The Latest

mevlana etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
mevlana etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster



Arıyorum... İçimdeki yakınlığı
Yakınlıktaki içimi, içimdeki seni.
Dönüp dolaşıyorum ey aşk.
Dolaşıp duruyorum...

ŞEMS: Hocam (Rukneddin Secasi) aşk nedir?

 - "Bardağa dolan ilk şarabı, sakinin sarhoş bakışlarından ödünç aldılar. Dünyanın neresinde bir gönül derdi varsa onları bir araya topladılar, adına aşk dediler..."

- Peki, aşkın acı pınarını kim bal eyler?

- Evlat o bal ummanını buralarda arama, Konya'da bulacaksın.

- Kimde?

- Aşkın pirinde. Öyle pir ki pişireni sen olacaksın.

- Nasıl tanırım onu, izi, işareti ne?

- O seni bulur. Şam'a bir kafile gelecek. Onu karşıla. Her kafileye sor, soruştur. Aşkı kitaplarda, halveti yollarda arayandır senin aşığın. Kim kimi aradı, kim kimi buldu, bunu aşka adanış belirleyecek.

Konya'nın yolunu tutmadıysan, tasavvufla ilgin yoksa o zaman yorum da yapma...

MEVLANA ve ŞEMS'i anlamak gerçek aşk' tan geçer...

Beni derinden etkileyen muhteşem bir şehirdeyim, Konya' dayım. Öyle bir şehir ki; dili olsa da günlerce, aylarca dinlesem, sussam, ağlasam, anlasam... İnsanın ruhuna inen bir derinliği var Konya'nın , maneviyatın kuvvetliyse dalı veriyorsun o derinliğe ve başlıyorsun sorgulamaya hayatını... 

Mevlana ve Şems aşkı sarıyor her yanını, şehrin diğer güzellikleri bir yana dursun tüm dikkatim bu meselede....ilahi bir boyut. Bunu anlayabilmemiz mümkün değil ancak anlamaya çalışabiliriz. Araştırmalarımda gördüm ki anlamayan da çok...


MADEM HAMI PİŞİREMİYORSUNUZ BARİ PİŞMİŞİ HAM ETMEYİN...
Bugüne kadar milyonlarca yazı yazıldı bu şehri büyülü yapan Şems ve Mevlana ile ilgili. Bunların hepsini analiz edip yorum yapacak değilim elbet ama septik ve entrika dolu yorumlara da sessiz kalamıyor insan.. Karşındaki hakkında bir yorum yapabilmen için onun geçtiği tüm yollardan geçmiş olman gerekir. Özellikle de yorum yaptığın, ilişkilerini farklı boyutlara taşıdığın kişiler ilahi boyuttaysa... Hak' ka aşıksa...

Olumsuz yazıların sahiplerinin, kendi ışıklarının olmadığı, kalp gözlerinin de karardığı aşikar ki cüret edebilmişler sırlarla dolu meşakkatli yolculuğu yapanların üzerinden ezbere edebiyat yapabilmeye... Hani bir nevi, dinime küfreden müslüman olsa modelleri...

Milletçe ezelden beri ne meraklıyızdır dedikoduya, başkalarının hayatlarına. Bilmeyiz ki, kınanan her şeyi yaşatır Allah... Bilmeyiz ki derindedir anlam, sığda kalanlar boğulurlar aslında...

Bir iki kelime kitap okusan, araştırsan, konunun derinliğine dalsan, Konya'da onları ziyaret etsen de anlasan ne demek istediğimi, bilsen bu dünyada ne kadar boş şeylerle uğraşıp da zaman kaybettiğini. 

Şems'in Mevlana'ya dediği gibi: 
" Git şimdi ey vefalı! Açtırma kötü söz arayanların dudaklarını;
sakız verme dedikodu arayanların ağızlarına.
Beni aramaya çıktığını aleme bildirip deliliğine ferman yazdırma.
Kimse seni burada görmeden git. Ben ki, varım; sen içimdesin, bunu bil."

