysa benim sevinçten ağlayacağım kesin:) Peki yürüyüş dışında neler var?
KEMAL: :))) yürüyüş dışında ağırlık çalışıyorum ama kışın biraz düzenim bozuluyor, hava erken karardığı için psikolojik olarak tembelleşebiliyorum sanırım.Yazın nekadar enerjiksem kışın birokadar tembel oluyorum spor konusunda.Şuanki durumum, her pazartesi başlama vaadi verilen diyetler gibi.Bu hafta kesin başlıyorum.
PINAR: Peki, beslenme konusunda nasılsınız?
KEMAL: Özel birşey yapıyorum diyemem ama bir karbonhidratla proteini ayırtedebilir durumdayım diyelim.Öğünleri atlamam, özellikle kahvaltı çok önemli.Bunun dışında,ekmek yememeye çalışıyorum fakat en büyük problemim , ben yemek yemeyi çok seviyorum.İşimiz gereği seyahat ettiğimiz için değişik lezzetleri de tadıyoruz.Ülkemiz bu konuda çok ileride, hele de bu lezzetler mevcut arkadaş dost ortamıma denk geldiyse değmeyin keyfime.
PINAR: Karşımda samimi, sakin, mütevazi ve kendinden emin bir Kemal Karabel görüyorum peki ya İşyerindeki Kemal Karabel nasıldır? Mesela sizi neler sinirlendirir?İyi bir yönetici nasıl olmalıdır?
KEMAL: Teşekkürler, tabi ki de her yöneticinin olduğu kadar benim de zor taraflarım var.Bana göre iyi şirketler, iyi yöneticiler, iyi devletlerde oturmuş olan hukuk sistemi gibi adaleti temsil etmeli. Adil olması gerekir.Bir şirkette çalışmayanlar çalışanlardan daha makbulse o şirket batmaya mahkumdur.Buyüzden çalışan arkadaşlara daha fazla değer verilmeli, çalışmayan arkadaşlara da teşekkür edip yolları ayırmalı.
ŞİRKETLERİMİZ AİLEMİZDİR
İş ortamında benim için samimiyet çok önemli.Robot değiliz sonuçta, işinize duygusallık katmazsanız işiniz herkesin yapabildiğinden öteye geçmez.Duygu katılan işler fark yaratır.Tabi bu hassas bir terazi gibidir, suistimal edilmemesi gerekir.Bu iş size nasıl emanet edilmiş ise, bunu koruyarak 35-40 sene sonra sizin de aynı özenle emanet etmeniz gerekir.
Bizimle çalışan tüm arkadaşlarımızı aileden gibi görürüz onlarla arkadaşlığın bir tık üstünde duygusal bir bağ kurmak beni çok mutlu ediyor.Özel durumlarını önemseriz.
BURASI BİR ORKESTRA
Herkesin şarkıyı güzel çalması gerekiyor, ordaki bir arkadaş orkestrayı bozduğu an,diğerlerinin emeğini harcamış oluyor...
Çalışkanlık,disiplin,yetenek ve en önemlisi dürüstlük çok önemli.Bunlar olmazsa olmazlarım.Kabullenemediğim şey ise, daha doğrusu bazen dayanamadığım şey, toplam şirket performansının altında kalan arkadaşlar.Özel nedenler olabilir elbette fakat özel yaşamı işe yansıtmamak gerektiğine inanıyorum.
PINAR: Yapmak isteyip de zamansızlıktan yapamadığınız birşey var mı?Yoksa zamanı yönetmede de usta mısınızdır?
KEMAL: Zamanı yönetememek sanırım herkesin ortak sorunu.Büyük bir şehirde yaşıyor olmak, iş yoğunluğu bunun en büyük nedenleri arasında.Parayla satın alamayacağımız tek şey zaman.Kıymetini iyi bilmek gerekir.
Zaman bulamadığım için yapamadığım aslında çok şey sayabilirm.Bisiklete binmek bunlardan sadece biri.Oturduğum yerin avantajı Fenerbahçe'den Tuzla'ya kadar uzanan sahil şeridi fakat maalesef yapamıyorum, bunun için yürüyüşe ayırdığım zamandan feragat etmek zorunda kalacağım için tercihimi yürüyüşten yana kullanıyorum.
Tabi hepsinden de önemlisi 15 yaşında bir kardeşim var ve ben onunla daha çok ilgilenmek isterdim.Ben ailenin en büyüğüyüm, bana yol gösterecek bir abim yoktu fakat abilerimiz gibi insanlar vardı hayatımda.Onlar bize çok şey kattı.Kardeşimle haftanın belli günlerinde , saatlerinde daha çok zaman geçirmek istiyorum.Bunu yapamamanın pişmanlığını yaşıyorum çoğu zaman.
PINAR: Akıp giden bu zaman içinde, umarım buna en kısa zamanda bir formul bulabilirsiniz.Samimi ve içten cevaplar için çok teşekkür ediyorum.Son olarak sormak istiyorum, size ulaşmak isteyenler ne yapmalı?