SEN NASIL BİR PINARSIN MEVLANA'M İÇTİKÇE DAHA ÇOK SUSUYORUM

Mevlana bir okyanus Şems de bir güneş... "Her aşk baş götürür, bu kez baş veren Şems olmuştur" diyor okuduğum bir kitapta ( Aşkın Gözyaşları' nı  bizlerle buluşturan değerli Sinan Yağmur' a sonsuz teşekkürler) ve şöyle devam ediyor;

"Şems ki, Mevlana'yı Mevlana yapandır. Şems ile karşılaşıncaya kadar Mevlana bir alimdir. Konya'nın sevgilisi, olgun ve makul başmüderrisi. Aklın ve onun çocuğu olan bilimin dairesi içinde dolaşan mantıklı bir İslam aliminden bir cezbe (hak) adamı çıkaran Şems' tir..

Gariptir Şems. Bu aniden gelen mağrur adam, mağrurluktan başka bir imlayla mağrurdur. Sahte tevazuyu kibir ile eş tutar ve ondan bu yüzden nefret eder. Kabiliyet bir Allah vergisiyse onu saklamanın da sahtecilik anlamına geldiğini düşünerek mağrurdur. Kimliği belirsiz ama olsun; Şems'in saçları Tebriz'in gecesidir. Yüzü İsfahan'ın güneşi. Mihr ve mah onun kelamından dökülür. Çünkü Şems hatırlatır. Ezelde büyük bir karşılaşma olmuştur. "


(Başını, sonunu yazarım beni etkileyen bölümlerden ve derim ki ortasını, bu derinliği sen oku da anla....)

GÖR Kİ AŞK İÇİN ÖLMEK NE DEMEKMİŞ...

Konya ıssız bir şehir havasındadır. Gecesi ölüm kokan şehrin gündüzü kıyamet sessizliğindedir. Dergahın kapısı çalınır. Yaşlı bir adam Mevlana'nın huzuruna çıkmak ister. üzeri aranır, elinde sımsıkı tuttuğu zümrüt yeşili mendil dışında hiç bir şey yoktur. İçeriden Mevlana kapının önüne bağırarak çıkar.

- Kokusu geldi, o geldi. Şems ölmemiş bakın... Dergahımız kokusu ile tütüyor der.

Mendili getiren ihtiyar:

- Efendim bunu size getirmemi daha önce hiç görmediğim yabancılar söyledi.

Mevlana içeri girer, mendili koklar, eli titreyerek açar. İçinden sarı kağıda yazılmış bir not çıkar:

" Başımı kesip kör kuyuya atsalar... Şah damarımdan oluk oluk kanı akıtsalar... Dokuz yurda tenimi lime lime dağıtsalar... Yedi çakal sürüsü vücuduma saldırsalar... Kırmazdı acılar beni, yorardı belki teni. Özümsün, özümle ararım Mevlana'm seni. Yemin ederim ki ölümümün gözlerinin önünde olmasını isterdim. Gör ki aşk için ölmek ne demekmiş."

Mevlana yere düşüp bayılmış...

Aşık odur ki, Allah'tan aldığı aşk emanetini Allah'a verir. Aşk mezhebinde her şey Yüce Aşk' a kurbandır...

Bedenlerin değil, ruhun yolculuğu bu Hak aşıklarının yolcuğu... Bu yolculukta olanlar bir yazıya sığdırılamayacak kadar ayrıntılı bir okadar da değerli...

 "Elalem şarap içer sarhoş olur, biz aşk ehliyiz, içmeden sarhoş olmuşuz" demiş Mevlana. Bunu anlayabilmen için bu geçici ve sahte hayatın sahte sarhoşluğundan ayılman gerekiyor. Mevlana türbesi ayılman için bire bir....

Mevlana Türbesi

Hiç ziyaret etmediysen, okudukların ruhuna ulaşmayabilir. Ne demek istediğimi anlamayabilirsin. İçeriye adım attığın andaki o maneviyatı ve boyutunu kelimelere dökmem mümkün değil. İçerideki huzur, özellikle bu zamanlarda her yerde aranan o huzur , seni senden alıyor ve daha önce hiç hissetmediğin bir boyuta taşıyor. Burada o huzurla ettiğin dua sonrası, "ben daha önce dua mı etmişim" diyorsun. Ziyaretim sırasında en hoşuma giden ziyaretçi gurubu 5 yaşındaki ana okul öğrencileriydi. Hepsi tombul küçük ellerini açmış dua ediyorlardı:)  Öğretmenlerinin anlattıklarını dikkatle dinleyip anlamaya çalışıyorlardı. 5 yaşındaki çocukların ilahi zekası bazı büyüklere ders niteliğinde...!!!
"İki kubbe var islam aleminde; ki ikisi de yeşil, Kubbe-i Had-ra. Biri Peygamber'in, Biri Mevlana'nın. Şimdi Mevlana, Kubbe-i Hadrası'nın altında. Babası, oğlu, çelebisi ve katibi, Selahaddin'i ve Hüsameddin'i ile üzerine titreyen zarif kalabalığının arasında. Dokunmaya kıyılmayacak denli soylu bir gül; nazlıdır, nazında. Vakurdur, vakarında. şehirlidir, inceliklidir; nezaketinde, zerafetinde ve daha fazlasında, zaman uzanırken. Şems, uzakta. Karanlığında. Bir köşede. Tenhalığında. Yalnız yatıyor..."


"Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız! Bizim mezarımız âriflerin gönüllerindedir"
Mevlana ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine, yani Allah'ına kavuşacaktı. Onun için Mevlana ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen "Şeb-i Arûs" diyordu ve dostlarına ölümünün ardından ah-ah, vah-vah edip ağlamayın diyerek vasiyet ediyordu...
"Dün dünle beraber gitti cancağızım
Ne kadar şey varsa düne ait
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım"

Hepimizin hayatlarında türlü problemler, yaşanmışlıklar, yanlış insanlar olabilir. Adına aşk dediğimiz ama gerçekte bir derinliği olmadığını anladığımız duygular yaşanabilir. Şimdi soruyorum sana, okuduklarından sonra senin yaşadığın da AŞK mı ! 

Artık yeni şeyler söyleme zamanı....

Konya' dan ayrılırken içim bir buruk, daha fazla kalmalıyım diyor insan. Kaldığım her gün Mevlana' nın huzuruna çıkma şerefine nail oldum ve ruhum hiç olmadığı kadar huzur buldu. Cevapsız sorum kalmadı. Konya'nın onca güzellikleri solda sıfır kaldı, şehrin neresini gezersem gezeyim dönmek istediğim yer Mevlana oldu.Türbe' de gördüğüm yabancılar, çocuklar, dünyanın dört bir yanından gelip merakla içeriyi inceleyen insanlar, ne gibi büyük değerlere sahip olduğumuzu bir kez daha hatırlattı. 



Bu arada, Şems' in türbesini ararken adres sorduğum insanlardan gelen cevap da Konya ve bu AŞK  kadar derindi... 

-Şems'in türbesi nerede?
-Türbesi burada ama kendisi nerede bilinmez...

Gerçek AŞK' a selam olsun, kalplerimiz Mevlana&Şems temizliğiyle dolsun ...

Sevgiyle
PINAR TOK












































 "KüIe döndüysen, yeniden güIe dönmeyi bekIe ve geçmişte kaç kere küIe dönüştüğünü değiI, kaç kere yeniden küIIerin arasından doğruIup yeni bir güI oIduğunu hatırIa. " demiş Mevlana.

Nereden çıkmış bu AŞEKA?

Farsça'dan türemiş aşeka, yine farsça'dan olma aşk demek. Türkçe meali "sarmaşık". Sarmaşık bitkisini öyle masum sanmayın. Sarmaşıklar kuşattığı ağacın kelimenin tam anlamıyla kökünü kurutuyor çünkü tüm besine ve suya ortak oluyor. Eee ağaç bu, gücü sonsuz değil ki hem kendini beslesin hem sarmaşığı. Bir yere kadar yetebiliyor ve kuruyup gidiyor sonunda.