KEMAL: Teşekkür ediyorum Pınar Hanım. Benim için çok keyifli bir roportaj oldu, inşallah okuyan insanlar da bu keyfi alırlar.
Bana , kemal.karabel@kartopu.com.tr ya da iletisim@hobium.com ' dan ulaşabilirler.
Kemal Karabel ve onun gibi tüm başarılı girişimcilere, özellikle kadınları destekleyen projeleri hayata geçirdikleri için tüm kadınlar adına tekrar teşekkür ediyorum.Hepimiz biliyoruz ki YOLU AÇILAN KADINI KİMSE DURDURAMAZ.
Evet başta da dediğim gibi, bu hayatta herkesin bir "hobi"umu olmalı.Akıp giden zamanı bir ucundan yakalamalı.Üretken olmalı ,çok spor yapmalı,doğru beslenmeli.Geçmiş ve gelecek zaman kaybı, şimdiyi kaçırmamalı....
Sevgiyle,
PINAR TOK
THE KADIN



Araştırmayı, gözlemlemeyi, okumayı çok seven biri olarak, Topkapı Sarayı ve Ayasofya Müzesini gezmek, o havayı solumak ve bize öğretilenleri yerinde görmek istedim. Gözünle görmeden inanma derler ya, e şimdi tarihimizi görme şansımız yok belki ama en azından anlamaya çalışmak, araştırmak diye birşey var. Her kendine göre yorum yapan, tarih profesörü oluyor günümüzde ama tarihi gerçekten tarafsız gözle inceleyenleri dinlemeyi ve  okumayı tercih edenlerdenim.






Hepimiz biliyoruz ki, Türk kadını, Osmanlı’dan günümüze çeşitli zorluklar ve engellerle dolu bir seyir izleyerek bugünlere geldi. Kadınlara değer veren, Mustafa Kemal Atatürk gibi ileri görüşlü bir liderin torunlarıyız. Bunun kıymetini bilmek lazım. Tarihimize sahip çıkmak ve iyi öğrenmek için zaman zaman müzeleri sarayları ziyaret etmek çok önemli bir değer bence. En son nezaman buraları gezdiniz bir düşünün, Bu muhteşem yerler turistlere özel değil ki.... Üstelik size tavsiyem benim yaptığım gibi, buraları gezmeden önce İstanbul'un en önemli meydanlarından biri olan ve tarihi eserlerin ev sahibi Sultanahmet'te hoşunuza giden ( ki her kafesi, restoranı ayrı güzel ve keyifli) biryerde oturup güzel bir Türk kahvesi içmeniz ve etrafın keyfini çıkarmanız.


Öncelikle, tarihte biz kadınlar için neler yapılmış hatırlayalım.

1858 yılında yayınlanan “Arazi Kanunnamesi” nde mirasın kız ve erkekler arasında eşit olarak paylaştırılacağı hükmü yer alırken, kadınlar miras yoluyla mülkiyet hakkını kazandı. Aynı yıl Kız Rüştiyeleri açıldı. Kadınlar ilk dergilerine 1869 yılında kavuştu. Kadınlar için ilk sürekli yayın olarak nitelenen haftalık “Terakk-i Muhadderat” dergisi yayımlanmaya başlandı. Kızların eğitimine ilk kez yasal zorunluluk getiren “Maarif-i Umumiye Nizamnamesi” ise 1869 yılında yayımlandı. Bundan bir yıl sonra da kız öğretmen okulu “Dar-ül Muallimat” açıldı. Evlilik sözleşmesinin resmi memur önünde yapılması, evlenme yaşının erkeklerde 18, kadınlarda 17 olması ve zorla evlendirmelerin geçersiz sayılmasını düzenleyen Hukuk-ı Aile Kararnamesi 1871’de çıkarıldı. 1876’da ise ilk anayasa olan Kanun-i Esasi ile kız ve erkekler için ilköğretim zorunlu hale getirildi.

Topkapı Sarayı ve Ayasofya Müzesi'nde etkilenmediğim tek bir yer , tek bir eser yok. Hangibirini anlatsam, yazsam yerinde görmek kadar etkili olmaz inanın.Resimler de yetmez anlatmaya. Fatih Sultan Mehmed tarafından 1478'de yaptırılan Topkapı Sarayı, Sultan Abdülmecid'in Dolmabahçe Sarayı'nı yaptırmasına kadar yaklaşık 380 sene Devletin idare merkezi ve Osmanlı sultanlarının resmi ikametgahı olmuştur. Beni bir kadın olarak en etkileyen bölümlerden biri elbette "Harem".

Sorsak herkesin soyu saraylı:) Gelin de gerçek saraylılar neler yaşamış nerede yaşamış görelim.


HAREM:

Kocaman saray da olsa yaşanan yer, bir noktada sıkılır  insan. Ben şahsen dayanamaz kaçardım ama kaçılacak yer en fazla sarayın bahçesi olurdu. Tabi hal böyle olunca, ozamanki kadınlar da sıkıntıdan birbirlerine sarmışlar. Padişahlar, sultanlar hangibiriyle uğraşsın? Toprak peşine mi düşsünler, entrikalarla kıskançlıklarla mı uğraşsınlar?Kimbilir daha bilmediğimiz neler var.

Tam da bu noktada sevdigim bir cumle geciyor aklimdan: 
  •  Çalışanlar, kötülük düşünmeye vakit bulamazlar. 
  •  Çalışmayanlar ise, kendilerini kötülükten kurtaramazlar. Hz.Ali r.a.                                 
  •  Gunumuz kadinlari olarak calisabilmenin ve ekonomik ozgurlugumuzun olmasinin gercek bir hazine ve zenginlik oldugunun farkindamiyiz?Sarayda da yasasak birilerine bagimliysak o sarayin samanliktan ne farki var?Ayrica birsey uretmeden zaman gecer mi....

Gezerken büyülenmemek mümkün değil.Biryere bakıp tarihini okurken hop diğer yere gözünüz takılıyor, telaşlı geziyorsunuz birnevi. Harem sadece bunlardan biri. Hepsini ayrı ayrı kaleme alacak olsam günlerce yazmam gerekir. Bu yüzden, ben etkilendiğim "Harem"e torpil geçtim.

Kelime anlamı olarak tabu, yasaklanmış anlamına gelen harem sözcüğü İslam toplumunda giderek aile kavramı için kullanılmıştır. Harem, Osmanlı sarayında hanedanın yaşadığı özel ve yasaklanmış yerdir. Harem, sultanların ailesi ile birlikte yaşadığı ve saray mimarisinin 16. yüzyıldan 19. yüzyıl başlarına kadar çeşitli dönemlerin üslubunda örnekler içeren, mimarlık tarihi açısından son derece önemli bir komplekstir.