Hani derler ya, insan ismine benzer diye. Sarmaşık yani aşk da öyle... Bulaştığını kurutuyor.

RUHLARIN KONTAĞI,AKLI ERTELEYEN AŞK
Onca aşk hikayesini,o büyük aşkları nasıl bilebilirdik tarih yazmasaydı eğer.
Hangi mutlu aşkın tarihi tutulmuş ki zaten? Ya da, tarihe geçen hangi aşkın mutlu olduğu görülmüş.

Kimilerine destan yazdırmış bu aşk, kimilerine şiir, kimileri beste yapmış kimileri zehir...


İLK AŞEKA ŞİİRİ

Kim yazmış ilk aşk şiirini acaba diye merak ettim ve tabi ki araştırdım.

Rahibeden çıkma ilk aşk şiirinin hikayesi tarihte şöyle:


Mezopotamya’da hüküm sürmüş Sümer uygarlığında kral aynı zamanda ‘tanrı’ olarak görülüyormuş.Kral, Sümer bereket ve aşk tanrıçası Enlil’in yerine her sene bir rahibe ile evleniyordu. (BEREKET ANLAYIŞLARI SANIRIM FARKLIYDI ! )
Milattan önce 2500 yıllarında hüküm sürmüş Kral Su- Sin’in eş olarak seçtiği rahibenin yazdığı metin, tarihin bilinen en eski aşk şiiri ve mektubuymuş.
Bir taş tablete çivi yazısıyla kazınmış olan mektup, 1899’da Nippur’da bir Amerikalı arkeolog tarafından bulunmuş ve Osmanlı Devleti’ne verilmiş.
Mektubun çevirisini Türkiye’nin yetiştirdiği en değerli bilim insanlarından Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ 1950’lerin sonunda çevirmiş.
Tableti görmek isterseniz halen İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmekte. Bunca şeyi kazı kazı bitmez, nasıl bir emek, aşk ve sabırla yazmışsa bravo diyelim o rahibeye ve işte o şiirin bir kısmı:
Damat kalbimin sevgilisi
Senin güzelliğin fazladır bal gibi tatlı 
Beni büyüledin senin önünde titreyerek durayım 
Damat seni okşayayım
Benim kıymetli okşayışım baldan hoştur 
Bağışla bana okşayışlarını 
Benim beyim Tanrım benim beyim baygınlığım 
Enlil’in kalbini memnun eden Su-Sin’im Bağışla bana okşayışlarını.

Bir de gelin,benim favori aşk şiirlerimden seçtiğime bakalım: 
AŞK DİYE BİRŞEY VAR
Hekimlerin
Çağdaş zarif terimlerle bezediği
Bütün nevrozlar kabülüm
Anladım
Sayrılı ruh halleriyle yaşadığım
Aşk diye birşey var
MEVLANA

BAŞLAMADAN BİTECEK KORKUSUYLA ERTELENEN BİR YOLCULUK AŞK
En olmadık zamanlarda,en zamansız anlarda yakalar. Kaçsanız da,çok tecrübeli olsanız da o tecrübeleri, "bir daha mı?,asla" cümlelerini toplar çöpe atar,hafızayı sıfırlar. Sanki hiç tanımadığınız hiç bilmediğiniz bir dünyaya bırakılan bir yabancı gibi kalakalırsınız. Bu bitkisel hayat durumuna aşk deniyor işte. Ne matematik çözmüş bu problemi ne mantık bir kılıf uydurabilmiş.
Henüz yapılmamış her şey aşk, yapamam yapmam dediğiniz her şey... Beste,roman,müzik,tablo aklınıza ne geliyorsa.