Harem'de yaklaşık 300 oda, 9 hamam, 2 Camii, 1 hastahane ve koğuşlar ile 1 çamaşırlık vardır. Sistematik değil fakat hiyerarşik bir mimari gelişim gösteren Harem, 1665 yılında büyük ölçüde yanmıştır. Günümüze gelen Harem, bu yangından sonraki yenilenmelerle ve zaman içindeki genişletmelerle biçimlenmiştir. Harem'in genel şeması, ard arda kapılarla ayrılan girişleri çevreleyen koğuşlarla, odalarla, köşk ve servis binalarıyla oluşur.

Harem deyince, sadece entrikalarıyla değil aklı zekası ve vicdani ile de Hürrem Sultan’dan bahsetmek gerekli diye düşünüyorum. Haksızlık etmemek lazım. Empati yapmak ve ogünlerde sarayda gerçekten neler yaşandığını bilmeden, sadece tarihçilerin yorumlarına dayanarak kuru kuruya inanmamak en doğrusu. 
Hürrem Sultan'ın devletin entrikalarında bize abartıldığı  kadar yüksek rolü olduğunu tartışmak gerekir. Bir monogam olan, tek eş seçen Süleyman Han karısını dinlermiş ama öz oğlunu öldürtecek kadar değil. Sebepler ayrıdır. Özel hayatlarımızda olduğu gibi, Türkiye tarihinde de fesad eksik olmaz ve fesad her zaman kendine bir baş arar. Bu kural bazen Şehzade Mustafa gibi cevherlerin hayatına da mal olur. Hürrem’in bütün kudretli padişah eşleri ve anaları gibi hayır eserleri de vardır. Sultanahmet’teki hamam, bugün bile kullandığımız Haseki Hürrem Hastanesi, Kudüs’teki vakıfları bunlar arasında sayılır.

Hürrem Sultan'ın , doğuşuna sebep olduğu en önemli eser ise Topkapı Sarayı’nın Harem bölümüdür.Nasıl mı yapılmış?

Topkapı’da harem yoktu ve yeni mimari kompleks sarayın simetrisini de bozdu. O vakte kadar Harem Halkı bugünkü İstanbul Üniversitesi’nin bulunduğu Eski Saray’da otururdu. Süleyman Han, sevgili hasekisi ısrar edince onu kırmadı, Mimar Sinan’a Harem ısmarlandı. Koca Osmanlı saltanatının Mimar Sinan’dan görüp göreceği eser de bu olacaktı. Onun tersim ettiği başka bir padişah sarayı veya ikametgâh yok. Harem geometrik yönden hoş bir yapıdır.

Harem de yaşananlar, kadınların acıları, sevinçleri, umutları, umutsuzlukları, korkuları nelerdi bir düşünün, o dönemde yaşadığınızı hayal edin.Bu tv karşısına oturup Muhteşem Yüzyıl izlemek kadar basit değil bence.Onlar değiştirilebilir bir senaryoyu oynamadılar onlar gerçek bir dünyada yaşadılar, geçmişimizde yaşadılar.Yerinde gördüğünüz zaman okadar büyüsüne kapılıyorsunuz ki, empati yapmaya başlıyorsunuz. Kadına verilen değer nekadar değişti, ileri mi gitti geri mi geldi işte o tartışılır....

Topkapı Sarayı'nda bulunan Harem dışındaki tüm odalar, eserler, koridorlar, resimlenmesine izin verilmeyen mücevher bölümleri ve dini eserlerin yer aldığı bölümler özellikle görülmeli.