AŞEKA BELİRTİLERİ
Hiç olmadığın kadar enerjiksen ve güne her zamankinden erken başlıyorsan, yenilenmiş ruhuna uygun yeni giysiler,yeni kokular,yeni tarzlar hayatına girdiyse,daha önce belki de umursamadığın görüntünü çok fazla önemsiyorsan,bir türlü başlayamadığın spor faaliyetleri düzene girdiyse, mutluluk hormonunun katkılarıyla hayata karşı pembe bakış moduna geçtiysen, gözlerinin içi gülüyorsa,her zamankinden daha güzelsen, seni görenler ,"sende bir değişiklik var" diyorsa,  hoş geldin AŞEKA :)

Aşk ruhun gıdasıdır müzik gibi.İnsanı iyileştirir de tükettiği kadar. Fakat işin özünü unutmamalı. Uçurumları seviyorsan kanadın da olmalı demiş birileri...

Başka bir ruh benimki diyenlere sözüm...

HAYAT KARŞINA YENİ İNSANLAR ÇIKARIR ve HEPSİNİ SEVEMEZSİN İŞTE BÜTÜN MESELEMİZ....


Aşk' a ,

PINAR TOK




Şu resme bakınca lokma geçer mi boğazlardan?
Hayat bu,geçiyor elbet ama paylaşmak diye birşey var,insan olmanın getirdiği duygular var.
Var var da,hiç düşünüyor muyuz mesela yemek seçerken,seçimi olmayanları?Ya da ihtiyacımız olmayan şeyleri sırf beğendik diye satın alırken,en temel ihtiyacını bile karşılayamayanları?
Elimizden geleni paylaşıyor muyuz yoksa sadece bu gibi resimlere bakıp,2 dakikalık yasa girip,"ah,ah,vah,vah"mı demekten ibaret yardımlaşma anlayışımız?

Tok,açın halinden anlamaz!
En çok empati yapılması gereken durumlardan biri de bu.Dünyadaki hiçbir insan kötü şartları haketmez.Hele de çocuklar...Büyüklerin çıkar savaşlarında yokolan ya da yaşam savaşı veren masum çocuklar.Onlar dünyanın en savunmasız,en dürüst,en sevgi dolu varlıkları.Hepimizin günlük hayatta taktığı görünmez maskelerden yok onlarda,strateji oyunları yok.Şeffaflar,düşündükleri neyse onu ifade ediyorlar ve tek dertleri sevilmek,oyun oynamak,koşmak,mutluluk saçmak.

BU YIL BİR ÇOCUĞU GÜLÜMSET!
Yeni yıl yaklaşırken hepimizin sonsuz istekleri sonsuz umutları var biliyorum ama hatırlatmakta da yarar görüyorum.Eğer,diğer insanların hayatlarında bir fark yaratamıyorsak,insan olmamızın anlamı ne?İnsani sorumluluklarımız sadece kendimiz ve ailemizden ibaret değil.Dünyadaki her canlı için birşey yapmalı,mutluluğun formülü yardımlaşmadan geçer.Herkesin kendi şartlarına göre yardım edebileceği en az bir kişi mutlaka vardır.Bu yardım para olur,oyuncak olur ya da sadece sarılmak bir çocuğa.Buna siz karar verin..Onlar geleceğimiz.
İmkanları,aileleri yok belki ama hayallerine yol açacak "İNSANLIK"diye kocaman bir aile ihtimalleri var.Bu ihtimali gerçeğe çevirmek hiç de zor değil.El uzatalım onlara.

SEVGİ EVLERİ
Mesela Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın hayata geçirdiği,"mutlu yuva,mutlu yaşam" diye 2000 yılından buyana varolan harika bir çocuk evleri projesi var.Detaylara, http://mutluyuva.org/cocuk-evleri/ linkinden bakabilirsiniz.Bu sadece bir örnek,aşağıdaki linklere de bir göz atın derim.Siz vicdanınız nereyi gösteriyorsa oraya el uzatın.
Yeni yılda bir çocuğun bile hayatı değişse bu kocaman bir dünya demek.

http://www.tohumotizm.org.tr/
http://www.losev.org.tr/v2/tr/default.asp
http://www.koruncuk.org/
http://www.kacuv.org/http://kimsev.org/
http://www.unicef.org/turkey/sy20/_gi29.html

"cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol.
 şefkat ve merhamette güneş gibi ol

 başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol
 hiddet ve asabiyette ölü gibi ol
 tevazu ve alçakgönüllülükte toprak gibi ol
 hoşgörülülükte deniz gibi ol
 ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol..."MEVLANA

BU YIL BÜTÜN ÇOCUKLAR GÜLSÜN...

Mutlu,sağlıklı,güzel yıllara,
Sevgiyle,

PINAR TOK










Resimde de görüldüğü üzre, ormanda keşfe çıktığımda karşılaştığım ve derinden etkilendiğim bir tepeyi inceliyorum..Bu küçük tepeyi, küçücük karıncaların yaptığına inanabiliyor musunuz?Yüzlerce karıncayı orada görünce inanıyorsunuz tabi ama bu dayanışma ve birlik, çalışkanlık beni okadar etkiledi ki şimdiye kadar,çoğu kişi gibi benim gözümde de sadece sevimli, çalışkan, küçük olan karıncalar birden devleşti.

Araştırmalarım, yerli/ yabancı makaleler bana gösterdi ki haklı bir devleşmeymiş!Karıncalar bildiğimiz, küçücük dev organizmalar.Bu dünyadan değillermiş gibi.Özel yaratılmışlar besbelli.İyi ki küçücükler çünkü büyük olsalardı kesin başka bir canlı kalmazdı ve dünyayı ele geçirirlerdi.Gerçi biz insanlardan daha iyi bakacakları kesin, eskiyen, yorulan bu dünyaya.

Birazdan okuyacaklarınız karıncaları şimdiye dek araştırmadıysanız sizi çok şaşırtacak."Karıncayı bile incitmez" denir ya, karıncaları tanıdıktan sonra hadi ordan diyorum insanlığımıza...

Bundan milyon milyon yıl önce dünyada var olan ve varoldukları günden beri gece/gündüz demeden çalışan, çalışırken kendi aralarında kusursuz şekilde örgütlenen, adalet kavramları olan,"ben"cilik değil "biz"ciliğin hakim olduğu, sosyal koloniler halinde yaşayan, ince belli, koca kafalı, altı bacaklı,kafalarındaki antenlerinde bulunan tatma-koklama-nem algılama organları sayesinde yem ve yön bulan,doğurgan kraliçe karıncayı koruyan kollayan, kendi aralarında görev dağılımı yapan vicdanlı ve kusursuz varlıklar KARINCALAR.Yani neredeyse insanlığımızdan utandıracak kadar kusursuzlar.Masal anlatmıyorumn, tamamen bilimsel araştırmaların sonuçlarını yorumluyorum!

Dikkat ederseniz karınca gördüğümüzde hep dümdüz bir sürü vardır, düzenli birşekilde yuvaya giderler, yem taşırlar, yardımlaşırlar ve koku duyularının kuvveti sayesinde birbirlerinden uzaklaşmazlar, birbirlerini  takip ederler.Mesela, o sürüden bir kısmına engel koyun oldukları yerde kalırlar ve arkadaşlarının kokusunu alamazlarsa ne yön bulabilirler ne de yem ve maalesef açlıktan ölürler ya da intihar ederler:( 

Suyun içinde kalmış bir karınca düşünün,öyle birşey yapıyor ki bu hayatta kalma şansını arttıyor.Kendisinin nefes alabileceği bir hava kabarcığı oluşturuyor ve kafasını bu kabarcığın içinde koruyarak belli bir süre nefes alabiliyor.

YARDIMLAŞMA&VİCDAN

Eğer aynı kolonideki bir arkadaşı açsa ve yem bulamıyorlarsa, diğer karınca, sosyal mide! denilen deposundan yiyeceği, aç arkadaşının antenleriyle kendisininkileri  birleştirerek transfer eder ve mutlu mesut yoluna devam eder.Bukadarla bitmiyor, o yiyeceği alan karınca ise, bir kısmını sosyal mideye gönderir kalan kısmını da yer ve karnını doyurur.Kötü gün yiyeceği saklıyorlar birnevi...Tutumlu karıncalar.