Okuduğum kitaplar, gezdiğim yerler, konuştuğum insanlar, araştırmalar... Geçmişten bugüne, her sorunun kaynağında bir sevgisizlik var. Savaşlar, entrikalar, hırslar, kıskançlıklar, egolar...Tüm insani duygular...

Kadın, her dönemde kadın. Uğruna savaşlar çıkan, kayıplar yaşanan, koca bir tarihe adını yazdırabilen , ah biz kadınlar... Çözümlenemeyen bir sır küpü , bir muamma olarak görülen bizleri henüz kendimiz de çözemedik belki ama okadar da zor değil aslında. Hepimizin geçmiş tarihlerden beri istediği şey gerçekten sevilmek değil mi....?

Konu biz olunca Ayasofya arada kaynadı sanki:) . Buyrun oraya da bakalım.


AYASOFYA ayrı bir büyü, gez gez bitmez.Gezerken durup hayale daldıran, düşündüren, kendini sindire sindire izleten eserlerle dolu.Tarihi ise şöyle;


Ayasofya, dünya mimarlık tarihinin günümüze kadar ayakta kalmış en önemli yapıları arasında yer alıyor. Ayasofya 916 yıl kilise, 481 yıl cami, 1935 yılından bu yana da müze olarak kullanılıyor.

Ayasofya'nın Hiç Bilinmeyen Adı

Ayasofya (Hagia Sophia) ismi Yunanca “Kutsal Bilgelik” anlamına gelir. Ayasofya'nın Osmanlı'nın kullandığı farklı bir adı olduğu, Fatih'in 66 metreyi bulan vakıfnamesinde ortaya çıktı. Prof. Dr. Ahmed Akgündüz'ün araştırmalarında ortaya çıkan isim, İstanbul'un fethini simgeleyen: Fethiye Camii.

Bizans Dönemi

Ayasofya'nın günümüzde bulunduğu yerde şu ana kadar üç ayrı kilise inşa edilmiş. Günümüze ulaşan ve Ayasofya olarak tanıdığımız yapı üçüncü ve son kez inşa edilmiş olanı. Miladî 360 yılında burada inşa edilen ilk kilise eski bir Roma tapınağı üzerine kurulmuş bir bazilikaydı. Bu yapı 404 yılında, İmparator Arcadius'a karşı çıkan ayaklanmada çıkan bir yangınla kül olmuştu. Yangından 11 yıl sonra, İmparator II. Teodosius döneminde inşa edilen ikinci kilise de yine bir yangınla, 532 yılında çıkan Nika isyanı sırasında yandı. Önceki iki kiliseden çok daha büyük ölçekli üçüncü kilisenin yapımına İmparator I. Justinianus'un emriyle 532 yılında başlandı. İmparator kilisenin inşasının olabildiğince çabuk bitmesini istiyordu. Ülkenin dört bir yanına salınan haberlerle eski kentlerden kalma sütun ve mermerler gemilerle İstanbul'a getirtildi. Yüz ustabaşı, bin usta ve on bin civarında işçinin çalışmasıyla Ayasofya 6 yılda tamamlandı.

Osmanlı Dönemi Eklemeleri

Ayasofya İstanbul'un fethi ile birlikte başlayan Osmanlı döneminde çeşitli onarımlar gördü. Mimar Sinan 16.yy'da binayı depremlere karşı koruyan payanda duvarlar ekledi. Bu duvarlar sayesinde Ayasofya'nın Bizans döneminde defalarca çöken kubbesi bir daha hiç çökmemiştir. Mihrap çevresi, Türk çini sanatı ve Türk yazı sanatının en güzel örnekleriyle bezenmiştir.

Ayasofya'nın bahçesinde bulunan Sultan II. Selim, Sultan III. Mehmed, Sultan III. Murad ve şehzadelerin türbeleri, Sultan I. Mahmud'un şadırvanı, sıbyan mektebi, imareti, kütüphanesi, Sultan Abdülmecid'in hünkar mahfeli, muvakkithanesi, Ayasofya'daki Osmanlı çağı örneklerindendir. Ayasofya'daki papaz odaları Ayasofya'nın camiye dönüştürülmesinden sonra medrese olarak kullanılmış, ancak İstanbul Üniversitesi'nin temeli sayılan bu medreseler 1934 yılında Müzeler Müdürlüğü tarafından, her nedense, yıktırılmıştır.

Hat Levhaları

Sultan Abdülhamit döneminde, devrinin büyük hattatlarından Kazasker Mustafa İzzet Efendi, cami içinde 7.50 metre çapında yuvarlak sekiz levha hazırlamıştı. Bu levhalarda, “Allah” ve “Muhammed” isimleri yanısıra, dört büyük halifenin isimleri “Ebu Bekir”, “Ömer”, “Osman”, “Ali”, ve Peygamberimizin torunları “Hasan” ve “Hüseyin” isimleri yazılıdır. Caminin 1935 yılında müzeye çevrilmesinden sonra içeride bulunan eşya ve halılarla birlikte bu levhalarda kaldırılmıştır. Ancak kapılardan sığmayan bu levhalar, uzun bir süre bir köşede bekletildikten sonra tekrar yerlerine asılmışlardır.

Yine Kazasker Mustafa İzzet Efendi'ye ait kubbenin göbeğinde yazılı olan Nur sûresinin 35. ayeti yabancı bir araştırmacı tarafından kazınarak altında bulunması muhtemel mozaikler araştırılmak istenmiş, ancak müsaade edilmemiştir.

Cami Kıblesi

Eskiden kilise olan Ayasofya'nın absidinin yönü diğer kiliselerde olduğu gibi Kudüs'e yönelik olması gerekirken hafifçe kıbleye yöneliktir.    Fatih'in eli ile Ayasofya'nın kıblesini düzelttiği yönündeki rivayetlerin çıkış kaynağı bu olabilir.

Terleyen Direk

Bu direk yapısı itibariyle nemli bir görünüm arzetmektedir. Üzerindeki delik, Hristiyanlık devrinden beri bulunmaktadır. Rutubeti emen direklerden hastalar şifa umduklarından, elleri ile delik açmışlardır. Bu direkle ilgili pekçok efsane vardır.


Restorasyon Çalışmaları

Böylesine değerli bir yapının bakımı da tahmin edilebileceği gibi son derece zor. 1992 yılından bu yana Ayasofya restorasyonda. Bu nedenle ziyaretçiler içeride kocaman bir iskele sürpriziyle karşılaşıyorlar.

Şimdilik benden bukadar, gerisi resimlerde...En önemlisi paylaşmaktı, artık topu size attım, siz de gezin ve etrafınızla paylaşın.Her bakışın yorumu farklı olacaktır...

Sevgiyle...
Pınar Tok


























İlham aldıklarım...

İlham aldıklarım...
PROF.DR.SEVİL ATASOY

İlham aldıklarım...

İlham aldıklarım...
BETÜL MARDİN

Güzel ANNEM sen hep benimlesin💜

Güzel ANNEM sen hep benimlesin💜
Annem

W.SHAKESPEARE

Serçenin ölmesinde bile bir bildiği vardır kaderin, şimdi olacaksa bir şey yarına kalmaz, yarına kalacaksa bugün olmaz. Bütün mesele hazır olmakta.

İLETİŞİM FORMU

Ad

E-posta *

Mesaj *


Bu Blogda Ara

Translate

Blog Arşivi

HER ŞEYE RAĞMEN GÜLÜMSE

HER ŞEYE RAĞMEN GÜLÜMSE
GÜLÜMSEMEK GÜLÜMSEMEYİ ÇEKER ;)

sporun her rengi

sporun her rengi
JET SKİ sevenler

PİLATES AŞKI

PİLATES AŞKI
SAĞLIKLI YAŞ ALMAK İÇİN