TARIM YAPAN ÇİFTÇİ KARINCALAR

Evet,çiftçi gibiler.Karıncalar ,sağdan soldan topladıkları yaprakları yuvalarına götürüyorlar ve bekletiyorlar.Zamanla yapraklar mantarlaşıyor ve yiyecek birşey bulamazlarsa o mantarla besleniyorlar.Üstelik misafirperverler, farklı eklembacaklı canlılar yanlışlıkla yuvalarına girerse onları besleyip büyütüyorlar.Yani misafir yaşadı, stokçu karıncaların yuvalarında yok yok, misafirler bulduklarını değil umduklarının da fazlasını yiyorlar, ilgi göüyorlar :)

Adeta bir devlet düzeni sözkonusu, şimdiye dek birçok bilimadamı ve filozof araştırma yapmış halen de yapıyorlar ama o anlayamadıkları gizemin, olağanüstü oluşumun, davranışların cevabı yok henüz..KADIN NE İSTER? ayarında bir gizem...

HAKSIZLIK VARSA SAVAŞ VAR

Ha diyeceksiniz ki hep mi iyi bu karıncalar:) e tabi onların da aralarında savaş çıkabiliyor fakat kolonilerin kendi içinde değil,farklı koloniler arasında.Örneğin, bir koloni başka bir koloninin sınırlarına ya da buldukları besine yaklaşırlarsa işte orada kıyamet kopuyor ve koloni savaşları başlıyor.Burada da dikkatinizi çekerim, bir istila bir haksızlık, bir hırsızlık sözkonusuysa savaş alarmı veriyorlar.Aynı biz!

Bunları yazarken,çıkarılacak çok ders olduğunu düşünüyorum biryandan.İnsan olan biziz ama bir karınca etmeyiz.O "bir" karınca kendi içinde kocaman bir dünya.İletişimin bile sadece iletişim araçlarından ibaret olduğu, iletişimin asıl anlamını yitirdiği bir teknolojinin esiri insanlık.Yanyana otururken bile birbirine mesaj yollayan,"like" eden, daha az araştıran daha çok konuşan, okumayan,dinlemeyen,sinirli,tahammülsüz,robot ruhlu insanlık.Belki de buyüzden araştırmaların sonucunda en kayda değer sonuç, karıncaların düzen ve hareket edişinden esinlenerek yapılan ROBOTLAR olmuş...

Konunun anafikrini anlamaya negüzel tercüman olmuş Mevlana:

"Öküz, ansızın Bağdat’a gelir, şehri bir baştan öte gezip, dolaşır. Bütün o zevki, hoşluğu, tadı, tuzu görmez de göre göre karpuz kabuğunu görür."

Sevgi dolu günlere...
PINAR TOK





















İlham aldıklarım...

İlham aldıklarım...
PROF.DR.SEVİL ATASOY

İlham aldıklarım...

İlham aldıklarım...
BETÜL MARDİN

Güzel ANNEM sen hep benimlesin💜

Güzel ANNEM sen hep benimlesin💜
Annem

W.SHAKESPEARE

Serçenin ölmesinde bile bir bildiği vardır kaderin, şimdi olacaksa bir şey yarına kalmaz, yarına kalacaksa bugün olmaz. Bütün mesele hazır olmakta.

İLETİŞİM FORMU

Ad

E-posta *

Mesaj *


Bu Blogda Ara

Translate

Blog Arşivi

HER ŞEYE RAĞMEN GÜLÜMSE

HER ŞEYE RAĞMEN GÜLÜMSE
GÜLÜMSEMEK GÜLÜMSEMEYİ ÇEKER ;)

sporun her rengi

sporun her rengi
JET SKİ sevenler

PİLATES AŞKI

PİLATES AŞKI
SAĞLIKLI YAŞ ALMAK İÇİN